Nuran YILDIZ

“İYİ HABERLER”

----- 04.07.2012 - 19:15 -----

“Nedim Şener ve Ahmet Şık tahliye edildi.” (Umutlarımız yeşermişti.)

“Müyesser Yıldız tahliye edildi.” (Ürkek ama onurlu, küçücük bir kadın dev adımlarla yürüdü usul usul ama kararlı. Dünyanın tüm kedileri özgürleşti, tüm yalnızları kavuşur gibi oldu.)

“Aziz Yıldırım tahliye edildi.” (Fenerlilerle empati kurdum.)

İyi haberler listem şimdilik bu kadar. Devamı da gelsin istiyorum. O haberlere de ihtiyacımız var:

Mesela;

“İlker Başbuğ tahliye edildi” desinler. (Tanıdığım en iyi asker. Demokrasiye en saygı duyan komutan.)

“Soner Yalçın tahliye edildi” desinler. (Adam gibi adam. Yokluğunda soytarılara kaldı politik belgeseller dünyası.)

“Barış’lar tahliye edildi” desinler. (Barış Pehivan, tanırım. Barış Terkoğlu, tanımam ama iyi adamlığına tanımadan tanıklık edebilirim.)

Biz. Yırtık ayakkabılı, yoksul bir çocuğun cezaevi önünde babasını karşıladığında nasıl sevinç duyarsa öyle seviniyoruz, iyi insanlar tahliye edilirken.

İyi haberlere ihtiyacımız var bizim.

Suçluluğu “öç” duygusuyla belirlenmiş olup, tartışılmaz delillerle kanıtlanmamış olanlar bırakılsın. Bulaşıcı gülücükler yerleşsin yüzümüze.

Birbirimize “bugün iyi bir şey oldu” dedikten sonra gülümseyelim.

Ülkesini çok sevmek! Onurlu, ilkeli olmak! Kemalist olmak suçsa, ki suç, cezası çekildi yeteri kadar.

Bize gelecek “iyi haberler”in devlet vicdanıyla çok ilgisi var.

İŞİN ASLI

CHP Kurultayı yaklaşırken Parti Meclisi üyeliği için teklif götürülen isimler konuşuluyor.

Sayısı 80’den 60’a inen ve kıymete binen PM üyeliği için geçen hafta bana yeniden teklif geldiğinde, yanıtım net olarak “hayır” oldu. Önemli bir CHP’li bu kararım üzerine “Meydan kötülere kalsın mı diyorsunuz?” dedi, telefon dinleyenler şahidimizdir. “Kime kalır bilemem” dedim, “ben bu CHP için kendimi uygun bulmuyorum.”

İsmi geçenlerden Can Dündar için, ilgi alanım dışında olduğundan bir şey diyemem ama Uğur Dündar’a sordum: “Size teklif geldiği haberi doğru mudur ve de kararınız ne oldu?”

İçinde olacağı her partiye yarar, kendisine zarar getireceğini bildiğim Dündar’ın yanıtı da “kesinlikle hayır” olmuş. Tam şöyle dedi: “Siyaset yapmayı düşünmediğim konusunda belki 100 açıklamam olmuştur sevgili hocam, yine de oluyor işte.”

BİR ZAMANLAR “ISSIZ ADAM”DI…

6 Nisan 2012’de yazmıştım: “Hem reyting isteyip hem de naftalin kokan oyuncu oynatmak da ‘ıssız adam’dan öteye gitmemiş birinden Osmanlı yaratmaya çalışmak da olmaz.”

“Bir Zamanlar Osmanlı” dizisinde oynayan Cemal Hünal’ın oyunculuğunu doğrudan, Türkan Şoray’ı dolaylı olarak eleştirmiştim. Yapımcı Burhan Özkan her ne kadar bunu böyle itiraf etmese de, Cemal Hünal’ın dizideki işine son vermiş.

O yazıda aynı dizi için 6 eleştiride bulunmuştum. O yazı nedeniyle sevdiklerim bana kırıldı. Çok sevdiğim biri “Burhan’la tanışsan seversin” demişti. Anlaşılan o ki, Burhan Bey benimle tanışsa daha az para kaybeder demek daha doğru. (Kötü niyetli okura not: Bu cümleden kendime kazanç kapısı çıkarmaya çalıştığımı düşünme, ben dostlarıma, dostlarımın dostlarına destek verirken karşılık beklemem.)

6 maddenin bir tanesinde haklı çıktığımı yapımcı Burhan Bey kabul etti. Umarım diğer 5 maddeyi de fazla geç olmadan dikkate alır.

Cemal Hünal’a gelince… Bir zamanlar “Issız Adam”dı, şimdi atları üzerinden adını gündemde tutmaya çalışan adam.

AKLIMDA KALAN

Aziz Yıldırım’ı bekleyen tehlike: Kendisini sevelim sevmeyelim, Aziz Yıldırım’ın tutukluluk günlerinin iletişimi iyi yönetildi. “Mahpushane”, kahraman yaratmak için uygun ortamı sunar. Mahkumiyet, mahrumiyeti getirir. Mahrumiyet ise iyi sunulursa gücü doğurur. Aziz Yıldırım konusunda, içerden dışarıya sızan mektuplar var. Mahkemede metinlere dökülmüş savunmalar var. Dik duruş var. Görüntü ve ses yok. Dolayısıyla yaşananların yüzde bıraktığı olumsuz izleri kimse görmez. Sesteki kızgınlık, isyan, üzüntüyü kimse duymaz. İnsanı sıradan insan haline getiren şeyler gider, geriye haberler, mektuplar kalır. Hele bir de o mektuplarda, içinde “dört duvar”, “parmaklık”, “mavi gökyüzü” geçen şiirler olursa, hele bir de camiaya derinden derine yayılan fısıltılar da varsa efsanelerin doğumu kaçınılmaz olur. Aziz Bey “başkan” olarak girdiği mahpustan “efsane” olarak çıkmayı başardı. (Esaret hiçbir başarının bedeli olamaz o ayrı.) Tüm mesele şimdi, medyanın pençeleri arasında öyle kalabilmeyi başarmak. Bakalım bu süreç nasıl yönetilecek? İçimden bir ses orada çuvallanacağını söylüyor, göreceğiz.