Nuran YILDIZ

KENDİNE GÜVEN, SEN SENİ SATMAZSIN!

----- 21.10.2011 - 00:01 -----

Bugünlerde yazmak gelmiyor içimden. Daha önce Habertürk’ün web sitesinde yayınlanmış ve epeyce ilgi görmüş bir yazımı paylaşayım en iyisi:

Fakültede dönem başladı. İlk dersi yaptık.

İlk derste kurallarımı ilan ederim. Yine öyle yaptım, bir bir sıraladım. Sıralarken bir yerde dedim ki “Komik duruma düşmekten korkup derse katılmamanızı kabul edemem.”

“Yanlış şeyler söylerseniz, dalga geçebilirim. Komik yanıtlar verdiğinizde, tüm sınıf katıla katıla gülebiliriz. Gülünecek duruma düşmekten korkmayacaksınız.”

“Başka gün de sıra gelecek, siz size gülenlere güleceksiniz.”

“Hayat gibi bir ders bu. Hayatta ne varsa bu derste de olacak.”

“Gülerlerse, dalga geçerlerse diye hayattan geri kalmayacaksınız.”

“Kompleksli insana asla tahammülüm yoktur, sizin de olmasın.”

Ders bitti. Genç adamlardan biri arkamdan odama gelip sordu: “Konuşabilir miyiz?”

Konuştuk. Kendisine güvenmemesi için hiçbir nedeni olmayan pırıl pırıl genç adam “Bende derste tahammülüm yok dediğiniz her şey var.”

Devam etti, “Çekingenim, biri bana güler mi diye korkup ağzımı açmam, konuşmam. Daha konuştuğum bir ders de olmadı. Komplekslerim var ölecek kadar.”

Bakakaldım. “Yani sen şimdi bu nedenlerle dersimi seçmeyeceğini söylemeye mi geldin?”

“Hayır” dedi, “Tam da bu nedenlerle seçmeye karar verdim. Şimdi bir karar vermek zorundayım, ya böyle devam edeceğim ya da hayatımı değiştireceğim. Değiştirmeyi seçtim. Benim için zorlu olacak, haberiniz olsun istedim.”

Onun “haberiniz olsun istedim” demesi “Beni bu seçimimde destekleyin” demekti. Öyle yaptım.

Öğrencilerimi zorlamayı seviyorum, uzun bir zaman sonra fark ettim ki onlar da zorlanmayı seviyorlar.

Onlara söyleyecek çok şey var. Şunlar gibi mesela:

Yanlış yapmaktan korkmayacaksın. Düsturun kaçmak değil, koşmak olacak.

Zayıf düşeceksin ki güç nedir öğrenip güçleneceksin. Yaralanıp bereleneceksin ki kabuk bağlayıp, derin kalınlaşacak.

Sırtında o kadar çok bıçak yarası olacak ki, bıçağı sevmeyi öğreneceksin. Dost tekmesi yemeden, tekmesini yemediğin dostların değerini bilemezsin…

Aşık olacaksın. Hem de gidip en yanlış insana. İnsan yanlış, aşk yanlış olacak ki yaşadığını hissedeceksin.

Kor ateş döşenmiş yollardan yürümek pahasına aydınlığa yürüyeceksin.

Yanlış yapacaksın ve yaptığın yanlışı anladığında durmayı, dönmeyi kibir saymayacaksın. Özür dileyeceksin gerektiğinde. Adam gibi.

Yanlış yapacaksın, öyle büyük yanlış ki acıdan ağlayacaksın. Döktüğün her gözyaşı, içindeki doğruların toprağını sulayacak. Aksi halde çektiğin acıyı boşa çekmiş olursun.

Yanlış yapmaktan korkmayacaksın. Ama bir koşulla yapacaksın tüm yanlışları: Asla ve asla pişman olmayacaksın.

Bir hayatı, bir zamanı boşuna yaşamaktır pişmanlığın anlamı.

Yanlış yapacaksın, yapacaksın ama o yanlışın sorumluluğunu taşımaktan hiç kaçmayacaksın!

Kendine güvenmeyi öğreneceksin böylece. Öğreneceksin ki sen seni satmadığın için bu güveni hak ediyorsun…

AKLIMDA KALAN

Bir annenin e-postası: Yukarıdaki yazı yayınlandığı günlerde bir okurumdan bir e-posta almıştım. “Ben bir anneyim. Bu yazınızın çıktısını aldım ve çocuğumun odasına astım. Çünkü bize bunlar öğretilmedi, çocuğum öğrensin istedim…” Yazı yazmanın ne kadar önemli bir şey olduğunu daha önce hiç o e-postayı okurken hissettiğim kadar hissetmemiştim. Yaşayacak ve öğrenecek çok şeyi olan çocuklar evlerine bayrağa sarılı tabutlar içinde dönmesinler. Annelerinin onlara öğreteceği daha çok şeyi var…