Nuran YILDIZ

CHP: NE LİDER TABANI, NE DE TABAN LİDERİ…

----- 19.07.2012 - 13:40 -----

Olmuyor… “İlgilenmiyorum” diyorum, “uzaklardayım.” Bedenimin nerede dolandığının hiç önemi yok, kafa kendini çayıra salmış bir kere, toplaması olanaksız.

Dönüp dönüp CHP’yi soruyorlar. Aslında öyle sorumsuz bir birey, ilgisiz bir aydın sayılmam. İlgilenmeyişimin nedeni basit: Umutsuzum.

Anlatamıyorum. Kafamdaki şapkayı indirmişim burnumun ucuna kadar elimdeki çizgi romanı okuyorum. Kendi kabuğuma çekilmişim. Beklentilerimi sıfırlamış, ruhumu salmışım.

Telefonum çalıyor. Dönüp bakmıyorum, telefonuma göz atan arkadaşım arayan ismi söylüyor. Arayan sevgi ve saygı duyduğum biri, açıyorum.

“Falanca gazete Parti Meclisi’ne aday gösterileceğini yazıyor” diyor telefondaki ses. “Kim gösterecekmiş?” soruma “CHP’nin ulusalcı kanadı” yanıtını alıyorum. İyi de, CHP’nin temel felsefesi değil miydi ulusalcılık, ne zamandan beri kanada kısılmış ki?

Şimdi işin yoksa gazeteciyi ara. Durumu izah et. Söylene söylene arayıp “Sizin kaleminizden çıkmak güzel de, yazınız yanlış” diyorum.

Ne CHP’nin bugünkü haliyle ne de Parti Meclisi’yle hiç ilişkim olmadığını, aday falan gösterilmemin de doğru olmadığını söylüyorum. “Bir öneri geldiyse de o da parti yönetimindendi, onlara da hayır yanıtını verdim bitti” diyorum.

“Yazınızda doğru olan tek şey var o da ulusalcı olduğum.” Gülümsüyor. Karşılıklı iyi dileklerimizi sunup telefonu kapatıyoruz.

Fakat. Lakin. Rahatım kaçıyor. Kurultaya göz atıyorum;

Belli ki Kemal Beyin kafası hayli karıştırılmış. Ağır top olarak listeye koyduğu isim Adnan Keskin (En yüksek oyu aldı, sevindirici.) CHP ilkeleri konusunda asla yumuşamaz ve asla uzlaşmaz biri. Peki Adnan Keskin yeni CHP kadrolarıyla nasıl çalışır? Tahminimce fikir Kemal Beye ait değildir.

Belli ki, halâ CHP’de ne kadar üye varsa o kadar da ruhu genel başkanlığa aday adam var.

Belli ki Kemal Beyin kafası hayli ama hayli karıştırılmış. Çevresinden gelen önerilerin hoşuna giden kısmını almış, yan yana koymuş konuşmasını hazırlarken. Cümleler havada yüzüyordu.

Kurultayın ne akılda kalıcı bir derdi ne de bir kavramı oluşturulmuş. Dünya bu bölgede savaş çıkar mı sorusuna odaklanmışken, bu ülkede anneler ödleri ağızlarında meraklanırken, Mustafa Kemal’in “Yurtta barış, dünyada barış” sözünden daha iyi bir kurultay mesajı olamazdı. O söz konuşmasında bir cümle olarak kaldı, yazık oldu.

Kemal Beyin konuşmasını uzun uzun yorumlamayacağım. CHP’nin geleceğine dair kötümser çıkarımlar yapmak insanı hiç de iyi hissettirmiyor.

Yine de bir not düşmem gerek. Siyaset tarihinin çok eski bir sorusu vardır: Lider mi tabanı şekillendirir, taban mı lideri?

Soru eskidir ama bugün bu sorunun, bilimsel bulgularla ve teknolojiyle desteklenen tek bir yanıtı vardır: Lider yeterince güçlü ve karizmatikse iyi bir şekillendiricidir, yok değilse taban lideri şekillendirir.

CHP’de gördüğüm ise, ne lider tabanı şekillendirebiliyor ne de taban lideri. Durum hayli… Yok, bu cümlenin devamını getiremeyeceğim!

YOKKEN…

Sağdan da saysanız 7 gün, soldan da saysanız 7 gün. Yazı yazmadım. Bu kısacık sürede yazmak istediğim konular geldi, geçti;

Bir, Aziz Yıldırım tahliye sonrası Fenerbahçe Yönetim Kuruluna katıldı. Ne eski havasından ne de eski çalımından eser vardı. Küçük dünyaları ben yarattım duruşundan daha mütevazı bir duruşa geçmiş. Yıllar yılı tavrını hem yüzüne karşı hem de yazılarımla eleştirmiş biri olarak, bu haline üzüldüm yine de.

İki, bir hafta önce, Cengiz Semercioğlu’nun köşesinde telefon reklamı yaptığı için “Benim bildiğim Enis tavrını koymuştur” yazmıştım. Gerçekten de tavrını koymuş, Semercioğlu özür dilemek zorunda kaldı. Köşesini çıkar için kullanan tek yazar o değildi ama bu kez fatura ona kesilmiş oldu. Uzun zamandır böyle etik tavırlarla karşılaşmıyorduk medyada, teşekkürler Enis Berberoğlu.

Üç, Tom Cruise’un eşinden ayrılma nedeni David Backham’la basılmasıymış. Haberi okur okumaz aklımdan geçen soru “Ya böyle bir şey yoksa?” oldu. Ya gerçekten iki yakışıklı adam (ortalama kadın beğenisi için) gerçekten kankaysa? Yaşanan bir medya ve internet katliamıysa? Nasıl çıkılır işin içinden? İşte iletişim öğrencileri için pratik yapma fırsatı.

Dört, Sinan Çetin’in yeni filminin adı “Çanakkale Çocukları”, Beren Saat’in ertelenen filminin adı ise “Yasemin Tüter mi Halâ”ymış. Türk sineması ne çekiyorsa, filmlere doğru düzgün isim bulamayan yapımcılardan çekiyor. İsim koyma konusunda o kadar felaketler ki, o kadar olur.

Beş, reklamcılığın büyük ödülleri, “Kristal Elma”lar sahiplerini buldu. Ödül listesinin çoğunluğunu köklü şirketler oluştumuştu. TBWA/İstanbul, Medina Turgul, Rafineri gibi reklamcılığa uzun yılarını vermiş şirketler ödülleri toplamıştı. Yeni şirketlerin esamesi bile okunmuyordu. Bu durumun nedenlerini de reklamcılık uzmanları ve öğrencileri değerlendirir umarım.

Altı, Ajda Pekkan vince bindi. Vinç! İnşaatlarda yükte ağır çeken malzemeyi üst katlara taşıyan araç! Bir süper starın (ki bu tanıma hiç katılmam) imajına vurulacak en büyük darbe böylece vurulmuş oldu. Madonna’laşmak için seçilen yol epey ucuz işcilik. Demet Akalın’ı sevin ya da sevmeyin durumla kafa bulmakta haksız mı?

Yedi, yukarıda yazdıklarımın hepsini çöpe atın. Aklınızda bir tek şu cümle kalsın: Bu iletişim çağında halâ uçağımızın nasıl ve neden düşürüldüğü anlaşılamadı…

AKLIMDA KALAN

Güzin Abla köşesi artık kaldırılsın önerisi: Kesinlikle öyle. Güzin Abla köşesi ömrünü tamamlamış görünüyor. Hadi diyelim Haydar Dümen’e “Prezervatifim yırtıldı ne yapayım” türü sorular soranları, seks konu olunca akıl tatile çıkıyor diye yorumlamak mümkün. İyi de Güzin Abla’ya yazılan mektuplara ne demeli? Şöyle yazmış biri: “Güzin Abla, onunla internette tanıştık. Bir ay boyunca yazıştık. Ciddi bir kız olduğumu söyledim. Tanışacağımız günden bir gün önce vazgeçti. Benimle gönül eğlendirdi. Güzin Abla o şimdi beni unutur mu?” Hadi bu mektup saf bir genç kızdan diyelim, peki yılların Güzin Ablası ne yanıt veriyor: “Güzel kızım, belki de çekingen bir gençtir. Sen ciddi olduğunu söylediğin için belki de korkmuştur.” Güzin Abla ya ebleh mektuplardan hayli yorulmuş ya da internet dünyası hakkında hiç fikri yok! Hiç değilse “Kızım, yazıştığın kişi belki de erkek rolü oynayan bir kadındır” türü bir uyarıda bulunsa. Sizce Güzin Abla bu iyi niyetle okurlarına yarar mı, zarar mı veriyordur? Bence masum akıl hocaları dönemi kapanmış, Irvin Yalom ayarında ileri psikiyatrlar dönemi açılmıştır