Nuran YILDIZ

İLİŞKİLER VE BEKLENTİLER

----- 09.09.2011 - 00:01 -----

İki okurumun beni Güzin Ablalığa iten (hiç sakıncası yok) e-postaları var önümde. Sizlerle paylaşmak için “cuma yazısı”nı bekledim.

İlki uzun zamandır okurum olan bir doktordan. Erkek. E-postasında özetle şöyle diyor:

Sevgilimi 15 yıldır deli gibi seviyorum. Lisede çıkmaya başladık sonra beni terk etti. Bir sürü saçma macerası (bazıları ciddi)oldu. Hepsinde sonuç fiyasko. 1 yıl önce bana ulaştı yine. 4 ay önce nişanlandık. Kendini çoğu zaman mutsuz hissediyor, yetinmiyor, beğenmiyor. Aykırı düşünceleri kendisine çok acı sonuçlar doğuruyor. 2 ay önce antidepresan kullanmaya başladı. Şuan eskiye göre daha iyiyiz ama bende bir tereddüt var, emin olamıyorum.

Sonra da soruyor, şaka gibi: “İletişimimizi nasıl sağlıklı hale getirebiliriz?

“Kelin ilacı olsa…” demek istedim ama vazgeçip dedim ki “Doğru olan o ilişkiyi bitirmeniz ama anlıyorum ki siz mutsuzluğa mahkumsunuz. Yapacak bir şey yok.”

İkinci e-postanın sahibi bir kadın. Sevdiği adamla bayramda aynı tatil yöresindeymiş. “Bayram olduğu için onu görmek istedim” diyor, “Bayramda sevdiklerimizi görmek istemez miyiz? Benimle tatil yapmasını, bana uzun zamanlar ayırmasını istemedim. Beklentimi o kadar düşük tuttum ki, belki bir yemek, bir kahve. Baş başa olsun diye de diretmedim, başka kimler olursa olsun, yeter ki o olsun.”

Adam arkadaşlarına tabi olduğunu söyleyip reddetmiş. Bana soruyor, “Ne yapmalıyım?”

Doğrusu bilmiyorum. “Sen adamın umurunda bile değilsin” desem fazla acımasız olur bu.

Anahtar sözcük e-postasında duruyor: Beklenti. Her ilişki, türü ne olursa olsun bir beklenti içerir. Dostluk. Arkadaşlık. İş ilişkisi. Aşk. Hepsi.

Yüksek beklentiler tatminsizlik yaratacağı için çoğumuz beklentilerimizi olabildiğince aşağı çekmeyi öğrendik. Hayat öğretiyor zaten bunu. Her ilişki türünde.

Okurumun durumunda beklenti zaten dibe vurmuş. Daha aşağısı yok ki. Daha aşağısı ilişkisizlik demek.

Karşınızdaki insan sizin en alt beklenti düzeyinizi bile dikkate almıyorsa, dahası ciddi bir yetişkinin kullanamayacağı bir bahane sunuyorsa bu durum sevgi ilişkisi bir yana, sosyal ilişkiye bile uygun değil. Sizi umursamadığı gibi üzgünüm ama size saygı bile duymuyor.

“Ne yapmalıyım” sorunuza gelince, yapmanız gerekenle yapmak istediğiniz arasında derin fark var. Durumunuz zor.

NİHAYET! BAMYA PİŞİRMEYİ ÖĞRENDİM…

Panik yapmayın, sizlere ikram edecek değilim. Bamya gariban sebze. Sevmeyeni, seveninden çok. Ben seviyorum.

Yıllardır uğraşıyorum. Yemek kitapları okuyorum. Evinde severek bamya yediğim arkadaşlarımın tariflerine uyuyorum. Yemek programları reyting kaygısından zaten bamya konusuna hiç girmiyor.

Tencereden doğru çöpe giden bamya sayısını hatırlamıyorum bile. Ne yaparsam yapayım ya salyalanıyor ya da lezzeti olmuyor.

Ama bıkmadan deniyorum. İstanbul’un en gösterişli ve güçlü kadınlarından Mukaddes Akça’nın Bodrum’daki evinde Satı, benim için kurslar düzenledi mesela. Bodrum yarımadasının hemen her yerlisi bamya pişirmeyi bilir. Olmadı.

Bu tatil. Milas’ın bir köyünde. Köy pazarının orta yerinde, bamya satan Hatice Ablanın yanına oturdum. Nasıl pişirdiğini sordum. Anlattı. “Siz şehirli kadınlar beceremiyorsunuz, tatsız tuzsuz koyuyorsunuz sofraya” aşağılamasını da ihmal etmedi.

Ankara’ya döndüm, Hatice Abla ne dediyse yaptım. “Bamya mı, iğrenç!” diyenleriniz bile parmaklarını yer.

Ne 5 yıldızlı otel aşçıları ne de yabancı mutfak görmüş şefler, bir sebzeyi onu yetiştirenler kadar iyi pişirebilir.

DÜĞÜN VAR…

Damadın babası aradı. “Oğlum evleniyor, gelir misin?” “Gelirim” dedim, “ama ben kız tarafı sayılırım.” Gelinin annesi “Bizimle olursan çok sevinirim” deyince ona da “Ben biraz da erkek tarafıyım ama” deyiverdim.

Gelinin annesi Emine Ülker Tarhan. Şaşırdınız değil mi, CHP Grup Başkan Vekili o genç kadın. Dostum.

Damadın babası Zeki Sezer. DSP’nin centilmen eski genel başkanı.

Bu pazar düğün var. İki taraf da politikacı olsa da, düğün tasarımları politikadan çok uzak. Naif. Mutevazı. Kendi halinde. Samimi.

ANTALYALI OKURA NOT:

Başta Songül B. olmak üzere, diyorsunuz ki “Antalya’ya geldiğinizde haberimiz olsun.” Salı akşam Antalya’dayım. Davet eden ses öyle nazik ve öyle kararlıydı ki “geliyorum” dedim. Yalnızca bir yemek için. Daha uzun bir Antalya ziyaretimde Antalyalı okurlarıma mutlaka zaman bulacağım. Söz.

AKLIMDA KALAN

Platini’nin Fenerbahçe’yle ilgili sözleri: UEFA Başkanı Platini şike konusunda UEFA’nın kararlarına tepkili Fenerliler için şöyle diyor: “Hedef ben veya UEFA olmamalı. Biz kuralları uygularız. Bunlar talimatlarda, kitaplarda yazan kurallardır. Taraflı davranmayız. Hedef iddialara yol açan işleri yapanlar olmalıdır.” Platini’nin Türkiye hakkında fikri olsaydı, öyle demezdi. Hiçbir Fenerli, Aziz Yıldırım’ı hedefe koyamaz. Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe camiasında oluşturduğu biat kültürü, Erdoğan’ın AKP’li seçmen üzerinde kurduğuyla çok benzerdir. Koşulsuz, sorgusuz biat.