Nuran YILDIZ

KASTİLYA PRENSESİNİN KULAĞINI ÇEKTİM!

----- 23.12.2011 - 09:01 -----

Bu cuma kendimi magazine vurmaya niyetliyim. Nasılsa “Ne olacak memleketin hali?” diye soran yok.

Magazin haberleri şahsen tanıdığım yüzlerle dolu. Siyasetten, magazine ne tuhaf bir değişim/dönüşüm geçirmişsem artık siz düşünün!

Bugünlerde hangi gazeteyi, tv kanalını açsam karşımda Kastilya prensesi! Saba Tümer’le gece kulübünden çıkıyor. Alemlere akıyor. Yanında hiç onaylamadığım magazinden beslenen tiplerle.

En son, Sergen Yalçın’la yakalandığını okuyunca sinirlerim ipleri kopardı. Açtım telefonu Kastilya prensesine, “Bana bak!” dedim, “Getirme beni oraya. Yanyana göründüğün tipler hiç sana yakışıyor mu?”

“Yalan haber hepsi” dedi, beni sakinleştirmeye çalışarak.

“Kim bu Sergen Yalçın? Hangi hakla ‘aramızda elektriklenme var’ diyebiliyor? Oraya gelip o elektriği bir keserim görürsün” diyorum.

“Biz sadece arkadaşız, medyanın yalanı bu” diyor. Sesindeki o tonu iyi bilirim, yanlış yaptığını kabullenmiş, beni yatıştırmak istiyor.

Yatışmıyorum, “Medyaya ortam hazırlama o zaman!”

“Evden çıkmayayım mı?” diyor. “Çıkabilirsin ama orada baban yok mu, babanla çıkacaksın, arkadaşlarına dikkat edeceksin, magazinden beslenen figürlere yem olmayacaksın” diyorum ve ekliyorum: “Elbette görünür ol, gösteri dünyasındasın. Görünür olmak yanlış yapmak anlamına gelmez ki.”

“Tamam” diyor, “dikkat edeceğim, kızma.”

“Muhteşem Yüzyıl” dizisinin Kastilya Prensesi: Melike İpek Yalova. Yüksel-Ayşen Yalova’nın kızı. Ben de o ailenin üyesi gibiyim. Melike ailesinin gözünün bebeği olduğu için kıyamadıkları zaman ben girerim devreye, ablayım ya, fırça atmak bana düşer, derdini dinlemek, çözümünü bulmak da öyle. İşe yarar mı bilmem ama ben kulağını çektim işte, her zaman prenses kulağı çekmek nasip olmaz ki…

ONLAR DA ARKADAŞ

Madem magazinden gideceğiz, devam edelim.

Adam bekar. Kadınlar beğeniyor. İstediği her yerde, her kadınla görüşebilir. Sadettin Saran, gazetelerde haber, bir diş doktoruyla yakalanmış.

Haber üzerine konuşuyoruz kendisiyle. Haberi doğruluyor ama gazetedeki ilişki vurgusu için “Ama aramızda ilişki yok. Arkadaşız” diyor.

Melike’den de, Sadettin Saran’dan da “İlişki yok, arkadaşız” sözünü duyuyorum. Ya onlar benle dalga geçiyor ya da işin içinde “aşk hikayesi” yoksa magazin muhabirliği iş değil.

KÖŞE YAZARI EGOSANTRİZMİ

Umur Talu, Osman Müftüoğlu’nun Hürriyet’teki köşesinde profesyonel ilişkisi olduğu firmaların ürünlerine yer verdiğini yeni keşfetmiş. Oysa Müftüoğlu yıllardır böyle yapıyor.

Yalnızca ürünlere yer verse iyi, köşesini hasta kazanmak için, hastalarını kendini reklam etmek için kullanmasını da bilir. Tüccar doktordur, sağlık alıp satar, evvelden beri.

Üstelik yalnızca Müftüoğlu mu, sağlık köşesi hazırlayan doktorların çoğu öyle yapıyor. Uzun zaman önce yazmıştım, estetik köşesi hazırlayan bir doktor, bluğ çağındaki çocuklara karın germe, popo kaldırma ameliyatı öneriyordu.

Umur Talu’nun durumu egosantrik köşe yazarının durumu. Ancak kendisi farkedince olup bitenin gerçekliğini kavrayabiliyor.

HİÇ AKLIMA GELMEZDİ

Kııvanç Tatlıtuğ’u sempatik bulacağım hiç aklıma gelmezdi. Havyarı bozuk zeytin ezmesi sandığı için aşağılanması adamı gözümde sevimli yaptı.

Bir çocuğu bu kadar itici bulacağım hiç aklıma gelmezdi. Vestel’in televizyon reklamındaki bilmiş oğlan çocuğu itici ki ne itici.

“İstanbul’un Altınları” dizisinin yayından kalkacağı hiç aklıma gelmezdi. Haluk Bilginer ve Demet Akbağ’lı bir dizi durduk yerde reyting almaz mı?

Tv yöneticilerinin reyting kabusu olmadan uyuyabilecekleri hiç aklıma gelmezdi. AGB artık ölçüm yapamayacak, TNS ölçüme başlayıncaya kadar reyting yok.

AKLIMDA KALAN

Pırlantayı sevgilinin gözlerinde görme saflığı: Hastayım. Boğazım kapalı. Ateşim 40’ın altına düşmüyor. Arayanların ve e-posta gönderenlerin ise ölsem umurlarında değil, dertleri başka: “En güzel cümleyi en sona koymuşsunuz. Bu cümleden ayrı bir yazı yapın!” Girdiğim derste bile aynı talep. Sözünü ettikleri cümle, geçen yazının son cümlesi: “Aşık olunan insanın gözlerinden daha büyük karat olmaz benim bildiğim…” Okurlarım benzetmemi pek sevmişler. “Sevmek”le “göz” arasındaki ilişki. Sevdiğiniz size mi baksın, yoksa o öylece dururken siz ona mı bakmak istersiniz? Yılbaşı akşamı pırlanta hediyesinin kutusunu açmak yerine…