Nuran YILDIZ

“ALÇAKLAR OLMASA…”

----- 19.03.2012 - 00:01 -----

Geçen hafta oldukça tuhaf bir haftaydı. Haftanın üç günü, üç önemli konuk ağırladım. Dedim ya tuhaftı.

Çarşamba günü Başbakana siz deyin “en yakın”, ben diyeyim “en ama en yakın” isimlerden biriyle kahve içtik. Uzun ve lezzetli bir sohbetti. Karşınızda akıllı biri varsa, hayatın geneline ilişkin aynı düşüncede olmasanız da sohbet keyiflidir.

Perşembe günü, Kemal Beye çok yakın bir isimle hem kahve hem de çorba içtik. O da uzun ve keyifliydi.

Cuma günü, İstanbul’un en önemli ilçelerinden birinin belediye başkanı lütfedip ziyaretime geldi…

Benim ruhum bu aralar magazine daha uygun oysa. Üstelik Hülya Avşar’la tanışıklığım, Kadir İnanır’la dostluğum, “Muhteşem Yüzyıl” oyuncularına fırça çekmişliğim, Cenk Eren’in gözlerimin içine bakarak şarkı söylemişliği, İpek Tuzcuoğlu’nun boşanmadan yaptığı nişan törenine katılmışlığım var!

Ne var ki iflah olacak bir tip değilim. Ne zaman oturup magazin yazmaya kalksam, araya da bir ukalalık sıkıştırıveriyorum.

Ya da tam tersi, ne zaman siyaset yazmaya kalksam bir de bakmışım Gülben de Gülben yazıp gitmişim.

Ben magazine teşneleştikçe etrafım önemli politikacı kaynıyor. Tuhaf ki ne tuhaf dedim ya…

Üç konukla toplamda yedi saat geçirdikten sonra, üç sohbette geçen üç cümleyi paylaşmalıyım sizinle;

Başbakanın yakını konuğuma sordum: “Güç dengesinin değişmesine göre fikir ve taraf değiştiren gazetecileri mideniz nasıl kaldırıyor?” (Bu arada ikimiz de o gazetecilerin isimleri konusunda mutabıktık.)

Yanıtı çok çarpıcıydı: “Alçaklar olmazsa iktidarda olduğunuzu nasıl anlayacaksınız?

Erdoğan’ın esas serveti, etrafında derinliği olan adamlar bulundurması. Bu saptamam yeni değil meraklı okur, on yıl önce de, her fırsatta da söyleyip yazdığım cümle bu.

Kemal Beye hayli yakın ikinci konuğumla da şu cümlede aynı düşünüyorduk: “CHP’nin siyaseti medyadan kurtarıp sokağa indirmesi lazım.”

Belediye başkanıyla da, şu öneride düşüncemiz aynıydı: “Özellikle ilçelerde 2014 yerel seçim adaylarının belli olmaya başlaması lazım.”

Not: Dördüncü bir konuğum vardı ki ondan da Devlet Bahçeli’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olarak kimi düşündüğünü öğrendim.

İYİ OLURDU…

Cem Yılmaz bir magazin figürü olarak anılmak yerine muhteşem komedyen olarak kalabilseydi…

Yıldırım Türker köşe yazıları yazmak yerine yalnızca şarkı sözleri yazan biri olsaydı…

Oktay Vural sürekli basın toplantısında espri yapan bir şovmen siyasetçi olmak yerine sokaklara da çıksaydı…

SEVMESE DE OKUYAN OKURA SORU:

Daha önce de sordum, sevmedikleri yazarları okuyanlar acaba;

İstemedikleri insanları da öperler mi?

İstemedikleri yerlere de giderler mi?

Yemeyecekleri yemekleri de pişirirler mi?

Beğenmedikleri bir oyunu da alkışlarlar mı?

Bence insan sevmediği hiçbir şeyi yapmamalı! Dünya alem bir araya gelse bana sevmediğim birini okutamaz mesela. Sakın ola siz de yapmayın. Zorlarlarsa da karşı koyun.

AKLIMDA KALAN

Galatasaray Üniversitesi’ndeki ödül töreni: Üniversiteli gençler ödül töreni düzenlemekten hoşlanırlar. Bu törenlerle iki şeyi gerçekleştirmiş olurlar: Üniversiteleri medyada haber olur ve kendileri de sevdikleri ünlüleri görmüş olur. Ödüllerin perde arkasında olanlar hikaye. Öyle anket, araştırma falan yoktur. Düzenleyenler otururlar bir masaya, kimlere ödül vermek (görmek) istiyorlarsa alternatifli olarak sıralarlar. Alternatif ünlü, ilk sıradaki ünlü gelmezse yerine konur. Hatta geçen gün Hande Yener, “Ben kabul etmediğim için Deniz Seki’ye verdiler” falan demişti. Tam bir komedidir, ciddiye alırsanız. Ciddiye almazsanız, üzerinde durmazsınız. Aynı şeyi Galatasaray Üniversitesi öğrencileri de yapmış. Murat Boz “en iyi erkek popçu” ödülünü alırken “Tarkan, Kenan dururken bana vermeniz…” diye başlamış konuşmasına, kendisi henüz durumun farkında değil ya da durumla kafa buluyor. Bu yazıyı yazacak kadar aklımda kalan sahne ise Kıvanç Tatlıtuğ anons edilince salonun hali oldu. Tüm salon alkış ve tezahürattan inledi. Varoşlarda bu manzara yaşansa anlamak mümkün de, Galatasaray gibi popülizm yerine “olgunluk”, “tevazu”, “gerçek kaygısı” beklediğim bir üniversitede olunca şaşırmasam da canım sıkılıyor işte…