Nuran YILDIZ

İŞ DÜNYASI SİYASETİ OKUYABİLİR Mİ?

----- 30.05.2011 - 00:01 -----

İş dünyasına bir cesaret gelmiş, bir cesaret gelmiş ki sormayın. Gün geçmiyor ki TÜSİAD Başkanı Boyner, Hükümetin bir üyesine laf yetiştirmeye kalkmasın.

Elbette Hükümetin üyesi de ağzından çıkanı kulağı duymayan biri.

Yine de biz Hükümet güçlüyse, sermayenin korkak ve ürkek olduğunu iyi biliriz.

Sermayenin çoğu ağır sözü hazmedip, yutkunma ustası olduğundan da eminiz. Hava pusluysa da olabildiğince çok ata oynamaya çalışır.

İyi de ne oldu da sermaye yemeyip içmeyip Hükümet üyelerine laf yetiştirmeye başladı?

Demek ki birileri İstanbul’da, birilerinin kulağına “bu iktidar gidici” bilgisini fısıldıyor.

MHP’nin kasetlerine, eğer iktidar ortağı olacağına inanmasalar bu kadar anlayışlı ve hoş görülü davranırlar mıydı yoksa?

Yine de bu kadar cesur olmaları, bu kadar risk almaları saçma geliyor bana.
Çünkü benim emin olduğum tek bilgi var, o da iş dünyasının siyaseti okumakta beceriksiz olduğudur.

Televizyonlarında ve gazetelerinde çalıştırdıkları gazeteciler aracılığıyla seçim öncesi kurmaya çalıştıkları Hükümet modellerinin sandıktan çıktığı henüz görülmüş bir sey değildir.

Dahası, AKP’nin en güçlü olduğu dönemde, 2007’de, İstanbul iş dünyasından birinin kulağıma eğilip “Erdoğan AKP’yi bırakacakmış ve yeni bir partinin başına geçecekmiş diyorlar, doğru mu?” diye sorduğunda yaşadığım şaşkınlığı anlatamam. Sorusunda ciddi mi diye dönüp yüzüne bakmıştım uzun uzun ve evet, ciddiydi!

ÇAY PARASI

“Hayatta orada yemek yemem” dediğim yerler varsa, bilin ki orada çaya para alıyorlardır.

Gıcık olurum. Sinir olurum. İfrit olurum. Salak yerine konmuş hissederim.

Devlet Bahçeli’nin kamyoncularla sohbetinin haberini okurken yüzüme tebessümün yayılması ondandı.

Bahçeli kamyonculara soruyor: “Nerede yemek yiyorsunuz?”

Kamyoncu yanıtlıyor: “Nerede güzel yemek yapılıyorsa orada yeriz. Bir tek çaya para alan yerde yemeyiz.”

Demek ki bende kamyoncu ruhu var denebilir.

Ya da…

Çay benim için misafirperverliğin somut ve en kolay göstergesi olduğu içindir…

NE DEMİŞTİM?

Son yazımda bir “derin Fenerbahçe” gerçeğinden söz etmiştim. Kim ne derse desin bu görüşümün değişmeyeceğinden.

Bazı okurlarım bu görüşümü “Fenerbahçe düşmanlığı” olarak yorumlamış. Hiç de değil!

Hakkımda az çok fikri olanlar her durumda adil olmaktan yana bir çabam olduğunu bilirler.

Perşembe akşam o yazıyı yazdım. Cuma günü Aziz Yıldırım’dan benim görüşümü destekleyen bir demeç geldi:

“Kamuoyunda çok bilinen iki üç tane yorumcu var. Ya düzelecekler ya gidecekler!”

Hadi şimdi bana kızan Fenerliler, söyleyin bakalım “derin Fenerbahçe” var mı, yok mu?

AKLIMDA KALAN

Sevinsem mi, üzülsem mi kararsızlığı: Bu kez aklımda kalan tamamıyla kişisel bir durum. Hani George Clooney’e özel bir ilgim vardır ya, onun filmlerine tarafsız kalamam. Onunla ilgili haberlere kayıtsız kalamam. Birkaç gün önce bir haber okudum, Clooney sevgilisi Elisabetta’dan ayrılmak istiyormuş. 17 yaşında olsaydım, “yaşasın sonunda bana kalacak” nidası atabilirdim. Ne yazık ki o yaşta değilim, daha kötüsü “demek ki yeni birisi var” hüznü basacak kadar hayat hakkında bilgim var. Haberde anlamadığım bir şey var, Clooney sevgilisinden ayrılmak için mazeret arıyormuş, bulamadığı için de ayrılma süreci uzuyormuş. Saçma! Şöyle bir bakın etrafınıza, mazeretsiz ayrılıklarla dolu her taraf. Acaba yedekteki sevgiliyi mi oyalamaya çalışıyor dersiniz? Dedim ya, bu kez aklımda kalan tamamıyla kişiseldi:))