Nuran YILDIZ

“DÖVÜŞ ÇIKTIĞINDA TÜYÜYON!”

----- 30.03.2012 - 01:15 -----

Hiç anlamadığım insanlar grubuna girer Sırrı Süreyya Önder. Ciddiye mi alacağım, komik mi bulacağım bir türlü karar veremem. Onu sevenlerin gerekçelerini dikkatle okudum, hiç bir şey anlamadım. Sevmeyenlerin neden o kadar umursadıklarını da bir türlü çözemedim.

Kendisine itiraz eden bir CHP milletvekiline, Meclis kürsüsünden aynen şöyle seslendi iki gün önce: “Sen de ordan el kaldırıyon, dövüş çıktığında tüyüyon, görüyom ben!”

Vekillerin gülüşmeleri arasında önemli bir fiilin altını çizmişti: Tüymek!

Yeni zamanlarda “bağlanmak yok” diyorum ya hep. Bağlanmak yoksa tüymek mübah oluyor.

Bakarsın ilişki ciddi, tüyersin.

Bakarsın yumruk yiyeceksin, tüyersin.

Bakarsın hesap ödeyeceksin, tüyersin.

Tüymeyi bir uyanıklık göstergesi sayarız. Bir beceri işidir çünkü.

Erkekliğin onda dokuzunun kaçmak olduğunu matah bir şeymiş gibi sunarız. Böylece “erkeklik”le “adamlık” arasına fersah fersah mesafe koyarız.

İYİ BİRİ OL…

Belki de bize en büyük kötülük yapıldığı zamanda. Belki de kötülüğe kötülükle karşılık vermek isteyecek kadar kızgınlığa teslim olduğumuzda, birinin kulağımıza “iyi biri ol” demesi gerek.

Bir kötülüğe aynı kötülükle yanıt vermeye karar vermişken, bunda da kararlıyken, karıştırdığım bir kitabın sayfasında karşıma çıktı “İyi ol, ruhunu tamir edecek tek ilaç bu” cümlesi.

İyi ol kötüye karşı. Kötüye verilecek en büyük ceza bu. Rahat uyutur seni dedim kendime. Bana yapılanı hayatın adaletine teslim ettim, hayat bazen bizim vereceğimizden daha ağır cezalar veriyor, verecek biliyorum.

UTANMA DİYE BİR ŞEY VARDI…

Evli bir adamla birlikte olacaksın.

Adam evliyken ondan çocuk yapacaksın.

Tazminat rekoru kıracak bir boşanmanın gerekçesi olacaksın.

Tüm bunlar için kimseyi suçlamak doğru olmaz. İnsanlık hali denip geçilebilir. Hayatta olmayacak denen her şey olabilir.

Bu başarısı için spiker Ece Özbek’i kutlamak da gerekebilir. Her kadının yapabileceği bir şey değildir yukarıda sıraladıklarım.

Ama… Birazcık utanmayı da bilir insan. Susmayı da bilir.

Ece Hanım öyle yapmıyor, “Boşanma haberini duyunca Lemi'ye 'Geçmiş olsun' dedim ve o gün hep beraber pasta kestik. Pastanın üzerine de büyük harflerle 'Geçmiş olsun' yazdırdım. Şu an çok rahatladım. Kabız olursun da ondan sonra rahatlarsın ya. Biz de şu anda o dönemdeyiz” diyor.

Rahatlığın bu kadarına da söyleyecek söz bulamıyor insan.

AKLIMDA KALAN

Bir öğrenci e-postası: Bu sabah öğrencilerimden birinden bir e-posta aldım. E-postada “Hocam ben kendimden vazgeçtim, siz de benden bir şey olmasını beklemeyin” yazıyordu. Altına da Feridun Düzağaç’ın “Boş ders” şarkısının linkini eklemiş. En sevdiğim şarkılarından biri. Yüzüne gülümsediğim hiç kimseyi boşvermedim, vazgeçmek bedeli ağır bir sözcük. Özgürlüğü de içerir, yenilgiyi de. Öğrencimin bana gönderdiği şarkının sözlerini hatırlatmak istedim size. Şarkıdaki gibi bazen hesaplar tutmayabilir, varsın tutmasın, biz elimizden geleni yapalım da:
Ben bir zaman kaybıyım, beni boşver hocam!
Düşlerimden geçenleri kitaplarda bulamicam
Hangi deniz nereye dökülüyor bana ne
Ben içimde boğulurken
Hala aşkın olduğu bir yer varsa söyle; dokunulmazsam ölücem

Şu hayat bilgisi ne ağır dersmiş hocam
Düşündüm, kararlıyım;
Ben adam olamicam!
Madem her şey basit bi formül
Mutluluğu söylesin kimya!
Benim kimyam feci halde bozuldu;
Anlamsız geliyo bana dünya

Kendimi kendimden çıkartsam sıfır kalmaz
Bu matematik bizi kandırıyor hocam
Elde var sorular... gözyaşları... boş umutlar
Hesaplar tutmaz, tutmaz hocam!