Nuran YILDIZ

ERDOĞAN CUMHURBAŞKANI OLMAK İSTİYORSA…

----- 25.09.2012 - 11:45 -----

Bir, süreç yönetiminde iyi bir sürücü olmayı başarmak zorunda.

İki, hafta sonu yapılacak büyük kongreden hükümet ve parti tasarımı başarısıyla çıkmak zorunda.

Açık söylemek gerekirse, işi hayli zor. Hata yapsa, eksik bıraksa, seçimler nedeniyle, önünde telafi edecek zamanı yok. Bunu biliyor.

Partisinin üzerine yapılandığı kesimlerle kurduğu dengeler ilişkisi fazlasıyla hassas. Bir kum tanesiyle denge bozulabiliyor.

Başta Suriye krizi olmak üzere içine “itildiği” komşularla yaşanan sorunların sıkıntısını yaşıyor. O sorunlarda konumlandığı pozisyona halkın mesafeli durdurduğunun farkında.

Bir yandan terörün hortlaması. Bir yandan süren davalar.

Bu tablo içerisine hapsolan Erdoğan bildik, ezber söylemine daha çok sarılmayı seçiyor.

Eleştirenlere “Sen kendi işine bak” diyor, “imam hatip” örneğinde olduğu gibi din vurgusunu öne çıkarıyor.

Oysa unutuyor. Halk yorgun ve acı çekiyor. Müsamaha göstermekte artık zorlanıyor.

Oysa unutuyor. Liderlikte rakipsiz gittiği yoldaki özgürlüğü, Gül’ün olası cumhurbaşkanı adaylığı tarafından kıyaslamalarla sınırlanıyor.

Bu resmi yüzeysel olarak okuyan medya, bürokrasi, iş dünyası zaten oynak olan konumlarını yeniden gözden geçiriyorlar.

Başlığa dönelim.
Erdoğan cumhurbaşkanı olmak istiyorsa, ezberlenen iletişim tarzını bir an önce bırakıp, kendisi için yeni, farklı, şaşırtıcı (başlangıçtaki gibi) bir söyleme geçmeli.

Etrafında süper/über akıllı adamlar varken bana düşmez ama, ne demek istediğime bir örnek vereyim, anlaşılması kolay olsun.

“Sen kendi işine bak” yerine, “böyle de düşünülebilir” düzeyine sıçramalı.

“Okşamak”la, “dövmek” arasında bir yer olduğunun farkına varmalı.

“Hepinizin Erdoğan’ı” söylemini bırakıp “Hepinizin Erdoğan’ı olmasam da, hepinizin haklarının güvencesiyim” güvenini verebilmeli.

Yeni dünya düzeninde yerini koruyabilen liderler, bu söylemsel sıçramayı yapabilenlerdir. Yapamayanlar ise siyasi tarihin mezarında yatıyorlar.

OKURA ÇOK ÖNEMLİ NOT:

Yukarıdaki yazı, Neşet Ertaş’ın ölümünü öğrenmeden çok önce yazıldı. Bu hafta sonu Kongre olmasa, bugün ve bu hafta bir tek aşağıdaki yazı bu köşede yer alacaktı. Bilgilerinize.

“NEŞET ERTAŞ ÖLDÜ” DİYORLAR

Ağlıyorum. Bana “Neşet Ertaş öldü” diyorlar. Olmaz. Olmaz.

Günlerdir hastanedeydi. Kulaklarım ondan gelecek bir iyi haber bekledi. O haber bir türlü gelmedi. Aksine “daha kötüleşti” dediler. Kahroldum.

Şimdi de “öldü” diyorlar. Olmaz. Açıyorum televizyonları öyle diyorlar, öldü. Olmaz.

Ne oldu? Neden tüm iyi haberler bizi bırakıp gitti?

Onun Leyla’sına “Bak gözümden akan yaşa” dediği gibi, yaşlar akıyor gözümden.

Devamlı okurlar bilir, “ölmeden önce yapmak istediklerim” listemde ilk üçteydi “Neşet Ertaş’ı dizinin dibinde, canlı dinlemek.” Listeyi elimde bırakıp gitti. Olmaz.

“Bozkırın tezenesi” derler, en büyük “bozkır” yüreklerimizdir. O anladı.

UNESCO değerini bildi, biz bilemedik. Şimdi cenazesinden rol kapmaya çalışılacak. Olmaz.

Çok uğraştım. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası yönetimi şahittir. CSO eşliğinde bir konser versin istedim. Bu ülkede, bu yüzyılın konseri olur dedim. “Nota bilmiyor” dediler.

“Bilmesi gerekmiyor” dedim. “CSO sussun sahnede, Neşet Ertaş çalıp söylesin, sonra o sussun, CSO çalsın. Buluşursunuz bir yerde” dedim. CSO yönetimi anladı beni, ukala müzik otoritelerinden çekindiler. Çok uğraştım. Olmadı. İşte hayattaki en büyük başarısızlığım.

Cumhurbaşkanı, Başbakan, bu ülkenin starları gibi hayli görkemli isimlerin katıldığı bir resepsiyonda, “Neşet Ertaş da burada” sözünü duyunca, soluğu yanında almıştım. İyi ki öyle yapmışım. Bir kenarda, olanca mütevazılığıyla, çekingen, “benim burada ne işim var” soru işaretiyle etrafı gözlüyordu.

Ellerini tuttum, “Sizinle tanışmak ne güzel” dedim. Gülümsedi, şaşırdı. “Neredesin sen”i çalan ellerine dokundum. İyi ki dokunmuşum. O anı zihnime kalın bir çiviyle kazıdım.

Ağlıyorum. Hem de nasıl. O inadına, zihnimde durmadan sazının tellerine vuruyor;

“Tatlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm.
Gönül hep seni arıyor neredesin sen?”

AKLIMDA KALAN

“Neşet Ertaş öldü” cümlesi. Hiç aklımdan çıkmayacak.

Arkadaşım Talat Atilla’nın babasının tabutu başındaki babasını kaybetmiş oğul kimsesizliği. Hiç aklımdan çıkmayacak.