Nuran YILDIZ

BAŞBAKANI UYARMAK LAZIM

----- 31.10.2011 - 00:01 -----

Diyeceksiniz ki “Haşa, devletlu Başbakanımızı uyarmak kim, sen kim?”

Her ne kadar öğretim üyelerinin en hayırlısı uysal koyuna dönmüş olanıysa da, başka da uyarıcı mevki kalmamış görünüyor ortalıkta.

Öğretim üyeliğinden daha yukarıda bir mevkiinin olmadığına inanan bir dönemin, son temsilcilerinden biriyim. Dikkatini ben çekeyim.

İktidar partisini, iktidar yapan şey tüm yetkilerin genel başkanda toplandığı katı parti disiplinidir.

Hiçbir milletvekilinin Erdoğan’ın sözlerini desteklemek dışında ağız açtığı görülmez. Belediye başkanları değil konuşmak, neredeyse kafaları omuz aralarından içeriye kaçacak haldedir.

Bu durum Bakanlar Kurulu’nda da böyledir. Bakanlar haybeye konuşmalar dışında, Başbakana saygılarını sunan sözcüklerden ötesini sarfetmez.

Başbakan Erdoğan’ın kararı kesindir: “Konuş” buyruğu olmadan kimse konuşamaz! (Eleştirmiyorum, siyaset bilimci olarak bir siyasi parti düşünce kulübü değilse, disiplinin gerekli olduğuna inanırım.)

Kimse konuşmayınca öldü zaten Ankara’da gazetecilik.

O disiplin bozulmuş görünüyor. Van bir sarsıldı. İktidar partisi daha da bir sarsılmış gibi.

“Deprem vergisi ne oldu?” diye soracağı tuttu insanımızın, Bakan “Biz o vergileri duble yol yaptık” diye yanıtladı. Nerden bilsin birilerinin “vergilerimizi ne yapıyorsunuz” diye soracağını, burası Avrupa mı?

Öteki Bakan çıkıp “Kendi potansiyelimizi görmek için dış yardımları kabul etmedik” demesin mi? Allahtan kimse, siz potansiyeli görürken ölenlerin hesabını sormuyor. “Deprem bölgesi, insan yaşamı sizin test alanınız mı?” diye soran da yok.

Böyle bir ülkeyi yönetmek kolay aslında, insanın yönetesi geliyor.

Alışmışken kurulu düzene, Başbakana parti disiplini gitti, Hükümet pul pul dökülmeye başladı uyarısında bulunmam lazım.

Ya da bırakalım dağınık kalsın, belki böylece kendi iktidarlarını kendileri sarsar. Nasılsa CHP’nin iktidardan indirecek hiç mecali yok.

MADEM YAS VAR DİYE CUMHURİYET BAYRAMINI KUTLAMADIK

Kurban Bayramını kutlamak olur mu? Onu da kutlamayalım. Bayram bayramdır.

Yok eğer, dini bayramlar dini olmayan bayramlardan daha makbulse hiç değilse bayramlaşmak yasaklansın. Resmi geçitte yürümek kutlamaysa, öpüşmek haydi haydi kutlama sayılmaz mı?

Ya da 18 bilemedin 38 televizyon, kurban kesemeyenler için kurban bağışı ortak yayını yapsın.

Et yemeyi, mangal yapmayı hepten engellemeyi öneriyorum, insanlar çadırlarda yaşarken mangal yelpazelemek günah sayılmaz mı? Ciddiyim!

KOMİK …

Hayatınızda önerilerine kulak verdiğiniz en az bir insanınız vardır. Benim de var. Geçen gün dedi ki “Biraz da komik şeyler yaz, bu konuda kabiliyetin var.”

Dalga mı geçiyor diye düşünürken ekledi: “Hep eleştiri yazıyorsun.” Akademia özü itibarıyla eleştirel olmalıdır demedim, herhalde o beni kurtarılacak vaka olarak görmeye devam etsin istedim.

“Ne yazayım?” dedim, “Kaddafi’nin linç edilme görüntülerinden bir espri çıkar mı?” “Çıkmaz” dedi, üzüntüyle.

Depremde yıkılmış evlerden kusan bir dil gibi dışarı fırlamış bembeyaz perdeler üzerine eğlenceli bir şey yazabilir miyim? Yazamam.

Kırk yılda bir, halkın minik bir kısmı “Deprem vergilerimiz nerede?” diye soracak oldu, sorduğuna pişman. Yanıt veren Bakanın yüzüne dikkatle baktım, zerre mahcubiyet yoktu. Komik mi? Acıklı.

Aslında “Komik bir şey yaz” derken haklıydı. Bunca acı yürekleri dilim dilim keserken, bir de bıçağa bastırmanın anlamı yoktu. Soluk almak, aldırmak lazım. Ama bulamadım işte.

NİHAYET İYİ BİR HABERCİK!

Kayahan’la Nilüfer barışmış! İyi şeyler olması için taraflardan birinin illa hasta olması lazım? Ne saçma bir yazgı bu!

Nilüfer’den yeni bir Kayahan bestesi dinlemeyi çok özledim. Belki hastalıkla başlayan diyalog şarkılarla sürer.

Biz de “Seni seviyorum” kadar güzel şarkılar dinleriz belki: “Bazen bir çocuğun karanlıktan korktuğu gibi/ Seni sevmekten korkuyorum/ Söylememem lazım biliyorum/ Ama hoşuma gidiyor/ İçimi ısıtıyor söylüyorum/ Seni seviyorum.

AKLIMDA KALAN

Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun sözü: Prof. Dr. Feyzioğlu, Üniversitemin hocası ve de Ankara Barosu Başkanı. Büyük yanlışlar yapmazsa hayatın ona istediği şeyleri vereceğini düşündüğüm biri. Böyle düşündüğümü kendisi de bilir. Faruk Bildirici’nin söyleşisinde, öğrencisinin karşısında olmaktan aldığı hazzı belirtmiş ve Ekşi Sözlük’te birinin “Ondan bir saat bile ders alsan değer” dediğini anlatmış, sonra da “Bu sözden daha değerli bir ödül olur mu?” diye sormuş. Bence olur. Söylenecekler karşıdakinin gözünün içine bakarak söylendiğinde, hem etkisi hem de değeri daha büyük olur. Geçen yıl, bayram sonrası hiç yoklama almadığım halde sınıf tam kadro yerindeydi. Birçok dersin öğrencisizlikten iptal edildiğini bildiğim için kendimi ona göre ayarlamıştım. Sınıfı dolu görünce kendimi tutamayıp “Yoklama da almıyorum, neden geliyorsunuz ki?” dedim. Kızlardan biri gözlerimin içine baktı ve “Çünkü sizin ilkeleriniz var!” yanıtını verdi. O gün bugündür yakın çevremdeki herkese söylemişimdir, hayatımda aldığım hiçbir övgü, bundan daha değerli olmadı.