Nuran YILDIZ

TÜM MESELE BU!

----- 27.06.2011 - 09:00 -----

Geçen hafta “CHP 2015 seçimini de kaybedecek” yazısıyla bir iletişimci gözüyle öngörüde bulunmuştum. Anlamayıp kızan oldu, anlayıp hak veren oldu.

Bilen bilir, yazılarımı birileri bana hak versin diye de yazmam, birilerini kızdırmak için de yazmam.

“Bir de AKP analizi yapsana” diyenler oldu, demek ki tepeleme analiz havuzunda boğulmaya ramak kalmak bile yetmemiş.

AKP başarısının analiz özeti şudur: O cephede yeni bir şey yok! Sistem aynen işliyor. Bozulan parçalar değiştiriliyor, paslanan çarklar yağlanıyor. Makine aynen çalışmaya devam ediyor.

Aslında AKP başarısı için söylenecek her şeyi Başbakan Erdoğan, İstanbul’da, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nde söyledi: “Seçmenin yüzde 50’sinin AKP’ye neden oy vermediğini bilimsel olarak araştırıyoruz.”

Demek ki neymiş? CHP ile AKP arasındaki temel fark “bilimsel araştırma”ymış! Kaybeden taraf “Patates bile tarlada 6 ayda yetişiyor” diyerek yenilgiye açıklama getirirken, ki patatesin bir ayda yetişeceğini iddia eden kendileri değilmiş gibi, kazanan taraf yetinmeyip alamadığı oyun bilimsel analizini yapıyor!

Büyük düşünmek, hedefi yükseğe koymak amacı gerçekleştirmenin ilk koşuludur. İşte tüm mesele bu!

GALATASARAY’DA BAŞKAN SORUNU BİTMEYECEK!

“Adnan Polat kötü bir başkan olur, Galatasaray’a zarar vermeden gitse iyi” dedim. Zarar verdi ve gitti.

“Ünal Aysal iyi bir seçim değil, iyi futbol parayla oynanmaz, iyi futbol parayı kazanır” da demiştim. Bakalım neler olacak?

Fatih Terim “Ujfalusi’yi neden aldınız?” diyor, Galatasaray Başkanı Aysal “Paket verdiler ikisi de (Forlan ve Reyes) gelecek” diyor. Toptancı bakışı! Komedi gibi.

Drogba için ise “Onu basın ve taraftar istediği için gündemimize aldık” diyor! Daha şimdiden basın ve taraftarın güdümüne girmişse başkan, sonrasını düşünmek bile istemem.

Sayın Aysal’a “Her düşündüğünü söyleme be kardeşim!” diyecek biri yok mu Galatasaray’da?

DOST VARSA BAŞTA…

Halamın sözüdür: Dost varsa başta, tat olur aşta.

Bazen “gez, gör, yaz” ya da “ye, iç, yaz” yazarlığı yapasım geliyor. İmreniyorum.

Önceki yazımda “İstanbul’dan sıkıldığımı yazmıştım. Benim için İstanbul’u keyifli kılmaya çalışan arkadaşım çok alındı. Ona haksızlık ettim, düzeltiyorum. Çok keyif aldığım iki örnek vereyim de arkadaşım beni affetsin:

Akaretler’deki Kaf’da bir gece: Mehmet Davran kendisi gibi genç ve eğlenceli arkadaşlarıyla birlikte işletiyor Kaf’ı. İşletmiyorlar aslında eğleniyorlar. Onlar eğlenince oraya gelenlere de bulaştırıyorlar haliyle.

Üç kişi gittik. “Deniz kenarı diye tutturmazsanız sizi Kaf’a götüreyim” dedi ismini buraya yazamayacağım iş adamı arkadaşım. “Olur” dedi iş kadını diğer arkadaşım. Kaf’ta, İstanbul’da yaşadığım en hoş akşamlardan birini yaşadım. Rüzgar vardı ve keyfi bulaştırıyordu insandan insana. Ya da medya ve siyaset çevresinden uzak olmak yarıyor bana.

Kanlıca’daki “İkinci Bahar’da bir akşamüstü”: Kaf’ın ertesi günü. Bir cenaze nedeniyle (o cenazeyi yazacağım sonraki yazıda) gittiğim Kanlıca’da, “İkinci Bahar” restoranındaydım. Erdoğan ve eşi Selin işletiyorlar. Gölgeli bahçelerinde, hayatımın en güzel pidelerinden birini yedim. Dostların hüzünlü gülücükleri bulaşıyordu sohbete. Zaman, mekan, yemek lezzetliydi.

Yine de hep inandığım bir şey var. Ne yediğinin ve nerede yediğinin hiç önemi yok. Kimlerle yediğindir yaşamı lezzetli kılan. Halam haklı.

AKLIMDA KALAN

Komiser Kolombo’nun ölümü: Ne zaman uzaklarda bir yerde eski bir dizi oyuncusu ölse, bizim ülkemizde de biri ölür, bir ses. Komiser Kolombo karakteriyle Peter Falk değildir aslında bizim sevdiğimiz. Onun “Son bir şey daha var” sözlerine can veren Savaş Başar’ın sesi çağrılır hafızalarımızdan. Bizim kuşak dizi kahramanlarını severken onların seslerini severlerdi aslında. İngilizce dil eğitimi bu kadar yaygın değildi, orijinal diziler izleyemezdi bizim kuşak. Ne dil ne de teknoloji uygundu. Tek kanallı, siyah beyaz televizyonlarımızdan dünyanın en iyi seslendirmelerini yapan TRT seslendirme sanatçılarını duyardık. Kapayın gözlerinizi ve buruşuk pardesösüyle, hep hiç görmediğimiz karısından söz eden, tam kapıdan çıkacakken dönüp parmağını uzatarak “Son bir şey daha var” diyen Komiser Kolombo’yu düşünün. Aklınıza ilk Savaş Başar’ın muhteşem sesi gelecektir.