Nuran YILDIZ

TÜRKİYE’DE FUTBOL BİR EYALETLER SİSTEMİDİR

----- 08.08.2011 - 08:30 -----

Yan komşusuna neler olduğunu umursamayan insanlar tuttukları takımın attığı her golde sokağa dökülürler.

Yedikleri her golde dünyaları başına yıkılır.

Türkiye’de futbolun “kitlelerin afyonu” işlevi, bir oyun işlevinden her zaman daha önemli oldu.

İster oyun olarak isterse polisiye durumlarıyla gündemdeki tartışmalı her konunun üzerini ipek bir örtü gibi örtüyor.

YAŞ kararlarının açıklanacağı günün sabahı Galatasaray kulübünde araştırmalar yapılması bir rastlantı olabilir mi?

YAŞ sonuçlarını sorduğum herkesten “Galatasaray’a olanları duydun mu?” yanıtını almam da diyelim ki rastlantı.

Futboldaki temizlenmenin, gündem değiştirme işlevinin ötesinde ciddi bir iş olmasını ummak zorundayız.

Kulüplerimiz, kulüp başkanlarının hükümdar olduğu yerlerdir. Başkanların hükmü dışında hiçbir yasal ve etik ilke geçerli olmaz.

Ülkenin mali ve hukuki kuralları en son kertede geçerli olduğu kulüpler düzeyinde, bir tür eyaletler sistemini hayata geçirmiş gibiyiz.

Sahipsiz. Denetim dışı. Başkandan başka kimsenin esamesinin okunmadığı.

Adnan Polat döneminde bir milyon dolar kaybolmuş habere göre. Ama konuyu böyle ele almak Polat’a haksızlık. Hemen her kulüpte karşılaşılabilecek açıklanamayan harcamalar görmek olası.

Umarım kulüpler temizlenirken, başkanlık saltanatlarını bitirecek yeni denetim yolları devreye girer. Umarım şike, bahis, menajerlik, medya ilişkileri bir bütün olarak ele alınır.

Aksi halde, topyekün temizlenme olmazsa, dışarıda kalan kirlilere daha fazla kirlenmenin yolu açılır.

İZMİR’E DAİR KEHANET

İzmir’de, CHP’li ilçe belediye başkanları, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’ndan randevu alamadıklarını, kendisiyle görüşemediklerini söyleyerek isyan ediyorlar.

Sorun yeni gibi görünse de değil. Uzun zamandır CHP’de siyaset yapan pek çok kişi, Kocaoğlu’nun tavrından şikayetçi.

Kocaoğlu da açık açık “Size ayıracağım zamanı İzmir’e ayırırım daha iyi” diyor, saklamıyor.

İlçe başkanları haklı, siyaset bir örgüt işi. Kocaoğlu da haklı, zaman sınırlı.

Benim bildiğim mücadelede yenilgi haklı, haksız ayırmaz. CHP, İzmir sorununu çözmezse önümüzdeki yerel seçimde İzmir’i kaybedecek. Seçmen sadakatine güvenmek hatadır.

TEOMAN: GİTTİĞİ GİBİ DÖNER

Her gidiş, içinde bir dönüş taşır. Teoman’ın gidişi de öyle.

“Bırakıyorum her şeyi çekip gidiyorum “demiş müziğimizin soğuk prensi.

Bu kararı ya gelip giden küslük hallerinden biridir, gittiği gibi döner.

Ya “cool bir tavrın” gereği olan ortama itirazın sonucudur, gittiği gibi döner.

Ya da bir “star konumlandırma” projesinin gereğidir, gittiği gibi döner.

PİLOTLAR ONU OKUMADAN UÇMUYOR

Övmekle yermek aynı kapıya çıkar. İkisinin de fazlası yok edici olabilir.

İşini iyi yapan, üzerine titreyecek kadar önemsediğim insanlara övgülü bir tek söz bile etmekten kendimi alıkoyma nedenim bu.

Sonuç? Derler ki “Sen de hiçbir şeyi beğenmiyorsun!” “Ağzıyla kuş tutsa olmuyor senin için!”

Oysa işin aslı yukarıda yazdığım gibi. Överek normal süreci bozmaktan ödüm kopar.

Yılmaz Özdil’i övmekten de ödüm kopuyor.

Korkularımızın yeryüzünde kol gezdiği…

Çıkarların tek hükümdar olduğu…

Yalakalığın tek payelenme yolu haline geldiği…

Umutsuzlukların esprileri linç ettiği günlerde…

Yılmaz Özdil her yazıyla hayatın akışını tersine çeviriyor.

“Ne korkuyorsun kardeşim?” diyor.

“Senden büyük çıkar mı var?” diyor.

“Onur en büyük payelenmedir” diyor.

“Espri varsa umut da vardır, hem anla hem de gülümse” diyor.

Çok okunuyor, çok konuşuluyor.

“Bu kadar da güzel yazılmaz ki” diyorlar. “Daha iyisi yazılamaz diyorum ama adam daha iyisini yazıyor” diyorlar.

Her gün yeniden, ölüme yatmış köşe yazarlarına, gazetelere hayat üflüyor.

Yeni öğrendim. Yurtdışına uçan pilotlar uçağa gelen gazetelerden ilk Hürriyet’i kapıp, doğrudan Özdil’in sayfasını açıyorlarmış. Diyor ki Kaptan Pilot X “Onu okuyup uçunca yüzüme gülümseme konuyor.”

Sevgili Yılmaz Özdil, bu yazıyı kesinlikle bir övgü değil, olsa olsa imrenme kabul etmelisin.

AKLIMDA KALAN

Kıbrıs Kıbrıs olalı böyle kara mizah görmedi düşüncem: Obama “Her başkanın her şeyden anlamasını beklemeyin, ben Kıbrıs’tan anlamam mesela” dedi. Dört yılın sonunda halâ “ilgili konularda danışmanlık” alma mekanizmasından haberdar olmaması ayrı konu. Onun sözlerini KKTC Cumhurbaşkanı sözcüsünün “insani bir itiraf” olarak değerlendirmesi iç acıtıcı. Sözcü “Kıbrıs sorunu 5 BM Genel Sekreteri gördü. 6 Rum lideri değişti. Artık anlayan kalmadı. Obama anladığını söyleseydi şaşardım” diyor. Sizi bilemem, ben bu kadar acılar çekmiş bir toplumun temsilcilerinin, sonunda kendi gerçeğiyle dalga geçer duruma gelmesi içler acısı bir kara mizah olsa gerek.