Nuran YILDIZ

OTURMA DÜZENİ

----- 03.08.2011 - 00:01 -----

YAŞ toplantısında medyanın odaklandığı konu masadaki oturma düzeniydi. Bu yıl kim, nereye oturmuş? Geçen yıl kim, nereye oturmuştu?

Önemli konu. Kimler için? İktidarı “yapabilme erki” olarak tanımlamakla yetinmeyip, bir de görsel olarak altını çizmeye gerek duyan bizimki gibi iktidar tutkunu ülkeler için.

Size bir başka fotoğraf hatırlatmam gerekiyor. Birkaç ay önce Bin Ladin’in öldürülmesi operasyonunun yönetildiği odada çekilen fotoğraf. Hatırlarsınız.

Masanın başında operasyondan sorumlu asker oturuyordu. Onun yanında ise Başkan Obama. Masadan kopmuş, ekrana odaklanmış. Odada Bayan Clinton ve başkaları da var. Bir oturma düzeni yok. Tam tersine, düzen kimsenin umurunda değil. Yüzler gergin. Bakışlar ekranda. Zihinler hedefe kilitlenmiş. Kimin nerede oturduğunun hiçbir önemi yok.

Bizim ülkemizdeki bir krizde, oturma düzeninin YAŞ toplantısındaki keskin, katı, hiyerarşik oturma düzeninden milim sapılmayacağı konusunda her isteyenle bahse girebilirim.

25 Şubat 2007’de, Sabah gazetesinde MGK toplantılarındaki oturma düzeni üzerinden bir yazı yazmışım. Takım elbiseliler masanın bir yanında, üniformalılar diğer yanında. Görüntü sanki karşı görüşlerde iki grubun müzakere yaptıkları izlenimi veriyor demiştim. Oysa ulusal güvenlik meselesi askerler ve siyasetçilerin karşı karşıya geldiği değil, bir arada olduğu bir düzen olmalıydı.

Sanırım gelişmiş ülkelerle az gelişmiş ülkeler arsındaki gözle görünür farklardan biri de bu oturma problemi.

Koltuk tutkusu bir.

Koltuğun masanın neresinde olduğu durumu iki.

İletişim yönetimi derslerinin bir yerinde “mekan dili”nden bahsederken en çok iktidar konumlaması üzerinde duruyoruz. Çünkü yanlış yere oturdunuz ya da oturttunuz mu hapı yuttunuz demektir.

Mesela, çalışma masası odanın neresinde olacak? Hitler’in odasının fotoğraflarını gördünüz mü hiç? Masası salonun kapıya en uzak köşesindedir. Onu ziyarete gelenler masanın önüne gelinceye kadar iktidarın ihtişamını kemiklerine kadar hissederlermiş.

Mesela, toplantı masasında kim nereye oturacak? Mekandaki iktidar odağı masanın başına. Orada sorun yok. Sonrakilerin dağılımı önemli mesele. İktidar odağının sağı ve solu ayrı değerde. Yakını ve uzağı ayrı.

Benim bu gibi durumlarda tavsiyem, iktidarın altını çizmenin toplantının verimini düşürdüğüdür. Katılımcılardaki yutkunma sayısını artırır.

Tüm mesele anlaşmak istediğiniz kişinin karşısında konumlanmamaktır. Onunla bakış yönünüzün kesişeceği bir açıda oturmaktır. Deneyin, yararını göreceksiniz.

Bizimki gibi ülkelerde, YAŞ’ın masa düzeni, YAŞ’ın içeriğinden önemli. Gerçekte ne olup bittiği kimin umurunda? İktidar görünür olmuş mu, tüm mesele bu.

AKLIMDA KALAN

Bir karar anı: Eşinden ayrılmış bir arkadaşım ayrılma sürecini anlatıyor. “Dokuz yıl katlandığım bir evlilikti” diyor. Katlanmak? Ne işkencemsi bir sözcük! “Karım” diyor, hemen “eski karım” diye altını çiziyor, “hiçbir şeyden memnun olmazdı.” Arkadaşım memnun olmama hallerine yığınla örnek veriyor. Dinlerken bizlerin içi kararıyor. Durup dururken kadından nefret eder hale geliyoruz, o derece yani. Mesela tatil köyüne gidiyorlar. Bizimki karısı mutlu olsun diye özel villa bölümünü tutuyor. Kadın “Neden otel kısmında kalmıyoruz?” diyor. Hediye alsa kadın beğenmiyor, almasa kadın adamın başının etini yiyor. Kabus. Bizimki her tatsızlığa katlanmaya devam etmiş, bir çocuğu var. Sonra bir gün. Ortada hiçbir neden, hiçbir pürüz yokken. Arkadaşım havuz kenarında okuduğu gazeteyi birden buruşturup gazeteyle birlikte havuza dalıyor. Dipten yukarı çıkarken “Boşanacağım” diyor. Boşanma kararını havuza atlarken değil, yukarı çıkarken alıyor.Havuzdan çıkıp karısının karşısına dikiliyor: “Boşanıyoruz. Koşulları sen belirle.” “Karar anı” diye bir şey var gerçekten. O ana varıncaya kadar geçen süreçte çekilen sancılar, o an eşiğini atlayınca dinginliğe dönüşüyor.