Nuran YILDIZ

GELMEDEN GİTTİ BAHAR

----- 27.05.2011 - 00:01 -----

Daha güller bile tam açmadı. Ki Mayıs başı güllere boyanırdı bahçeler.

Daha uzanıp yemyeşil çimlere, kuş seslerine kendimizi bırakmaya zaman bile bulamadık.

Daha tomurcuklarının baş verişine büyülenemeden yapraklarla doldu dallar.

Daha baharda, baharsı aşklarla sarhoş bile olamadık.

“Dışarda bahar, yüreğimde kıvılcımlar” iç geçirmesi içimizden geçemedi hiç.

Hafif bir bahar serinliğine bırakamadan bedenimizi, buharlı bir sıcağın kollarında bulduk kendimizi…

Biz daha bahar geldi diyemeden, geçip gitti bahar. Hayattan bir bahar alacağımız var… Hesabı kapatmadan ölmek haksızlık sayılmaz mı bize?

SAYGI…

İç boşaltmada ustayız. Kavramların, olayların, durumların içini boşaltmakta üstümüze yok. Bir kendi içimizi boşaltamıyoruz.

Alıp karşımıza içimizi tepeleme dolduranı, bir bir dökemiyoruz içimizi.

Hülya Avşar, Kral Tv ödüllerinin dağıtıldığı gecede ödülü almaya gelmeyen Tarkan için açtı ağzını yumdu gözünü ya… Bir güzel içini boşalttı ya…
Medya da Hülya Avşar’ın sözlerinin içini boşaltıverdi.

Tarkan için kullandığı “dangalak” sözcüğünü, “eşek herif” lafını ve “bir metrelik adam” dalgasını sündürdükçe sündürdüler. Üzerine de sanki çok kayda değermiş gibi Twitter’da dönen geyikleri bindirdiler.

Benimse kafam Hülya Avşar’ın ağzından çıkan ama medyanın hiç üzerinde durmadığı cümlelere takılıp kaldı.

Ne diyordu Hülya Avşar, sinirlerini boşaltarak?:

“Hani sus, konuşma Hülya, demek içimden gelmiyor! Konuşacağım! Birileri birilerine haddini bildirmek zorunda! Adam olacaksın önce, terbiyeli olacaksın! Ha bir okul yaptırır, vergide ciddi bir rekor kırar, o zaman sırf bu yüzden saygıyla karşılarım. Ama ben şimdi Tarkan’ı saygıyla niye karşılayayım? Dansöz gibi göbek attığı için mi? Hiç de saygıyla karşılamıyorum!”

Bir “saygı” sorunundan söz ediyor Avşar. Çoktandır unuttuğumuz, aklımıza bile getirmediğimiz “saygı”nın varlığından.

“Saygı”nın öyle ucuz bir kavram olmadığından. Mutlaka odağına koyduğumuz kişiyi çeşitli kriterlerle test etmenin gereğinden.

Hiçbir şey olmasa bile, insanları değerlendirirken “saygı” diye bir süzgeçten geçirmenin gereğini hatırlatıyordu Avşar…

Dahası ben Hülya Avşar’ın kimseye göstermediği bir yönünü iyi bilirim. Saygı duymadığı insanlarla mecburiyet olmadan kolay kolay bir araya gelmez o.

AŞK ÇEMBERİ

Bora, yeğenim, büyüdü. Geçen hafta 8 yaş bitti. Dertleşiyor babayla. Kulak misafiri oluyorum. Hem de ne kulak misafiri… Yapıştım yapışacağım çocuğa.

“Babacım” diyor, “Ben Ayça’ya aşık oldum.” Ayça ilkokul ikinci sınıftaki arkadaşı.

Babası, olabildiğine arkadaş ses tonuyla soruyor “Peki bunu söyledin mi Ayça’ya?”

“Söylemedim, çünkü Ayça da Tan’a aşık…”

“Peki Tan’ın haberi var mı Ayça’nın aşkından?”

“Yok, çünkü Tan da Zeynep’e aşık…”

“Peki Zeynep bu durumu biliyor mu?”

“Bilmiyor babacım, çünkü Zeynep de bana aşık!”

Baba-oğul arasındaki konuşmayı dinlerken içimi bir hüzün basıyor ki sormayın. Daha minnacık yürekler imkansız aşk çemberinin içine düşmüşler…

Umarım “Nasıl başlarsa öyle gidermiş hayat” saptamasını boşa çıkaracak güzel hayatlar yaşarlar…

AKLIMDA KALAN

“Derin Fenerbahçe” ve medya-futbol ilişkisi : Trabzonspor Teknik Direktörü Şenol Güneş öyle damardan konulara girmiş ki basın toplantısında, sözleri yenilir yutulur gibi değil. Açık ve net. Ve her söylediğinde sonuna kadar haklı. Süper Lig’de ikincilik az şey değil ama, Türkiye’de ikinciyi kim umursuyor ki… Şenol Güneş Fenerbahçe şampiyonluğunun altında bazı haksız kararlar olduğunu söylüyor. Katılıyorum. Bu kararların baskılarla aldırıldığını söylüyor, katılıyorum. Mesela, Fenerbahçe’nin 1-0 geride bitirmek üzere olduğu maçlar, Fenerbahçe gol atıncaya kadar uzatılıyor. 1-0 önde olduğu maçlarda ise dakika 90, bitiş düdüğü çalıveriyor. Ne uzatmalar ne duraklamalar dikkate alınıyor. Kim ne derse desin böyle düşünüyorum. Ben Türk futbolunda “derin Fenerbahçe” gerçeği olduğuna inanıyorum. “Derin Fenerbahçe” medyayı da parmağında oynatıyor. Şenol Güneş medyanın nasıl Fenerbahçe lehine, Trabzonspor aleyhine yazılar yazarak futbolu manüple ettiğini anlatıyor, Hürriyet örneğini veriyor. Belki yalnızca Hürriyet ve Lig Tv örneğini vererek bu iki kuruma da haksızlık ediyor, çünkü sözünü ettiği işleyiş medyanın geneli için söz konusu. Bana göre Türkiye’ye gelmiş en iyi teknik adamlardan biri olan Lucescu’nun bu ülkede tutunamayışının en önemli nedenidir, medyadaki futbol mafyası türü ilişkiler.