Nuran YILDIZ

NEHİRDE BİR KAYIKTA…

----- 31.08.2012 - 00:25 -----

Bazen bir olay, bir kişi, bir ses yaşama başka türlü bakmamızı sağlar. Yaşam kaledeiskop (renkli şekiller oluşturan düzenek) gibi. Renkleri ve şekilleri sürekli değişiyor.

Bir cenazede sevgili dost Sedat Örsel’le karşılaştım. (Bu ara düğünler ve cenazeler arasında sıkıştım kaldım.) Bilenler bilir onunla sohbet, bitmesini istemeyeceğiniz kadar keyiflidir.

Örsel, Türkiye’de televizyonculuğun gelişmesinde önemli rol oynayan isimlerden. Çok daha önemlisi, nesli hızla tükenen en kibar, en beyefendi adamlardan biri. Koruma altına alınmalı. O derece.

Zarafetiyle kendinizi dünyanın en önemli insanı sanmanızı sağlıyor. Bu dünya şekeri adam, cami avlusunun orta yerinde kulağıma eğilip “Nurancığım” dedi, “hayat, nehirde küreğini çektiğin kayığa benziyor.”

Söylediği ilgimi çekti, “Açsanıza biraz” dedim.

“Nehirde ilerleyen bir kayığa ters oturmuşsun, kürek çekiyorsun. İleriye doğru giden kayıkta geriye doğru bakıyorsun.”

Devam etti. “Nehir bazen hızlı akıyor, bazen yavaş. Bazen yüksekten düşüyorsun, sarsılıyorsun. Bazen sakin. Bazen küçük dalgaların üzerinden aşıyorsun, bazen kayalıklara çarpıyorsun. Sürekli kürek çekmen gerekiyor.”

Benzetmesine bayılmıştım. Devam etti, “Geriye bakarken nehrin iki yanından akan manzarayı görüyorsun. O gördüklerin de yaşadıkların. Anıların. Çiçekli kıyılar. Yıkıntılar. Binalar. İnsanlar. Akıp gidiyor…”

Sedat Örsel konuşurken, kendi nehrimin kıyılarını düşünüyordum. O sırada önümüzden cenaze geçiyordu. Nehrin sonu. Kayığın üstü örtülmüş.

Nehir akıyor. Kürekleri bırakan da var, sımsıkı tutan da. Siz hangisindensiniz acaba?

ABD SEÇİMLERİ HEP AYNI

Yıllar geçiyor. Olanaklar farklılaşıyor. ABD’de seçim kampanyasının dili hiç değişmiyor.

Cumhuriyetçilerin kurultayında, seçimi kazanması benim için sürpriz sayılmayacak olan Romney’in eşi Ann Romney etkileyici bir konuşma yapmış.

Konuşmasının bir yerinde “Evlendik, bir bodrum katına taşındık. Karnımızı ucuz makarna ve ton balığıyla doyurduk” demiş.

Aklıma Nixon’un ünlü “Checkers konuşması” geldi.

Yıl 1952. Nixon televizyona çıkıyor. Milyonlarca izleyicinin karşısında ağlayarak karısının devlet malı kumaştan yapılmış manto giydiğini, köpekleri Checkers’ı sevdiği gibi tüm köpekleri de sevdiğini anlatıyor. Halk bu konuşmadan çok etkileniyor.

60 yıl sonra. Herşey değişiyor, seçmen-politikacı ilişkisi değişmiyor.

ŞEFLERİN DÜELLOSU

Nihayet! Kendime göre bir televizyon programı buldum: Şeflerin Düellosu. Show Tv’de.

Canım ne kadar sıkkın, işlerim ne kadar çok olursa olsun “Şeflerin Düellosu”na takılınca herşeyi unutuyorum.

Sunucusu itici. Oylama sistemi tatminden uzak. Jüri üyeleri iğreti. Yine de izliyorum. Jüri üyesi Memet Özer’i ayrı tutuyorum. Müthiş bir adam. Klas bir duruş. İşine hakim. Konuşma tarzı etkileyici. Programın en büyük artısı.

Yemek yemeyi seven bir milletiz. Öyle fast food falan olmuyor. Damak ve göz şöleni uğruna, birkaç dakikada mideye indirilecek bir yemek için saatlerce mutfakta uğraşabiliyoruz.

(Sıra sıra kafe, restoran açılıyor. Ekonomi batarsa bu mideye düşkünlükten batacak.)

“Şeflerin Düellosu”, ruhsal bir terapi. Yarışmacıların yemek yapışına odaklanıp, politikanın tüm saçmalıklarından kaçabiliyorum.

Mutlaka izleyin demiyorum, beni anlayanlar zaten izliyordur.

AKLIMDA KALAN

Mustafa Kemal’i ısıtan çocuklar: İzmir Ata Koleji akıl etmiş. Mustafa Kemal’in fotoğraflarıyla çocukların fotoğraflarını fotomontajlamışlar. Hürriyet’te gördüm. Kalpaklı başını, asker paltosunun içine çekip kar üzerinde dinlenen Ata’nın o meşhur fotoğrafına çocukları eklemişler. Ata’nın bedenine yapışık 13 çocuk. Görülmesi gerek. Çoktandır, bakması bu kadar lezzetli bir manzara görmemiştim. Gözlerimi alamadım. Diğer fotoğrafları görmek için arama yaptım, olmadı. Belki diğer fotoğraflar bu kadar güzel, bu kadar dokunaklı değildi. Belki bu tek fotoğraf yeterli. Bulup bakın mutlaka. Öylesine sımsıcak bir manzara ki, üzerine yattıkları karları görmüyorsunuz bile. Ellerinize ve aklınıza sağlık Ata Koleji.