Nuran YILDIZ

UÇURUMUN KIYISINDA DURDUNUZ MU HİÇ?

----- 18.05.2012 - 00:01 -----

Düşünün. Uçurumun kıyısındasınız. Ve üstelik ayağınızın altındaki kaya parçası da sallanıyor.

Düştünüz, düşeceksiniz. Düşerseniz yuvarlanacağınız uçurumun dibi görünmüyor. Yaşam bitecek. Gerisi boşluk.

Düşmediniz. Ya geriye çekebildiniz kendinizi ya da biri elinizden tutuverdi.

Sizi düşmekten kurtaran eli öyle sıkı tutarsınız ki içinizde o tek cümle çınlarken: “Ya düşseydim…”

Sonra yaşam yeniden başlar. O uçurumun kıyısından uzanan yol başka türlü yürünür.

Sevdikleriniz. Önem verdikleriniz. Öncelikleriniz. Sözcükleriniz. Hepsinin listesi yeni baştan yazılır.

Sevgili Kadir İnanır’la konuşmamız düşündürdü tüm bunları. Ciddi bir hastalık ihtimaliyle uçurumun kıyısında durmuştu. Hastaneden çıktıktan sonra ilk kez bu kadar uzun konuştuk.

Sağlığını sordum, “Her şey yolunda” dedi, “Trabzon’da film çekiyorum, çok hoşuna gidecek.”

“Bunca aradan sonra karar verilen film mutlaka iyidir” dedim.

“İyi de söz mü, bu film Rus kadınlara bakışaçısını değiştirecek” dedi ve ekledi: “Filmler millet eğlensin diye çekilmemeli, bir derdi olmalı.”

Derdi olan filmlerin yakışıklı jönüne son günlerde eleştiri içeren büyük cümleler etmesinin nedenini sordum.

Önce sustu. Sonra hastanede yattığı günleri anımsatarak “Cenazeme gelecek kalabalıkları gördüm nasıl olsa” dedi.

Uçurumun kıyısından dönmüştü. Öncelikleri, önem sıraları değişmişti.

Altı yıl kadar önce, uçurum kıyısında duran birinin yanında bulunmuştum.

Bir yakınım fazlasıyla ciddi bir hastalığı olduğunu öğrenmişti. İnsanlıktan nasibini almamış bir doktor, tahlil sonuçlarına bakıp “Sen kansersin ve de fazla ilerlemiş” cümlesini en hızlı ve en soğuk biçimde söyleyivermiş.

Hastane bahçesinde. Derin şokun içinde aramıştı beni. Elim ayağım buz kesmişti, o telefonda “Ölecekmişim” derken. Bulunduğu yere vardığımda, gözlerine baktığımda, uçurum orada duruyordu. Düştü, düşecek.

“Ben öleceğim, sen gidip doktordan ne zaman öleceğimi öğreneceksin” diyen çaresiz bakışları, hayatımın en önemli dönemeci olmuştur.

O günden sonra. Ne yaşarsam yaşayayım, hangi zorluk önüme çıkarsa çıksın, hep “Benim ve sevdiklerimin sağlığı yerindeyse gerisinin hiç önemi yok” derim.

Başa gelen her şeyin bir çaresi var, yeter ki sağlıkla alıp vereceğimiz nefeslerimiz olsun. Ve sizi uçurumun kenarından tutup çekecek bir el, hayatınızda mutlaka olsun…

“YAŞASIN 19 MAYIS!”

Bu yıl dördüncüsünü düzenliyoruz. Ankara Üniversitesi, Ankaralıları Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’yla buluşturuyor.

Dile kolay, dört yıldır onbinlerce kişiye klasik müzik dinletiyoruz. 80 kişilik orkestra özel bir ışık altında, valsler çalıyor, salondaki binlerce kişi kendini müziğe bırakıyor.

Coşku. Keyif. Mutluluk. Salonun dört bir yanını dolduruyor. Bir gelen bir sonraki yılın konserini iple çekiyor. O yüzden “Hayatınızın en unutulmaz konseri” sloganını kullanıyoruz.

TRT canlı yayınlıyor ama siz yine de o salonda olmanın tadını yaşayın, tabii yer bulabilirseniz…

AKHİSAR BELEDİYESPOR’A ÖNERİLER

Birinci Lige çıkmayı başardılar. Onları kutlarım ama hatırlatmam da lazım:

Bir, mütevazı tavrınızı koruyun. Sempati toplamak gıcık olunmaktan iyidir.

İki, spor medyasından kendinize dost tutmayın, düşman da olmayın. Medyada dostluk içi boşalmış bir sözcüktür.

Üç, taraftarınıza finans kaynağı muamelesi yapmayın. Onlar zaten verir.

Dört, yıldız futbolcu transferinden uzak durun. Çoğu vitrine oynar, takımı bozar.

Beş, çok ve büyük konuşmayın. Futbol ağız oyunu değil ayak oyunudur.

KÖTÜ YOLA DÜŞÜRÜLEN İKİ ÇOCUK

Biri Finansbank’ın reklamında oynuyor. Adı “Getir götür İsmail.” Mahalleliye yardım için koşturan İsmail’den tüccar yapıyorlar.

Yardım etmekten keyif alan masum çocuk gidiyor yerine, yardımları ücret karşılığı yapan çıkarcı İsmail geliyor.

Diğer çocuk Fiat reklamında. Ortalık şiddet haberlerinden yıkılırken. “Az öte git” diyenin kanı akıtılırken. Göstermelik “şiddete hayır” kampanyalarından geçilmezken. Bizim çocuk Fiat’a binebilmek için kesici bir aleti topa öyle şiddetle saplıyor ki sanırsınız Chucky.

Masum bir çocuk ve masum bir oyuncak bir araya geliyor ve şiddet ortaya çıkıyor. Fiat’a binebilmek için bugün topunu kesen çocuk, büyüyünce Fiat’a sahip olmak için kimbilir neler yapar?

Reklam denetim kurulları “çocukların reklamlara yerleştirilmesi” konusunda ne düşünüyorlar acaba?

AKLIMDA KALAN

Yeniden okuduğum bir kitap: Fransa’da, Sarkozy koltuğunu 17 yıl aradan sonra yine bir sosyaliste, Hollande’a devrederken, yıllar önce okuduğum “Mitterand’ın Dünyaları” kitabına yeniden döndüm. En yakın çalışma arkadaşlarından Vedrine’in Mitterand efsanesini anlattığı kitabı çok sevmiştim. Kitabın sayfalarında karşıma çıkan bir dipnotu sizlerle paylaşmam gerek. 14. Louis 1700’de, torunu Anjou Düküne şöyle tembihte bulunmuş: “Sizi daha fazla övenleri tercih etmeyiniz; iyilik için sizi hoşnut etmemeyi göze alanlara saygı duyun. Bunlar gerçek dostlarınızdır.” Aradan onca yüzyıl geçse, uygarlıkta ve teknolojide çağlar atlamış olsak da insan özünde aynı insan. Bu sözü hatırlamakta yarar var.