Nuran YILDIZ

KADINLAR, ERKEKLER VE SEÇİMLER

----- 10.06.2011 - 00:01 -----

Bu pazar seçim var. Kararları etkileme süreci bitecek. Nihayet!

Her seçme işi bir karar sürecinin sonucu. Her seçme kararına kadın başka süreçten, erkek başka süreçten geliyor. Kadınların Venüs’ten, erkeklerin Mars’tan gelmesi gibi bir şey.

Örneğin bir kadının karar sürecinde hayat bir işkencedir;

Hangi kararı alacağını arkadaşlarına sorar.

Daha önce denemişlere sorar.

Seçime konu “şey” hakkındaki dedikoduları takip eder.

Bir uzman bulursa mutlaka danışır.

Seçtiği şeyin istediği her şeyi karşılayıp karşılamadığını araştırır.

El alem ne der? Sorusuna mutlaka yanıt arar.

Bedeli ucuz, görüntüsü pahalı olmasını önemser.

Esas işlevi dışında başka hangi meziyetlere sahip, ek getirisi nedir bilmek ister.

Son noktada, onca uğraştan sonra, ilk başta aklından ne geçmişse onu seçer. Yine de huzur bulamaz. “Acaba yanlış mı karar verdim?” sorusuyla içi içini yemeye devam eder. “Acaba iade etsem mi?” sorusu zihninde bir süre daha kıvranır durur.

Bir erkeğin karar sürecinde ise hayat gayet basittir;

Seçtiği şey (ne olursa olsun) işine yarar mı? Yarıyorsa tamamdır.

ACEMİ TÜCCAR YAPMAZ!

Benim bildiğim, iş erbabı yumurtaları aynı sepete koymaz. Riski paylaştırır. En acemisi bile yumurtanın hiç değilse birini sepete koymak yerine avucunda tutar.

Seçim kampanyaları sürecinde iş dünyasında ve onun uzantısı (!) olan medyada taraflar öyle belirginleşti ki anlamak mümkün değil.

Tamam zamanın ruhunun sloganı “risk al!” Ama ciddi risk alırken, riski ciddiye alır insan!

SEÇİM GECESİ TRT’DE…

12 Haziran akşamı. Kimi sandık başında oy sayarken. Kimi parti binaları önünde heyecanla beklerken. Kimi ekrana yapışmış grafikleri izlerken. Kimi umursamaz mışıl mışıl uykudayken…

Ben seçim gecesi analizler için TRT’de olacağım. TRT 1, TRT Haber, TRT Türk ortak yayın yapacak. Devlet televizyonu olmanın ağırlığıyla ve geniş haber ağıyla TRT’de olmak keyifli olacak.

Da…

Stüdyoda Ekrem Dumanlı, Ergun Babahan ve Oral Çalışlar da olacak. Sizce benim ruh halim ne olur sevgili okur?

SINAV…

Bilgisayara kafamı gömmüş, pür dikkat bir şeyler yazıyorum. Odamın kapısında beliren arkadaşım soruyor: “O kadar ciddi bir halde ne yazıyorsun?”

“Bir arkadaşımı” diyorum “sınava hazırlıyorum.”

“Arkadaşım” lafını duyunca yaş tahmininde bulunuyor: “Hayırdır, sınav için biraz geç kalmamış mı?”

“Yok” diyorum, “bu sınavın öyle yaşı yok. Hayatın her döneminde, her insan bu sınava girebilir.”

Bizimkinde bir merak, “Ne sınavıymış bu?”

“Adamlık sınavı!” diyorum, “Geçebilmesi için e-postayla yardım ediyorum.”

Hani adamlık sınavını geçemeyeceğinden yüzde bin emin olduğunuz arkadaşlarınız vardır da, yine de geçmesi için arkasından itersiniz ya…

AKLIMDA KALAN

“Hatırasız çıkıp gidenler…”: Selim İleri yeni kitabı “Yağmur Akşamları” hakkında Vatan Kitap Eki’ne konuşmuş. Kendi yaşamındaki sevgilerin, düşüncelerin, sitemlerin, kırgınlıkların ve kızgınlıkların bir tür muhasebesini yaptığı kitapta yaşamından iz bırakmadan geçip gidenler için acımsı sorular soruyor: “Yakın arkadaş değildik. Hiçbir zaman da olmadık. Ama yakın arkadaşlık nedir? O dönemde çok yakın olduğumuzu sandığım, ustam bildiğim kişiler sonra hayatımdan hatırasız ya da karanlık hatıralarıyla çıkıp gitmediler mi?” Bayıldım bu tanıma. Hayatımızdan “hatırasız” gitmeler mi, “karanlık hatıralarla” gitmeler mi daha ağır gelir bize?