Nuran YILDIZ

SORU SEVMİYORSANIZ BU YAZIYI GEÇİNİZ

----- 27.08.2012 - 00:01 -----

Gözlerim acının görüntüsüyle sıvalı, kulaklarım acının çığlıklarıyla dolu. Ülkem ağrılar içinde. Ben de.

Kafamda sorular çarpışıyor, ruhu zonklarken ülkemin. Soru sormayı seven ben, içimde çarpışan sorulardan daraldım;

Biz ne zamandır başka ülkelerin iç işlerine karışır olduk?

Biz ne zamandır “mutlu insanlar ülkesi” olma amacını bırakıp “bölge lideri” olmaya heves ettik?

Biz ne zamandır “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini unutup, kaos denizine su taşır olduk?

Biz ne zamandır “ulusalcıları” cezaevlerine kapatıp meydanı Suriyecilere, Amerikancılara bıraktık?

Biz ne zamandır, İran’dan “komşu ülkeleri karıştıracağına, kendi iç sorunlarına bak” zılgıtını yer duruma düştük?

Yoksa Dışişleri Bakanının “stratejik derinlik” dediği, acının dibine gömmek miydi bizi?

Yoksa en dar zamanlarda fakir ülkesini, 2.Dünya Savaşı batağına sokmamayı başaran “dengeler stratejisi dehası” İnönü’ye hakaretler yağdırmaları mı özetliyor, içine düştüğümüz çıkmazı?

“Bize ne oldu böyle” sorularının ağrısıyla kıvranırken, Ersin Tokgöz’ün soruları ekleniyor bir de. Ki Ersin soğukkanlı adam. Sükûnet telkin eder hep. O da yenilivermiş, soruyor: “Biz mazoşist miyiz?” Yetmemiş, yine sormuş: “Bu ölüm yurdunun gerçeği neden değişmiyor?”

Değişmiyor çünkü bu halkın tarihi ezikliğin tarihidir. Ona yanıtım var, kendime yok.

Bir tek istisnası vardır ezikliğimizin, Mustafa Kemal’in ardına düştüğümüz günlerdir o da.

O’ndan önce ezilmiştik, O’ndan sonra ezildik. Ruhumuzdaki ezikliği öyle iyi biliyordu ki, “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” derken ırkçı bir söylem değildi kastı, ezikliği özgüvenle silip atmaktı.

Yalnızca bu yüzden tarihin gördüğü en büyük iletişimciydi Mustafa Kemal.

Ve yalnızca bu yüzden, O’na “diktatör” diyenler bu ülkenin gerçek düşmanları sayılmaz mı?

CENAZE TÖRENLERİNDE PROTOKOL OLUR MU?

“Devletin zirvesi” en öndeki yerini kimseye kaptırmıyor. Şehit yakınları bile ön safın kenarına sıkışıyor.

Her şehit cenazesinde kameraların görüş alanını kimseye kaptırmayan “devletin zirvesi” canımı sıkıyor.

Birbirlerine demedikleri bırakmayanlar, “gösteri” pahasına omuz omuza durabiliyor.

Musalla taşlarını ortalayıp, en görünür yeri seçiyorlar. “Çekilin, şehit yakınlarına yer açın” uyarısı yapabiliyor mu, bandoyu susturup tekbire yer açmaktan sorumlu bakan?

Gazetelerde başlıklar: “Devletin zirvesi aynı safta buluştu”, “Zirve kenetlendi”, “Kenetlenme zirvesi” falan filan.

Kenetlenseler ne, kenetlenmeseler ne! Halay mı çekecekler?

Ön safa dizilmişler:
İçişleri Bakanı. Başbakanın oğlu. Başbakan yardımcısı. Başbakan. Cumhurbaşkanı. TBMM Başkanı. Ana muhalefet lideri. Devlet Bakanı. Tarım Bakanı. Milli Eğitim Bakanı. Ana muhalefet genel başkan yardımcısı. Devlet Bakanı. Muhalefet lideri.

Hemen arka sıra koruma ordusu. Onların da arkası “devlet beni görsün” derdinde olanlar.

Hem terörden sorumlu olacaksın, hem de şehit cenazesinde önlerden yer kapacaksın, bu resmi içime sindiremiyorum.

Kameralar ön ortadan açılıyor. Fotoğraflar ön ortadaki devlet büyüğünü ortalayarak çekiliyor.

“Devletin zirvesi gösterisi”nde, tabutlar figüran. Yaşarken de öyle değiller miydi?

Gücüme gidiyor. “Devletin zirvesi kenetlendi” zırvası.

İŞTE BU!

Futbolculara emekçi dediği, onların haklarını koruduğu için üzeri çizilen Metin Kurt’un cenazesine, üzerini çizenler de katılacakmış.

Kirlendik ya, en çok cenaze törenlerimiz kirlendi galiba. İki yüzlülük cami avlusunda zirve yapıyor ne zamandır.

Yine de, Metin Kurt’un “Futbol arsada güzeldir, borsada değil” sözünü okuyunca “işte bu” diyor insan, saflığın ve temizliğin özeti.

Sahi Metin Kurt yaşarken, neden hiçbir televizyon kanalı onu hatırlamadı? Takım arkadaşları kanallardan hamuduyla paraları götürürken. İşte bu da kirlenmişliğin özeti!

AKLIMDA KALAN

Sorular, sorular, sorular:
1. Feminist avukat “Türk kadın hareketinde lider boşluğu var” demiş. Kanımca, beyefendinin kadınlar konusunda zerre fikri yok. Bir kadının başka bir kadının liderliğini desteklediği nerede görülmüş?

2. TBMM Başkanı Cemil Çiçek “Samimi olarak herkesin safını ve durduğu yeri seçmesi lazım” derken, aynı sözleri söylemiş olduğu için tutuklanan İlker Başbuğ’u unutmuş olabilir mi?

3. 1970’lerde, Metin Kurt futbolcuları örgütleyerek, haklarını alma mücadelesi verirken, bugün bunu yapabilecek olan var mıdır? Öyleyse demokrasi 50 yıl önce mi daha ileridir, şimdi mi? (Sahi, sırf solcu diye futbol oynatılmayan Kemalettin vardı bir de, hatırladınız mı?)

4. Mevzuatta boşluk varmış. Sürücü rıza göstermezse polis nefes ve kan testi yapamayacakmış. “Dur” ihtarına uymayanların başına gelenleri görünce, “üfle” ihtarına uymayacak olanları ne bekler acaba?