Nuran YILDIZ

KÜRESELLEŞTİREMEDİKLERİMİZDEN MİSİNİZ?

----- 15.08.2011 - 11:30 -----

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Samsung, Hyundai gibi devlerin CEO’larına “Küresel olmak istiyorsanız (Türkiye’ye yatırımda) geç kalmayın” demiş ya.

Son günlerin politik esprisi buydu.

Oysa Bakan Çağlayan’ın “küreselleşme”den anladığıyla, gazetelerde köşe tutan, sayfalarca kitap yazan pek çok “entelektüel”in küreselleşmeden anladığı arasında fark yok.

Sorsanız, eleştirenlerle eleştirilenin küreselleşme tanımı üç aşağı beş yukarı aynıdır.

Bazı kavramları kolay kullanır, kendi yüklediğimiz anlamı doğru kabul ederiz.

Kavram da bu duruma yol verir zaten.

“Küre” olunca, “sel”i de ardına takınca “kürenin tamamına ait” bir şeyden söz ettiğimizi sanırız.

Hani “bedensel” derken “beden”in tamamına, “evsel atık” derken evin tamamına ait örneklerimiz vardır ya, hareket noktamız öyle bir şey olsa gerek.

(“İmaj” deyince de popçuların imajından yola çıktığımız için kılık kıyafetten bir adım öteye gidemeyişimiz gibi.)

Küreselleşme kavramı, “küre”nin tamamında olanı, tamamına ait olanı kastetmez.

Biraz “içsel” sözcüğüne benzer. “Bunu bir içselleştireyim” derken mideye, bağırsağa indirmekten değil, zihne çıkarmaktan söz ettiğimiz gibi.

Küreselleşme, özünde üç kıtaya yayılmış üretim güçlerini ifade eder: Amerika, Avrupa ve Asya.

Bu üç kıta küreselleşmenin “sac ayağı”nı oluşturur. Bu üç kıtada (her ülkede değil) var olan küreselleşmiştir.

“Küre”nin her yerine ait sananlar küreselleşme olgusunu olumlayanlardır.

Gerçek tanımının farkında olanlar da küreselleşmeye, dünyayı “sömürenler” ve “sömürülenler” olarak böldüğü için itiraz edenlerdir.

İlgili okura tavsiyem, bir kitabevine uğrayıp Taner Timur’un “Küreselleşme ve Demokrasi Krizi” kitabını istemelerdir.

Kitabevindeki görevli, moda bir yazardan söz etmediğiniz için size acayip acayip bakabilir. Yetinmeyip “O yok ama Elif Şafak’ın İskender’ini verelim” diyebilir.

Siz ısrarla istemeye devam edin.

SABANCI MÜZESİ’NE SİTEM

Sabancı Müzesi önemli sergilere ev sahipliği yapıyor. Müze 24 Mayıs’tan itibaren 5 bin yıl önce, Ege Denizi’nin iki yakasında kullanılan objeleri ve ulaşımı sağlayan tekneyi “Karşıdan Karşıya” adıyla sergiliyor.

Serginin en önemli parçası Ankara Üniversitesi, Sualtı Arkeolojik Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından yapılan Kiklad teknesi. Bu nedenle Rektör Prof. Dr. Cemal Taluğ da sergi açılışında bulunmuştu.

Merkez, Kiklad teknesini aslına uygun olarak çivi kullanmadan ve halatlarla bağlanan tahtaların suda şişmesiyle aylar süren çalışmayla yaptı. Hocalarımızın, arkeologlarımızın, öğrencilerimizin emekleri var.

Teknenin Urla’da suya indirilişinde oradaydım. Zoru başarmanın heyecanına tanığım.

Ne var ki Sabancı Müzesi sorumluları Üniversitemin emeğine yeterli saygıyı göstermiyor. Tüm iletişim çalışmalarında Kiklad teknesini kullanıyorlar ama teknenin Ankara Üniversitesi tarafından yapıldığına dair emek vurgulu bir tek cümleleri yok.

Sanki bu tekne Sabancı Müzesi’ne gökten inmiş gibi. Sabancı Müzesi’nden markalarına yakışır bir özen bekliyorum.

BAŞBAKANIN DANIŞMANLARINA NOT:

Başbakanı şıklığıyla biliriz. İyi giyinir, elbiseyi taşımasını bilir. Pek çok konuda kendisini eleştirmişliğim vardır, ama bu konuda vaki değil.

Ne var ki cumartesi, İstanbul’un olimpiyat adaylığını duyurduğu basın toplantısındaki giyimi bir felaketti. Berlusconi ve Erol Büyükburç arası bir giyim şekli. Baştan sona mavinin tonları. Sanki karanlıkta giyinmiş gibiydi. Yok karanlıkta giyinmemişse durup dururken tarz değiştirmeye kalkmanın ne alemi vardı ki…

ÇÖP

Popçunun biri sevgilisiyle sanırım yüzünce kez yollarını ayırıyor. Modaya uyup Twitter üzerinden mesaj atıyor: “Eşyaların çöpte!”

Adamın biri kendisine karısıyla aldattığı suçlamasında bulunan arkadaşı için söylüyor: “O bir çöp!”

Ben de diyorum ki, her yanımız çöplüğe döndü ve burnumuza asılı çöp kokusu.

Çevreyi çöpten temizleme bilinci yükselirken, ilişkilerimiz çöplüğe dönüşüyor. Buna da gelişme diyorlar.

AKLIMDA KALAN

Çok tuhaf iki durum: 1. Suriye tanklarının nerede olduğunun teyidini basın mensupları yapıyorlar! Hama’dan çekildiği düşünülen tankların geri döndüğü iddiası üzerine Ankara harekete geçiyor ve Hama’daki gazetecilerden ve Şam Büyükelçisinden “Yok öyle bir şey” yanıtını alınca rahatlıyorlar. İyi de bu Ankara’nın gözetleme uçakları, radarları falan yok mu? Karanlıkta mı yaşıyoruz güvenlik açısından? 2. CHP lideri Kılıçdaroğlu “Cumhurbaşkanı’nın ‘sürem 2012’de doluyor, önlem alın’ demesi gerek” demiş! Bu ülkede yasa, düzen yok mudur? Bir Cumhurbaşkanının “sürem doluyor önlem alın” demesi bir komedi filminde olsa katıla katıla gülmez misiniz? Ben gülerim. Ama bu durumda ağlayasım var.