Nuran YILDIZ

“HER ŞEY GEÇİCİ…”

----- 25.05.2012 - 00:01 -----

Canım sıkkın bugünlerde. Birisi “az öte git” dese ya patlayacak ya da ağlayacak gibi. Sevgili okur meraklanacak şimdi. Özel bir durum yok, genel bir ruh hali diyelim.

Belki yazın gelmesinin uzamasından, belki yazın daha gelmeden geçip gitmesinden. Belki de üzerimizde dönüp duran kara bulutlardan.

Hayli ünlü, hayli saygın ve elbette hayli başarılı bir adamla konuşuyoruz. Hüseyin Avni Karslıoğlu ile.

Geçen Ocak ayına kadar Cumhurbaşkanlığı özel kalemiydi. Şimdi Berlin Büyükelçisi. Saçları beyaz. Gözleri mavi. Kulağı küpeli.

Öyle görmüş geçirmiş, demlenmiş bir hali var ki, sakinliği bulaşıcı. Tam bir ezber bozan. Hepsinden daha önemlisi sıfır kompleks ve sıfır “ben önemli biriyim” hali.

Karşılıklı güven oluşunca, anlatılan fıkralar ve esprilerle hayli eğlenceli de. Yaptığı her işi zevkle yapmış, kariyer ve para hırsı yerine kanatlarının altındaki rüzgâr “zevkle ve keyifle çalışmak” olmuş.

Karslıoğlu ile sohbet bir tür açık mektep gibi. Nadir karşılaşılan insanlardan. Can sıkıntım uçup gitti, geri gelmek üzere.

Keyifsizim ya, “yaşam felsefesi”ni soruyorum. Hiç düşünmeden “Her şey geçici” diyor, duruyor. Ve “Bunu en çok İran’da, sağımıza solumuza bombalar yağarken” hissettiğini söylüyor. Bomba tepelerine değil de öteye bir yere düştüğünde önce rahatlayıp sonra bomba tepesine düşen insanlar için üzülmek.

İran’da yaşlı bir Azerinin “Evlat ha bu dünya yahşılık dünyasıdır, her nemene işlersen yahşılık işle” dediğini aktarıyor. “Benim için de bu böyle” diyor, “çünkü her şey geçici…”

“Her şey geçici.”

Zaman zaman, zaten öyle olduğunu bildiğimiz gerçeklerin, birinin sesinden kafamıza çarpması gerekiyor, durup bir yerde, bir şeye takılmamak için.

Acıya sabır, mutluluğa olgunluk gerektiren hayat bilgisi bu: Her şey geçici, sevgili okur. Sakin olmak lazım.

İYİ Kİ…

Gazete sayfasındaki ölüm ilanında gözüm. (Ölüm ilanları okurum, belki ölene saygımdan, belki ölümü meraktan.)

İlanda genç bir adamın fotoğrafı var. Başını yastığa gömmüş uyuyor. Ölümü yakıştıramayacağınız kadar güzel uyuyor.

“İyi ki tanıdık.
İyi ki sevdik.
İyi ki vardın.
İyi ki…
Ne mutlu hepimize, ‘keşke’miz yok gibi.” Yazıyor ilanda.

Metnin altındaki imzada tek sözcük var: “Biz.” Daha güzel imza mı olur? “Sevdiğin sözcükleri sırala” deseler, “biz”i başlarda bir yere koyarım.

“Keşke bunu yaşamasaydım” demekle “iyi ki bunu yaşadım” demek arasında, “keşke seni tanımasaydım”la, “iyi ki seni tanıdım” arasında gider gelir hayat.

“İyi ki”ye yakın durmak lazım. “İyi ki”yle başlayan her cümle, “bu hayatta beni pişiren ateşte sen de vardın” demek.

Her akşam yastığa koyarken başı “İyi ki bu hayat benim!” diyorsak, mutlu ya da mutsuz hayatın hakkını veriyoruz demektir.

AKLIMDA KALAN

Elif Şafak’ın kredi kartı reklamı: Elif Şafak en fazla “zamane yazarı” olarak tanımlanabilir. Romanları da edebiyat nesnesi olmaktan çok, tüketim nesnesidir bana göre. Çünkü yazınsal bir kaygıdan çok, tüketicinin damak tadına göre yazılmış hissi verirler. Modaya uygun şekilde oluşan “Elif Şafak okur güruhu” da fazlasıyla iticidir. Pazarlama öznesi ve nesnesi olarak “Elif Şafak markası” konulu bir yüksek lisans tezine de danışmanlık yapmaktayım. Üzerine yazılanlardan haberim oldu, kredi kartı reklamında oynuyormuş. Yine yazılanlardan öğrendim ki kitap pazarlama söyleşilerindeki cümlelerinden biri de “kredi kartım yok”muş! “Kredi kartım yok deyip kredi kartı reklamında oynadı” haberini okuyunca “amanınnnn” oldum. İki ya da üç yazı yazmıştım “kredi kartım yok” diye. Dikkat kesildim. Hem kredi kartım yok deyip hem de kredi kartı satmak, edebiyatımızın itibar kaybıyla ya da yazarın tutarsız ve çelişkili oluşuyla açıklamak bizi bir yere götürmez. Bu olsa olsa, hayatını okurlar üzerinden kazanan bir yazarın servetini okur/tüketiciler üzerinden yapmaya devam etmesidir. Kendi içinde pazarlamaya hizmet paydasında, söylem ve eylem tutarlıdır. Ve fakat etik değildir. Etik sorgulamayı tutarlılık üzerinden değil de manevi değerlerin sömürülmesi üzerinden yapmak gerekir ki, manevi değer sömürüsü de günümüzde en fazla prim yapan durumdur. Dolayısıyla o sorgulama da nafiledir.