Nuran YILDIZ

AKLI OLAN ERDOĞAN’SIZ PLAN YAPMAZ

----- 07.12.2011 - 01:01 -----

Bir taraftan Başbakanın hastalanmasının üzerinden henüz 10 gün geçmiş. Her şeyin başı sağlık sonuçta.

Bir taraftan dertlerine çare bulması için doğrudan Erdoğan’ın şahsından medet umup kapısında bekleyenler. Kişiliğine atfedilen değer.

Bir taraftan dün bir, bugün iki partisinin içi toz duman. Dünya hali işte.

Benimse aklımda, yaklaşık 10 yıl önce, daha herkes uyurken kitabıma yazdığım Erdoğan’la ilgili saptama: Her kim ki Erdoğan’ın yokluğu üzerine politik planlar yapar, sonu hüsrandır.

ASLA ASLA DEME!

“Yılmaz Özdil’i kovarak yeni Türkiye’ye yaranmak mümkün değildir.”

Adı lazım değil, yeni yetme köşe yazarlarından, zerre hazzetmediğim biri böyle yazmış. Aydın Doğan’ın dikkatini çekmek istemiş. Bence de öyle.

Hayat tuhaf. Asla aynı düşünmem dediğin kişiyle aynı yana düşebiliyorsun.

Asla o yoldan gitmem dediğin yolda ömür çürütebiliyorsun.

Asla öyle bir tipe aşık olmam dediğin tip için aşktan ölebiliyorsun.

Ben bu soytarılığa meyilli şahısla aynı düşünmüşsem, hayatın o bildik dersini hatırlamak lazım: Asla asla demeyeceksin!

BUNLARIN HEPSİ AYNI

Hafta sonu. Bora’yla sohbet ediyoruz. Devamlı okurlarım bilir, Bora 9 yaşında, yeğenim.

Geçen yıl, yazılarımdan birinde onun aşk çemberini yazmıştım. Bora Ayça’ya aşık olmuştu. “Bunu Ayça’ya söyledin mi?” diye sormuştum. Söylememişti. Çünkü Ayça da başkasına aşıkmış. O başkası da Zeynep’e. Zeynep de bizimkine!

Bu kez okuduğu “Dedektif Adele’in Maceraları” çizgi romanı üzerine konuşuyoruz. Serinin iki kitabını iki günde bitirmişti. Adele’i sevmiş. Oysa Adele, çirkinlik abidesi çizgi kadınlardan biri.

“Halacım bak” dedi, “Burada güzel.” Gösterdiği karede Adele duştan çıkmış, hep toplu olan uzun siyah saçları omuzlarından aşağı dökülmüştü. Sordum: “Sen uzun saçlı kadınları mı güzel buluyorsun?” Yanıtı çok netti: “Uzun saçlı kadınlar güzel, ama uzun sarı saçlı olanlar daha güzel.”

Canımın sıkıldığını anladı ve hemen kucağıma atlayıp yanaklarımdan öptü: “Halacım senin saçların da güzel.”

İş işten geçmişti. Bora’nın babasına doğru seslendim, “Siz erkekler hep aynısınız. Sarışın kadın görünce aklınız şaşıyor!”

AKLIMDA KALAN

Bana futbolu sevdiren adamın ölümü: Kaçınız duydunuz bilmem, efsane futbolcu Socrates üç gün önce öldü. Benim için yeri ayrıydı. Neden futbolla ilgili yazılar yazdığım sorularının yanıtıydı Socrates. Başımızda kavak yelleri estiği yıllar. Brezilya Milli Takımında sahaya çıkardı. Siyah beyaz televizyonda heykel gibi bir adam belirirdi sahanın ortasında. Uzun ve kaslı bacaklarıyla Yunan heykellerine benzerdi. İlk gençlik aşklarımdan biriydi. Kız arkadaşlarım yakışıklı film artistlerini severken, benim hayallerimi Socrates süslerdi. Onu seyretmek için futbola takılmıştım. Hangi takımı tutuyorsun sorularına herkes “Fener”, “Galatasaray” yanıtları verirken, ben “Brezilya” derdim. Socrates için. Öldüğü haberini okuyunca geçmişimden bir parça kopmuş gibi oldu. Düşünen oyuncu koşmaz. Koşan oyuncu düşünmezdi ona göre. Uğraşlarımızı, keyiflerimizi, beğenilerimizi etkileyen gölge insanlar vardır. Hiç fark etmeden hayatlarımıza fırça darbeleriyle renkler atarlar. Bazılarını ölümleriyle anımsarız. Bana futbolu sevdiren uzun, upuzun bacaklı Socrates’in ölümü gibi.