Nuran YILDIZ

ONLAR MAVİ BİR NOKTAYDILAR…

----- 25.06.2012 - 00:01 -----

RF-4E keşif uçağı düştü. Akdeniz’de. İki pilotumuz mavi denizde kayıp.

Bir kitaptan söz edeceğim size. Fazla derin yazı sevmeyenler okumayı burada bırakabilir. Kitap savaş hakkında değil ama bugünün savaşlarını anlamaya yardım edebilir.

Kitabın adı “İmaj”. Yazarı, sık sık Türkiye’deki üniversitelere konferans vermek için gelen bir bilim adamı olan Kevin Robins.

Robins “İmaj”da, yeni teknolojilerin görme ve “gerçek” arasındaki ilişkiyi nasıl değiştirdiğini anlatıyor ve “yeni teknolojilerin en büyük özelliği, insanın ayağını yerden kesmesi ve her şeye gücü yetermiş gibi bir mutlak iktidar hissi uyandırması” diyor.

Elektronik tekniğin bütün yeni sahaları sahtelerin, uydurmaların, yanıltmacaların üretimine açmış olduğunun altını çiziyor. Freud’a atıfta bulunarak yeni teknolojilerin gerçeklikle bağları koparma ya da gerçekliği yeniden yoğurma yolunda harekete geçirilebildiğini belirtiyor.

Bunları neden yazıyorum? Düşen uçakla bu bilgilerin ne ilgisi var? Şu ilgisi var, Robins “sanal dünyanın özelliği kullanıcının gerçek insan varlığının bütünlüğünden uzaklaşmış olmasıdır” diyor.

Gerçek insan varlığının bütünlüğünden uzaklaşmak!

Bugünün modern orduları çeşitli savaş senaryolarına göre tasarlanmış bilgisayar programlarıyla eğitilirler. Bu benzetim teknikleri savaş oyunu gibidir. Savaşın siber alanda yürütülüyormuş gibi görünmesine yol açan bir gerçek dışına çıkma etkisi vardır.

Robins, özellikle hava kuvvetlerinin (tatbikatlarda ve eğitimde) düşman uçaklarını gösteren yanıp sönen sembollerinden ve hedefe giden yolu gösteren sarı şeritlerinden söz ediyor. Ordular, vizörde bilgisayar destekli gerçek zaman görüntüsünü gösteren pilotların başlıklarıyla “seç”, “zoom yap”, “ateşle” gibi ses komutlarını kullanan pilotlarla denemeler yapmaktalar.

Bir asker kendi ekranında, düşmanı (hedefi) yalnızca mavi bir nokta olarak görüyor. Nintendo oyunlarındaki gibi, hedefi imha ettiğinde sadece ekranındaki mavi noktalar kayboluyor.

Öldürenle ölen arasına giren bu mesafenin yarattığı “insan”a yabancılaşmış asker ölümün ve yıkımın acılarını görmeden işini yapmış olarak mesaisini bitiriyor!

Hepimiz bilgisayar ekranlarındaki mavi noktalarız. “Görev”li birileri tarafından ekrandan düşürülmeye hazır yaşıyoruz. Siber savaş teknolojisine sahip ülkeler ekranında diğer tüm ülkeleri hedef olarak görebilir. Her şey o kadar kırılgan.

Mavi bir nokta düştü ekrandan, mavi bir denize, içinde iki yürekli adam varken. Onları vuran “insan”ın farkında değil.

Teknolojik olanakları elinde bulunduranlar için savaş çıkarmak kolaydır o yüzden. Akıl, vicdan ve acılarla dolu insanlık tarihinin anlattıkları dışında savaşı önleyecek hiçbir şeyimiz yok.

SAĞLIK BAKANLIĞINA DUYURU

Biliyorum çok yoğunsunuz. Kürtaj, sezeryan derken başka sağlık meselelerini unutmuş görünüyorsunuz.

Muğla’nın Milas ilçesine bağlı Güllük diye bir köy var. Kışları 4 bin nüfus, yazları 10 binin üzerine çıkıyor. Ambulansı yok!

Beyin kanaması, kalp krizi geçiren biri olsa, ki yaz sıcağında çok mümkün, en yakın ambulans 30 kilometre uzakta.

Bu ülkede insan hayatı ucuz biliyoruz ama göz göre göre insanlar ölüme terk edilmez ki. Köylüler de, turistler de gözleri yolda, geçmiş zamanda söz verilmiş ama gönderilmemiş bir ambulans bekliyorlar.

AKLIMDA KALAN

Gülben Ergen’in selülit krizinin benim canımı sıkması: Gülben Ergen’in selülitleri umurumda bile değil, onunla ilgili haberler de ilgi alanıma girmiyor. Konunun benimle ilgili yanı, Gülben Hanımla yaptığı söyleşi üzerinden sevgili Ayşe Arman’la girdiğim tartışma. Gülben Ergen selülitleri konusunu üç çocuklu, terk edilmiş kadın imajını perçinlemek için kullanırken Ayşe’nin onu masum, hakkı yenmiş bir kadın gibi göstermesini doğru bulmadığımı kendisine söyledim. Ayşe de “Röportaj onun değil benim fikrimdi kadının suçu yok” dedi. Mesele röportaj değil ki. Mesele, selülit haberlerini “oğlumla kumdan kale yapıyorduk” edebiyatıyla süslemesi. İçten gibi görünüp içtenin alâsını oynaması. Bunu Ayşe’ye anlatamadım. O “erkekler dünyasında dibine kadar kadınların yanındayım” diyor. Ben “Kimin yanında olursan ol ama çevresinde ne varsa her şeyi kendi imajını su üzerinde tutmak için harcayabilen bir kadının yanında olma” diyorum. Ayşe Özyılmazel haklı, erkekler beğensin diye en hoş fotoğraflarını magazine servis et, “kadın hayranlarım arttı” diye selülitlerini kadınlara ihale et. Gülben Ergen konuştukça zerre hazzetmediğim eski eşi Mustafa Erdoğan gözüme sempatik görünmeye başlıyor. Diyorum ya beni Gülben Ergen ilgilendirmiyor, şöhretini yönetmek pahasına çocuklarını, annesini, yalnızlığını, masum kumdan kaleleri kullanmasına sinir oluyorum o kadar.