Nuran YILDIZ

UYAN EKREM, LÜTFEN…

----- 30.01.2012 - 02:01 -----

Uyuyor. 5 gündür. Kendi isteğiyle değil, uyutuyorlar. Ona kalsa asla uyumaz. 5 dakika bir yerde tutamazsınız. Enerjinin genç bir adam bedenine bürünmüş hali. Uyuyor.

Ekrem Kerem Oktay… Arkadaşım. Kardeşim. Dostum. Gözümün bebeği.

CHP Parti Meclisi’nin en genç üyesiydi tanıştığımda. Daha ilk tanışmamızda anlaştık. Birbirimizi çok severdik. Severiz. Uyansın sevmeye devam edeceğiz.

Uyuyor Paris’te, bir hastanede. Uyutuluyor, ona kalsa uyumaz. Konuşur. Yazar. Toplantı yapar. Koşar. Tenis oynar. Siyaset yapar. Dalga geçer. Heyecanlanır. Güler. Gülmek çok yakışır ona. Çok.

Ona kalsa uyumaz. Uyutuyorlar. Bela bir virüs kapmış. Durup dururken, o güzel başı TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun kucağına düşmüş.

Hastaneye yetiştirmişler. O günden bu yana uyutuluyor. Her gün birkaç kez arıyorum, hastanede yanında olan arkadaşı Can’ı. Annesiyle konuşmaya cesaretim yok.

Soruyorum “Uyandı mı?” Uyanmamış. “Internette okudum, uyanmış el sallamış” diyorum, “Yok öyle bir şey” diyor Can, “Uyduruyorlar, ama merak etmeyin, uyanacak.”

“Git” diyorum Can’a, “Ekrem’in kulağına de ki ‘Nuran Yıldız aradı, seninle konuşmak istiyor’ de, mutlaka gözünü açar. Gülümser mutlaka.” Can yapacağına söz veriyor.

Bekliyorum, 5 koca gündür. Kız arkadaşını tanıştırmadan önceki gerilimini hatırlıyorum, ya beğenmez, kusur bulursam diye endişelenişini. Tanıştırdığında hiç yorum yapmamıştım, uzun uzun gözlerimin içine bakmıştı, bir ipucu bulmak istercesine.

Seçimlerde aday listesi açıklandığında, 6.sırada olduğuna kırılmıştı biraz. Çünkü o, emek vermenin, çok çalışmanın, CHP koridorlarında yıllardır ter akıtmanın, uykusuz kalmanın, üretken, genç, dinamik ve heyecanlı olmanın takdir göreceğine inanıyordu.

Sohbet etmeye, iç dökmeye gelmişti bana. Hayal kırıklığını tamir için “6.sıra iyi, bu kez 6 çıkarabilir CHP” demiştim, inanmadığım cümleler onun heyecanını söndürmemek için çıkmıştı ağzımdan.

Uyan Ekrem, biliyorum beni kızdırmayı seviyorsun ama bu şekilde yapma, hiç sırası değil. Uyan Ekrem, gülen güzel gözlerinle bak yine…

Uyan annesinin prensi, benim gözümün bebeği… Uyan hadi, anlatacaklarım var… Lütfen…

TFF’Yİ KİMSE YÖNETEMEZ!

Tamam, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Aydınlar’ın ciddi yönetim ve iletişim sorunları var. İyi de Aydınlar gidince sorun çözülecek mi?

Hayır, çözülmeyecek. TFF Genel Kurulu toplantısına şöyle bir göz atmanız bile durumun içler acısı olduğunu anlamaya yeter.

Her biri güçlü ama hiç biri uzlaşmacı olmayan bir yığın adam. Çıkar, entrika, arkadan dolanma, çelme atma, yumruk indirme, kötü niyet kördüğüm olmuş, sandalyelerde oturuyorlar.

Tavırlarından, yaklaşımlarından, tarzlarından belli ki bu Federasyonun başına kim gelirse gelsin işin içinden çıkamaz. Böyle durumlar için önerilen bir çözüm vardır: Eğer tuttuğun yer elinde kalıyorsa, orasını düzeltirsen burası yamuluyorsa, uğraşma. Yık ve yenisini yap.

Aylar önce burada Aydınlar’a bir öneride bulunmuştum. Ayhan Bermek örneğinden yola çıkıp bir akil adamlar kurulu kurarsa daha kolay yönetebileceğini yazmıştım. Bu iktidar ne kıymetli bir şey ki, akil adamlara bile zırnık koklatmak istenmiyor. Artık çok geç.

Futbol dünyasında olup bitenlere “dur” diyecek biri varsa, o da Başbakan Erdoğan’ın kendisidir. Çünkü o Genel Kurul salonunda oturanların çoğu Başbakanın karşısında sanki süt dökmüş kedi.

AKLIMDA KALAN

“Yemişdere köy de, İstanbul değil mi?” sorusu: Yemişdere, Tunceli’nin Çemişkezek ilçesine bağlı şirin bir köy. Gidip gelmişliğim yok. Yazının da doğrudan Yemişdere’yle ilgisi yok. Hani İstanbul’dan bakınca, ülkemin her bir yerleşim birimi köydür ya, o köyleri temsilen kullanıyorum Yemişdere’yi. Nüfusu belli. Cenazeye gidenle düğüne gidenin hem sayısı aynı hem de gidenlerin kendisi. Düğün dernek olacaksa, kimin kızı kimin oğluyla evleniyor bilinir. Nüfus az olunca da doğal olarak kız tarafıyla oğlan tarafı bazen uzaktan bazen yakından akrabadır. Son günlerde magazin basınına bakarken, ülkemin şirin köyleri zihnimde resmi geçit yapıyor. Güya İstanbul metropol. Güya sayısız milletten insan var. Bir ademoğlunun tanıdık bir ademoğluyla yolda karşılaşma olasılığının 14 milyonda bir olması gerekmiyor mu? Öyle olmuyor. Magazin sayfalarında haberler şöyle: Hülya Avşar’ın yeni erkek arkadaşı diyecekken eskiyen arkadaşı Mehmet Dereli, Şebnem Dinçgör’ün eski eşiymiş. Şebnem Dinçgör de Kaya Çilingiroğlu’nun eski sevgilisiymiş. E malum, Kaya Bey de Hülya Hanımın eski eşi. Cem Yılmaz’ın müstakbel eşi Ahu Yağtu (İzmirli kızların açtığı her kursa yazılabilirim), eskiden Doğan Akçura ile evliymiş. Akçura da Lâl Dedeoğlu ile yakın arkadaşmış. E malum, Lâl Hanım da Cem Yılmaz’ın eski sevgilisi! Diyeceğim o ki, tüm kavramlar muğlak malum. Nüfusu minik yerlere köy deyip geçmemek lazım, nihayetinde köyü ve kenti sosyolojik olarak tanımlayan birim kavramlardan biri de “ilişkiler” değil mi?