Nuran YILDIZ

ATEŞ ETTİĞİN YERDE SEN DE VARSIN!

----- 12.03.2012 - 14:40 -----

Eğer…

İlkelerin yerini ilkesizlik,

Belgenin yerini sahtelik,

Bilginin yerini dedikodu,

Sevmenin yerini nefret,

Adaletin duygusunun yerini haksızlık,

Anlamanın yerini saldırma,

Dostluğun yerini düşmanlık,

Aşkın yerini seks,

Sadakatin yerini satış,

Güvenin yerini şüphe,

Vicdanın yerini cüzdan,

Üretimin yerini tüketim,

Niteliğin yerini nicelik,

Birlikteliğin yerini güruh,

Sağduyunun yerini önyargı,

Aklın yerini güdü,

Adamın/kadının yerini cinsel organ,

Cesaretin yerini korku,

Sessizliğin yerini gürültü,

Kitabın yerini televizyon,

Almışsa…

Durum aynen şimdiki gibi olur. Her tarafı dezenformasyon kaplar. Neyin gerçek neyin yalan olduğu karışır.

İnsan çaresizleştikçe çaresizleşir. Ve şu gerçeği unutur: Ateş ettiğin yerde sen de varsın!

İLKOKUL PİYESİ SANKİ: FETİH 1453.

Gitmeyecektim. Kararlıydım. Arkadaşlarıma da öyle dedim, “Başka işiniz mi yok? Ne bulacağınız baştan belli.”

Direndim. Bir yere kadar. Hiç kıramayacağım bir arkadaşımın uyguladığı psikolojik baskıya yenildim. Benim istediğim filmin seansı tutmadığından onun istediğini yaptım: “Fetih 1453”ü izledim. Ne yazık ki… Maalesef…

Günlerdir bu filmle ilgili eleştirileri okuyorum. Burun estetikli Fatih’ten, Ulubatlı Hasan abartısına kadar… Esas cümleye hiçbir yerde rastlamadım. Yoksa kimse yazmadı mı? Yazdılar da ben mi atladım? Bu film için söylenebilecek tek cümle var: Çok para harcanmış bir ilkokul müsameresi!

Tiyatral diyaloglar. Saçma beden dilleri. Kötü oyunculuk.

Tarihte olmayan Ulubatlı Hasan karakterinin filmin merkezine konup, İstanbul’un fethinin temel esprisi “karada yüzen gemiler”in birkaç dakikada geçiştirilmesi.

İlkokul müsameresi. Gitmeyi düşünenler, o filme 3 saat harcamaktansa bir ilkokulun piyesini izleyin.

İşin özeti;
Bir, Fatih Sultan Mehmet’i ve de Ulubatlı’nın sevgilisini oynayanlar her kimse, yapımcının kankası kadrosundan olmalılar, başka açıklaması olamaz, o kadar kötüler…

İki, bir film eleştirisine dikkat edecekseniz, ne söylendiğine değil, kimin söylediğine bakacaksınız.

AKLIMDA KALAN

Başbakanın sağlık durumunun iletişimi: Başbakanın sağlığıyla ilgili söylenti ve haberler ortalıkta dolandıkça, soranlar da artıyor: “Başbakanın sağlığıyla ilgili iletişim yönetimini nasıl buluyorsun?” Açıkçası gerçeğin, Başbakanın söylediği gibi olduğunu, yani bir sorun olmadığını düşünüyorum. Üstelik insanların sağlığı üzerinden yapılabilecek tüm politikalar çirkindir. Soruya verdiğim yanıta gelince; Başbakanın sağlığıyla ilgili iletişim iyi yönetilemiyor. Ya Başbakanın iletişim ekibi yoruldu ya da konsantrasyonları bozuldu. Aksi halde Başbakanın doktorunu güvenilir bir televizyon kanalına konuşturarak sorun çözülürdü. Doktor “hasta ve hastalıkla ilgili özel bilgilere girmeksizin” gerekli açıklamayı yapar, söylentilerin önünü kesebilirdi. Aslında esas sorun, ilk ameliyat sürecindeki iletişimin kötü yönetilmesiydi. O günlerde ameliyatın iki aşamalı olduğu söylenseydi, bugün inanılırlık sorunu olmazdı. Benim bildiğim, bu ülkede bir insanın “bir ayağının çukurda olduğu” düşünülmeye başlarsa, o insan ne kadar sağlıklı olursa olsun, onun ardından gitmeye hevesli sayısı düşer. Şüphe yaratılmışsa gerçeği kim umursar? Başbakanın ekibi bu konuya özel önem verse iyi olur.