Nuran YILDIZ

“İKTİDAR”IN SEKSLE İMTİHANI

----- 23.05.2011 - 00:01 -----

Siyasetle seksin ortak sözcüğü, kesiştiği nokta “iktidar”dır. İktidarı yatakta ya da mecliste skora odaklamak aynı şeydir o nedenle.

Son günlerde seks ve siyasete ilişkin haberlerde siz ne tarafta duruyorsunuz?

Kızan tarafta mı?

Gülen tarafta mı?

Kınayan tarafta mı?

Acıyan tarafta mı?

Ayıplayan tarafta mı? Öyleyse hangi tarafı ayıplayan taraftasınız?

Ben kafadan isyan eden taraftayım. Nedenim sandığınız kadar basit değil.
Durum yalnızca bize özgü de değil.

IMF Başkanı Strauss-Kahn’ın yaşadıklarına bakın. Bana pek inandırıcı gelmese de otelde hizmetçiye saldırmış güya.

Onun yerine adı geçen Kemal Derviş’in en büyük handikapı neymiş? Daha bekar bir adamken evli bir kadınla ilişki yaşamışmış. Üzerinden geçmiş onlarca yıl. O ilişkiden sonra taraflar daha ne ilişkilerden geçmiştir kimbilir…

Eski vali Arnold Schwarzenneger, karısını hizmetçisiyle aldatıp üstüne bir de çocuk yapmış, iyi mi?

ABD’de tartışma etik noktada. Bizde ise “röntgencilik”ten bir adım öteye geçmedi daha.

Birileri özel yaşamlara ilişkin kaset kaydedip yayıyor, konu özel olduğu için sekse konu kişi kendi cezasını kendi veriyor.

Dünyanın neresinde olursa olsun erkeklerde bir iktidar sınama gayreti sürüp gidiyor. İktidarı test etmenin en kolay, en zahmetsiz yolunu seçiyorlar. Kendisine hizmet eden kadını, boyun eğen kadını tercih ediyorlar.

Erkeklere haksızlık etmeyelim, sekse konu kadın da günahsız sayılmaz işin içinde tecavüz gibi hayvani bir durum olmadığı sürece.

Yukarıdaki olaylar kanıtlıyor. İki olayda hizmetçi, bir olayda memur. Bizimkilerin kasetlerinde de acemi masöz mevcut.

Ben neden ve neye isyan ediyorum peki?

İnsanların yatak odaları üzerinden iktidar paylaştıranlar, haber yapanlar, yargılayanlar kendilerini sekse tövbeli manastır mensubu gibi konumlamıyorlar mı! İşte bu ikiyüzlülüğe isyan ediyorum.

BU SÖZE DİKKAT!

Başbakan dünkü miting konuşmasının bir yerinde şu minvalde bir şeyler söyledi:

“Önce bir kaset ortaya çıkardılar, CHP’yi yeni CHP yaptılar. Şimdi de yine kasetler çıktı bu kez MHP’yi değiştiriyorlar.”

Başka yorum yok…

DAHA SUÇU BELLİ DEĞİL AMA CEZASI AĞIR!

Geçen hafta İstanbul’da, televizyon programı sonrası arkadaşımın gönderdiği araçla bir yemeğe götürüldüm. Nereye gidiyorum bilmiyordum, masada kimler olacaktı, iki kişi hariç, bilmiyordum.

Tam da o gün “neyin nesi bu Yakup?” yazımı yazdığım gün, bir de baktım Yakup’un kapısındayım.

Masada beş kişi. İkisi yakın arkadaşım Muko ve Can. Üçüncü kişi Tuncay Özkan’ın kız kardeşi, onun da adı Nuran.

Onun yanındaki sandalyeye oturuyorum ve ilk fırsatta soruyorum: “Tuncay nasıl?”

“Nasıl olsun” diyor, “seçim kampanyasına çalışıyor hücresinde…”

İrkiliyorum, “Hücre mi?”

“Evet” diyor, “orada tek başına…”

“Diğerleriyle görüşmüyor mu avluya çıktıklarında?”

“Görüşmek mi? Küçücük bir hücrede tutuluyor abim. 8 hücre bir avluya açılıyor ama inşaat gerekçesiyle diğer 7 hücre boş. Abim havalandırmada da tek başına.”

“Nasıl olur” diyorum, “Tecrit bu! Ve tecrit ağır cezası kesinleşmiş hükümlülere uygulanır, o da nadiren! Tuncay daha suçunu bile bilmeyen bir tutuklu!”

İmralı’ya yalnızlığa ilaç olsun diye, AB uyarılarından korkularak tutuklu nakil etmemişler miydi? Tuncay’ın sesi ne Avrupa’dan ne de Ankara’dan duyuluyor. Onun sesi gür, duymayanların kulağı sağır sadece.

AKLIMDA KALAN

Yakup’un farkı ne? sorusuna bulduğum yanıt: Yakup’a vardığımda her mekanda yaptığımı yaptım, sırtımı duvara, yüzümü mekana döndüm. Olabildiğince geniş açı kullandım bakışlarımı. Birkaç masada tanıdık yüzler gördüm. Görmekten hoşlandığım ve görmekten hoşlanmadığım yüzler. Yakup büyük bir mekan. İçerisi de dışarısı da tıklım tıklım dolu. Sanat, edebiyat ve medya dünyasından insanlar genellikle. Nedir bu insanları buraya çeken? Belki Asmalımescit gibi son dönem en moda olan sokakta bulunan, en kendi halinde gibi görünen yer olmasının çelişkisi. “Kendi halinde gibi görünen” diyorum çünkü gerçekte kendi halinde falan değil, son derece vitrinlik bir yer. Sanırım insanlara en cazip gelen yanı yoğun kalabalığın yarattığı insan sıcağı! Çünkü gördüğüm en yalnız insanlar İstanbul’da. Ve onlar yalnızlıklarını gidermek için kalabalıklara sokuluyorlar. Vitrin için orada olanlar hariç. Yakup Ankara’da olsa gider miydim? Kesinlikle hayır, gitmezdim. Çünkü normal koşullarda bir arada olmak istemeyeceğim ne kadar bunalımlı tip varsa orada, benim masamdakiler ve o mekanda o akşam bulunan bir kişi hariç, bir akşam yemeğe çıktığımda görmek istediğim profil değil Yakup’takiler.