Nuran YILDIZ

ASLA BİR NARSİST TANIMAK İSTEMEZSİNİZ!

----- 27.04.2012 - 00:01 -----

Norveç katliamını yapan Breivik, şizofren olduğuna dair rapor mahkemeye sunulunca, itiraz etmiş: “Narsist biriyim ancak hasta değilim!”

Narsizm tüketim toplumunun körüklediği sinsi bir hastalık. Bana göre bir tür kanser, insanı yiyip bitiriyor. Mutsuzlaştırıyor. Yalnızlaştırıyor.

Ertuğrul Özkök’ün alıntı yaptığı Le Nouvel Observateur bir narsistin özelliklerini sıralamıştı;

- O bir vampirdir. Ötekinin enerjisini emer.
- Empati duygusu sıfırdır, duygusal açıdan frijittir.
- Kronik bir tatminsizliği vardır, kendine olan hayranlığının tatmini asla yoktur.
- Dalga geçme görüntüsü altında, sürekli olarak kendini ya da partnerini çekiştirir, yerer, küçük düşürür.
- Karşısındakinin istek ve gereksinimleri onu hiç ilgilendirmez.
- Kurbanını hep yalnızlaştırır, izole eder.
- İflah olmaz bir benmerkezcidir.
- Karşısındakinde hep suçluluk duygusu yaratır.
- Kendisinin sorgulanmasına asla izin vermez ve asla özür dilemez.
- İki kişiliklidir, vitrinde sempatik, parlak, etkileyici ama gerçekte diktatör, karanlık ve yıkıcı.
- Dışarıya verdiği imaj konusunda hastalık derecesinde titizdir.
- Bir insanı kaynar sudan, soğuk suya atmada nereye kadar gideceği, hangi sınırları zorlayacağı konusunda müthiş yeteneklidir.
- Karşısındaki kendini dibe düşürmüş hissedince, narsist sapık rahatlar.

Sizce de şizofren birini tanımak narsist birini tanımaktan daha iyi değil mi? Narsist birini tanımışsanız yanıtınız hemen “evet” olur. Hiç değilse şizofreninin tedavisi var…

Kanımca Norveç katili doğru söylüyor, o bir narsisttir.

BAHAR…

Nihayet geldi bahar, Ankara’ya. Saçma sapan şeylere, durup dururken gülesimiz var.

Tomurcuklanan ağaca, topraktan çıkan ota sanki ilk kez görmüş gibi soluğumuz kesilircesine bakasımız var.

Hele bir de benim gibi baharda doğmuşsanız, her çiçeğe, her böceğe, her kaldırım taşına aşık olabilirsiniz. Ruhunuz çiçeklenir.

İnadına yaşamak denir buna. Acının, kederin, ayrılığın, yoksulluğun inadına yaşamak!

Hiçbir şehre bahar, Ankara’ya geldiği gibi gelmez. Kışı iliklerine kadar hissetmeyen, ayazda buz kesmeyen, soğukta parmak uçları karıncalanmayan baharı bizim gibi hissetmez.

Çünkü Ankara’ya keskin bir ayazdan çıkarak gelir bahar.

Öyle bir çarpar ki insanı, gidip en yanlış kişiye tepeden tırnağa aşık olabilirsiniz.

Dönüp bakın yaşamınıza, “Ben bu hödüğü nasıl sevmiş olabilirim?” dediğiniz adamlar, “Ben bu nemrut kadına nasıl dokunmuşum?” dediğiniz kadınlar hep baharda çıkmıştır karşınıza.

Tatlı sürprizlerle gelir Ankara’ya bahar. Burnunuzda tüten biri aniden karşınıza çıkabilir. Hayatınızın en büyük aşkı, geçmiş zaman perdesini aralayıp “Kahve içelim mi?” diyebilir. Düşünmezsiniz hiç, büyük laflar etmezsiniz, sadece gülümsersiniz.

Ankara’ya bahar geldi, olası çılgınlıklardan sorumlu değiliz!

SANAL ALIŞVERİŞ Mİ? ASLA!

Malumunuz sanal alemle aram pek hoş değil. Alışveriş dediğin, aldığın şeye elin değecek. Deneyeceksin, koklayacaksın. O kadar.

Ama. Bir arkadaşımın ısrarıyla bir yazlık ayakkabı siparişi verdim, shopistica.com’dan! Kadın dediğin ayakkabıyı görünce akıl baştan çıkıyor ya.

Parayı peşin ödedik. Kargo parasını ekledik. Beklemeye başladık. Bekledik. Bekledik. Ayakkabı geldi. Heyecanla kutuyu açtık. Bir de ne görelim? Ayakkabının bir tek rengi tutuyor!

Telefonlar edildi. Kargo yeniden yollara düştü. Bir ay olacak, parası ödenmiş ayakkabı ortada yok!

“Sanal alışveriş mi, asla!” dediğin yerde dursana, kızgınım kendime, hem de çok!

AKLIMDA KALAN

Adam, otomobil ve kadın: Hacı Sabancı 1,5 milyonluk yeni Ferrari’sini test etmiş. Hem de İstanbul’un orta yerinde, Bebek’te! Benim bildiğim, o civarda Murat 124 bile test edilemez. Tıklım tepiş bir trafik. Hacı Bey orada Ferrari’sini test etmek değil de “piyasa yapmak” istemiştir. Bir Sabancı neden piyasa yapmak ister bilemem ama erkeklerin arabalara merakı, arabaların kadınlar üzerinde bıraktığı etkidendir. İyi de… Arabaya ilgi gösteren kadında adam ne bulur ki? Bu sorunun Freudyen açıklamaları elbette vardır ama pahalı bir arabada kasılmak, kendisindeki eksiği arabayla yamalamak gibi bir şey olsa gerek…