Nuran YILDIZ

CHP’NİN SEÇİMLERİ-1

----- 23.07.2012 - 13:40 -----

Medyanın savaş çığırtkanlığıyla, CHP’nin Kurultay sonrası karmaşası arasında kısıldık kaldık.

Ne ülkeymiş, aklım erdiği günden bu yana daha bir yaz geçiremedik, güneşte kalmakla gölgeye kaçmak dışında derdi olmayan. Hoş, tek derdi ötedeki şezlongta yatan adamı/kadını kesmek olan hayli de insan var memleketimde.

Ben ise bu sıcakta Kemal Beyin ağzından çıkan iki cümleye takmış durumdayım;

Bir, “Cumhurbaşkanı adayımız kadın olabilir”,

İki, “Yerel seçimler için büyükşehir adaylarımızı seçimden 6 ay önce açıklamak istiyorum.”

Her iki cümlenin bendeki karşılığı şu: CHP seçmenin, Kayahan’ın meşhur şarkısını ezbere şimdiden başlamalarında yarar var: “Yine bana hüsran, yine bana hasret var…”

Kemal Beyin kadın cumhurbaşkanı adayı ve adı geçenlerin analizi ayrı bir yazının konusu. Sonra yazacağım.

Yerel seçimler için adayları açıklama beyanına gelince, politik açıdan yanlış ifade.

Elbette yerel seçim adayları seçimden olabildiğince önce açıklanmalı. Ama büyükşehir adaylarından önce CHP’li olmayan belediyelerin adayları açıklanmalı.

Büyükşehirlerde, mevcut CHP’li başkanlar yeniden aday gösterilecekse, onlar da açıklanabilir ancak durum öyle görünmüyor. Örneğin Antalya’da aday netleşmiş değil.

Kemal Bey, mevcut başkan dışında başka birini aday gösterdiği takdirde, belediye asla çalışmaz. CHP’de parti değil kişiler ön planda olduğu sürece, aday gösterilmeyen başkan “ben yoksam gerisi tufan” demeye daha yakındır. Elbette hepsi için geçerli değil bu saptamam ama önemli bir kısım için öyle, deneyimlerle sabit.

Kemal beyin yapması gereken;
Bir, CHP’li olmayan tüm belediyelerde adayları son 6 ayı beklemeden açıklamaktır.

İki, adayları Parti yönetimindekilere yakın isimler arasından seçmek yerine, Partinin yerel yöneticilerini de aradan çıkararak belediyeler ölçeğinde yapılacak bir araştırmayla saptamalıdır.

Üç, araştırma sonucunda öne çıkan isimleri Merkeze mülakata çağırmalıdır. AKP örneğindeki gibi.

Yok, hep olduğu gibi yanlışlar yapılacaksa (ki öyle görünüyor), CHP’li seçmen Kayahan’ın şarkısını ezberlemeye baksa iyi olur.

KASMA…

Geçenlerde sevdiğim bir şarkıdan söz etmiştim. Zakkum’un “Ahtapotlar”ı. Bu yazın en keyifli şarkılarından olacak dedim, öyle de oldu, listelerde üst sıralarda.

Bir şarkım daha var şimdi: Yalın’ın “Kasma”sı.

Kasan biri değilim, kasan insandan da hoşlanmam. Kasmak bir özgüven sorunu gibi gelir. Rahat olmak iyidir. Öğrencilerime de düşündüklerini, ona buna değil de doğrudan muhatabına söylemeleri gerektiğini öğütlerim.

Nezaketle, doğru zamanlamayla, aklından aşka, sevgiye, yapıcılığa dair ne geçiyorsa söyle. İstediğin yanıt gelirse iyi, gelmezse zaman kaybetmezsin.

Birini suçluyorsan onu da söyle, bırak karşındaki istiyorsa kendini savunsun, istemiyorsa zaman kaybetmezsin.

Kötü şeylerse içinden geçen, bunu o kişiye söyleme, git bir duvarın karşısına, ona söyle.

Ama söyle. Kasma. İçinde tutarsan sözcükler paslanır, hayatın tadı pasın tadı olur. İçinde tuttuğun sözcükler zehirlenir ve zehirler.

Kasma. Karşındaki ne senden değerli ne de senden matah bir şeydir. Ya da tam tersi, ne senden değersiz ne de senden daha az makbuldür.

Kasma. Söyle. Sözcükler insana aittir. Böyle düşündüm, böyle yaşadım, böyle öğütledim. Sonuç istediğin gibi olmasa da, yaşadığın hayat, senin yaptığın hayat olur, buna da değer tüm kayıpların.

İşte bu yüzden Yalın’ın şarkısını sevdim:
Özlüyorsan, duramıyorsan
İçine atıp susma böyle
Sert düşüşe razı gönül o kahraman
Sabrına az hayran çokça düşman
Bir temas bir koku bir sese inanan
Yanında durmalı yarın da olmalı
Kasma. Kasma. Kasma.

OTOMATİK VİTES…

Hiç aklıma gelmezdi, TÜSİAD Başkanı Boyner’le bir konuda benzeşeceğim. Hayatta o hangi uçtaysa ben öteki uçtayım.

Demiş ki Ümit Hanım “Ben otomatik vitesle otomobil kullanma zevkini alamıyorum. Vitesli otomobil tercih ediyorum.”

Ben de öyle. Bu tercihin karakterle yakından ilgisi olduğunu düşünüyorum.

AKLIMDA KALAN

Kendini anlatmanın zorluğu: Derslerimin birinde öğrencilere “Kimsiniz?” diye sorarım. Bu soruyu 3 farklı türde yanıtlamalarını isterim. Ödevdir bu. Yazıp getirirler. Ödev kağıtlarının üzerine genelde şöyle bir cümle yazarlar: “Hocam, çok kolay gibi görünen bu soru meğer ne kadar zormuş. Meğer en iyi bildiğimi sandığım kendim hakkında ne kadar az şey biliyormuşum…” Öyledir. Kendimize gelince tıkanıp kalırız. Samsung’un patronuyla yemek yemek isteyen çalışanların, başvuru için bu yemeği neden hak ettiklerini anlatan bir metin yazmaları gerekiyormuş. İçimden bir ses “Çünkü ben en iyiyim, en çalışkanım vs.” türden yanıtlar verecek olanların eleneceğini, patrona yeni bir yol açacak yanıtı verecek olanların seçileceğini söylüyor. (Patron dediğin çalışandan bir şey almayı garantilemeden bir şeycik de vermez.) Sonucu merakla bekliyorum.