Nuran YILDIZ

MEDYATİK ENTELEKTÜELİN DRAMI

----- 08.02.2012 - 00:01 -----

“Entelektüel”i bin türlü tanımlayabilirsiniz ama her tanımda “analitik düşünme yeteneği” vazgeçilmez koşuldur. Bu anlamda medyamızı “entelektüel” kontenjanından istila edenlerden yana pek şansımızın olduğu söylenemez.

Analitik düşünebilen kişi, “bağlam” kavramının önemini de bilir.

Hayat bir bağlam değildir mesela. Başlar ve biter.

Paragraf bir bağlamdır ama. Bir cümleyi önceki ve sonraki cümlelerden kopartarak değerlendirmeye kalkmak “söz”e, “söz”le yapılan en büyük kötülüktür.

Tarih bir bağlamlar bütünüdür. İçinden bir kesiti alıp kendi duygu durumunuza göre yargılayamazsınız. Analitik yaklaşımdan uzaklaştığınızda, subjektifsinizdir, yargılarınız da o an için ve yalnızca sözü söyleyen için geçerlidir. Ve hiçbir gerçeğe karşılık gelmez.

Medyamızdaki “entelektüel” geçinen bir kısım tiplerin yazıp söylediklerine bakıyorum da kendilerini tatmin etmeye çalışırken gerçeği arama tarihine de ihanet ediyorlar. Onlardan birinin “Andımız ve Gençliğe Hitabe” hakkındaki yazısı önümde duruyor. Entelektüel bir görüş gibi sunulsa da yazar, bugünlerde fazlasıyla moda olan bir hissiyat kusumu yaşamış.

Tarihin içinde bir olayı ya da bir metni bugüne çekip “Bu kötüdür” diyebilirsiniz ancak, cümleye “ama…” bağlacıyla devam etmezseniz nesnellikten uzaklaşmış, kişisel tatminden başka bir şey yapmamış olursunuz.

“Gençliğe Hitabe”yi içinde geçen sözcükler nedeniyle “ırkçı, faşist” olarak tanımlamak için o metni bağlamından koparmanız gerekir. “Ulus devlet” olmayı başarabilmek için onun gerektirdiği kavramları kullanmak yerine, “yalnızca insan olmanın faziletleri”nden söz edilmesini beklemek o tarihsel durum içinde hayalperestlikle bile açıklanamaz. Hayalperest hiç değilse bir desteğe ihtiyaç duyar.

Bir türlü evrensel normlara varamayışımız bu entelektüel takımının yaklaşımıyla yakından ilgilidir. Ne geçmişi doğru yorumlayabilirler ne de bugünü doğru saptayabilirler. Bir tek tanımları vardır: Oportinist miyoptur hepsi.

AKLIMDA KALAN

E-posta kutumda bulduğum bir metin: Çok değer verdiğim bir arkadaşım göndermiş. Büyük olasılık Internet’te dolaşan metinlerden biri. Yazarı kim bilmiyorum, her kimse sevgilerimi gönderiyorum. Sanki biraz Yılmaz Özdil üslubu gibi. Sizlerle paylaşmak istedim:
“Üzülüyorsun, takma, diyorlar.
Kızıyorsun, değmez, diyorlar.
Boşveriyorsun, gamsız, diyorlar.
Susuyorsun, iki çift laf et, diyorlar.
Konuşuyorsun, muhatap olma, diyorlar.
Çekip gidiyorsun, mücadele et, diyorlar.
Alttan alıyorsun, tepene çıkardın, diyorlar.
Bağırıyorsun, sakin ol, diyorlar.
Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz, diyorlar.
Dikine gidiyorsun, yaşına başına yakışmaz, diyorlar.
Ölünce ne diyecekler?
Muhtemelen; Ölüm sana yakışmadı…
Ee normal tabi, dirimizi beğenmediler ki, ölümüzü beğensinler…”