Nuran YILDIZ

MANYAK OLDUK ÇIKTIK!

----- 17.10.2011 - 00:01 -----

“Seni mermi manyağı yaparım!” Bu cümle hayatımıza dizi repliği olarak girmişti sanırım, emin değilim. Çok tuttuk.

Siyaset tiyatrosunda olup bitenler gösteriyor ki Hükümeti iktidarda tutan iki temel taktiğin bu cümleyle ilgisi var;

Bir, azarlama manyağı yapmak,

İki, gündem manyağı yapmak.

Azarlama manyağı yapma taktiği son zamlarla zirve yapmış durumda:

Sigaraya zam. “Sen de sigara içme! (Zıkkım iç!)”

Alkole zam. “Sen de alkolü daha az tüket! (Şerbet iç!)”

Otomobile zam. Tam burada “Sen de at arabasına bin!” denmesini beklerken, Koç ve Şahenk’in içlerinin yağını eritecek cümleyi kuruyor: “Sen de Porche alma! Fiat ya da Volkswagen al!”

Elektriğe zam. “Sen de mum yak!”

Telefonlar zamlandı. “Sen de telefonla konuşma! Telefonlar dinleniyor diye şikayet eden sen değil miydin?”

TBMM’de türban serbest olsun önergesi. “Kardeşlerimi niye istismar ediyorsun, sen çık yap!”

Bu taktik, bankada parası batan adama “Paranı yatırırken bana mı sordun?”la başlamıştı. Durmak yok, azara devam yani.

Gündem manyağı yapma taktiğine son örnek ise: Zam yağmuru altında serçeye dönmüş çalışanlara, Bakanın biri “Mesai saatini sabahın körüne çekeceğim” desin. Millet paniklesin. Bakanlardan diğeri “Gündemimizde yok” diyerek ortalığı sakinleştirsin.

Bu arada çalışanlar “ohh…” çekip zamlara şükretsin.

Koskocaman ana muhalefet partisi yapay gündem üzerine laf üretsin. Yavru muhalefet “boş laf” dese de kendisini yapay gündemin içinde bulsun.

Sonuç;
Hükümet açısından işler iyi gidiyor görünse de manyak edilen insan hıncını zayıftan almaya yöneliyor.

Kadınlar çocuklarını dövüyor, kocalar karılarını kesiyor.

ŞAHİN MENGÜ TEK BAŞINA MUHALEFET

Yeni CHP’nin siyaset biçimini ve içeriğini doğru bulmayan Şahin Mengü, Aydınlık’taki köşe yazılarında önemli konulara dikkat çekiyor.

Medyanın artık ilgi göstermediği Wikileaks belgelerini köşesine taşıdı geçen hafta.

O belgelerde Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, ABD Büyükelçisine CHP hakkında söylediği ağır sözler vardı.

Hadi diyelim ki, Anayasa Mahkemesi’nin tarafsızlığını zedeleyen bu sözler medyada yeterince yer bulmadı. Peki CHP yönetimi çıkıp da bu konu üzerinden ortalığı neden karıştırmadı?

Çünkü CHP’nin hem kafası hem de örgütü öyle karışık ki, ülke siyasetine sıra gelmiyor.

“EN İYİ FİLM ÖDÜLÜ”NÜN KRİTERİ NEDİR?

Jüri işini oldum olası anlamam. Pek çok akademik jüriye girmiş olmama rağmen. Jüri demek, subjektif kriter var, objektif kriter yok demek. Öznel var, nesnel yok demek.

Antalya Film Festivali’nde, “en iyi film” ödülü “Güzel Günler Göreceğiz” filmine gitmiş. İyi de;

“En iyi yönetmen”, “en iyi görüntü yönetmeni”, “en iyi oyuncular”, “en iyi müzik” ödülleri de başka filmlere gitmiş!

Bir sinema filminden yönetmen, görüntü yönetmeni, oyuncular, müzik çıkarsa geriye ne kalır? Senaryo.

Senaryosu iyi diye bir film en iyi film olur mu? Edebiyat yarışması mı bu? Kafam karıştı.

AKLIMDA KALAN

“Bile” bağlacının tehlikesi: Genelde ağzından çıkanı kulağı duymayan bir milletizdir. Kocaman cümleleri umursamadan savururken edatlara dikkat çekmek akıl işi değil, farkındayım ama olsun. Daha önceleri “senin için” demekle “senin ile” demek arasındaki farkları yazmıştım. “Bile” sözcüğü de öyle. Tehlikeli. Bazen çaktırmadan aşağılayıcı bir ifade oluşturur. Galatasaray’da Adnan Polat döneminin yöneticisi Ali Haşhaş, Fenerbahçe’nin şike krizini analiz ederken “O duruşu biz gösteremezdik” diyor. Sonra da ekliyor: “Fenerbahçe’nin kadınları BİLE ayrı takdir konusu.” Kadınları aşağılayan bu bakış açısındaki adamlar nedeniyle Adnan Polat dönemi, Galatasaray tarihinde felaketler dönemi olmuştur belki de.