Nuran YILDIZ

SİYASETTE BEKLENEN FİLM VİZYONA GİRDİ

----- 01.10.2012 - 23:00 -----

İyi oldu. AKP Kongresiyle, TBMM açılışı arka arkaya geldi. Böylece Erdoğan ve Gül’ü karşılaştırma olanağımız doğdu.

Sene 2006. “İkisinin ilişkisi sorunsuz değil” diye yazan ben, “işte gördünüz mü?” demekten tam yorulmuştum ki, “Daha da görmüyorsanız…” noktasına geliverdim.

“Aman olur mu canım, onlar aynı bağın gülü” diyenler artık susup otururlar sanıyordum ki, “Ben demiştim” yüzsüzlüğüne sıçrayıverdiler.

Bildiklerimizi son örnek üzerinden tekrarlayalım;

Erdoğan uzun, Gül kısa konuşmayı seviyor. Çünkü Erdoğan iyi, Gül kötü bir hatip.

Erdoğan Mustafa Kemal’le başladığı cümleyi Erbakan’la bitirmeyi başaracak söz cambazı yazarlarla, Gül “özne-tümleç-yüklem” düzenini önemseyen yazarlarla çalışıyor.

Erdoğan daha çok simgelere başvuruyor, Gül daha somut ifadeler seçiyor.

Gül konuşmasına Obama’dan, AB’den referanslar sıkıştırıyor, Erdoğan İslam coğrafyasından.

Gül ifade özgürlüğünün ve medya aracılığıyla ifade özgürlüğünün altını çizerken, Erdoğan muhalif medyaya akreditasyon uyguluyor.

Erdoğan dinleyeni ağlatmayı, Gül konuşmasını bitirmeyi başarı sayıyor.

Tutuklu vekiller, dokunulmazlıklar, dış politika konularında Gül ayrı, Erdoğan ayrı düşünüyor.

Erdoğan kendisine oy verenlere seslenmeyi seçerken, Gül muhalefeti de kucaklama stratejisi izliyor.

Kongre akşamı yemek yediğimiz AKP’lilere “Yarın Cumhurbaşkanı, Başbakanın eksik bıraktığı konulara girecek” demiştim, öyle de oldu. Başbakan İslam çatısından bakarken, Gül ülkenin koridorlarında gezinmeyi seçti.

Sonuç?

Bu film daha yeni başladı.

AKP KONGRESİ VE TBMM AÇILIŞ KULİSLERİ

Cumartesi, pazar ve pazartesi akşamı AKP kurucuları, danışmanları, CHP’li politikacılar ve medya yöneticileriyle zaman geçirdim. Bir yığın dedikoduya/kulis bilgisine sahip oldum. İşte bazıları;

Gül’ün konuşmasını hazırlayan ekip Ankara yakınlarında bir kamp çalışması yapmış. Konuşmayı dinleyenler “kampa da gerek yokmuş” dediler.

Özellikle Erdoğan’ın konuşmasından sonra, medyada yapılan yorum ve analizlerin sığlıkları, sırtlarını yasladıkları AKP’lileri bile çileden çıkaracak düzeydeydi.

Karı-koca medyayı zaptetmiş olan ikilinin kadın tarafı, Başbakan Erdoğan’ın okuduğu Sezai Karakoç’un “Sevgili” şiirini dinlerken yanındakinin kulağına eğilip “Sevgili de kim ki?” diye sormuş. Kulağın sahibi de içinden ağır bir küfür geçirmiş kadının cehaleti için.

Bir kanalın haber sorumlusunun telefonuna bir gazetenin Ankara temsilcisinden gelen ağlamaklı sitem mesajını gözlerimle gördüm: “Sizin televizyon kongre için beni ne aradı, ne de sordu…”

Başka bir televizyon yöneticisinin telefonuna, Emine Hanıma yakınlığıyla bilinen bir kadın gazeteciden şu mesaj geldi: “Senin kanalın, beni sadece iki dakika konuşturdu.” Devamındaki ifadeleri buraya yazamayacağım.

(Gizli mesaj diye bir şey kalmamış artık, herkes kendisine gelen mesajı herkese açıyor artık. Herkesin haberi olsun.)

TBMM tören kıtasının İngiltere Kraliyet esvabından hayli esinlenerek hazırlanmış yeni kıyafetlerinin rengine takılanlar çoktu. Pantolonların rengi lacivertti ve genel soru şuydu: “Lacivert ne zamandır bizim resmi rengimiz?”

Kongre kulislerinde yaklaşan İTO seçimleri de konuşuldu. Murat Yalçıntaş konusunda hayal kırıklığına uğrayan Erdoğan ve ekibi, İbrahim Çağlar’ın aday olmasına sıcak bakıyorlar gibiydi.

OKURA AÇIKLAYICI NOT

Kongre’de “Hedef 2023” ve “Hedef 2071” tarihleri üzerinde duran yorumculara göre, böylece Başbakan kendisini geriye çekip vizyonu ileri sürerek AKP’nin kalıcılığını garanti altına alıyormuş! Komik!

Anlamadıkları şu: “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir!” cümlesinde önemli olan Akdeniz değildir, cümleyi önemli kılan kimin söylediğidir!

Bir liderin boşluğunu vizyonel cümleyle doldurmak mümkün değildir.

Dolayısıyla neymiş? Televizyonları, gazeteleri dolduran yorumcuların ne söylediğine kafa yormak yerine kendi yorumunuzu kendiniz yapın.

FENERBAHÇE NEDEN DÜZELMEZ?

Galatasaray’da sorun çıkarsa. Önce çözmeye çalışılır. Çözülmezse teknik adam istifa eder.

Yine çözülmezse Başkan gider.

Fener’de sorun çıkarsa. Önce masör gider. Çözülmezse yardımcı antrenör gider. Yine çözülmezse futbolcu gider.

Baktılar yine çözülmüyor teknik direktör gider.

Herkes gider ama Başkan gitmez!

Kızmayın hemen. Hep öyle olmadı mı?

AKLIMDA KALAN

“Öküz her ülkede öküzdür” atasözü: Biliyorum yok öyle bir atasözümüz, ama olmalı. İyi bir otelde geceliyorsunuz. Uyku sorununuz var. Uyuma güçlüğü çekiyorsunuz. Gece 02.00 sıraları, uyumayı başarmışsınız. Saat 04.30’da yan odaya birileri geliyor. Sesleri koridoru dolduruyor. Zaten zor gelen uykunuz sizi bırakıp gidiyor. Resepsiyonu arıyorsunuz. Özür diliyorlar, “o odada yabancı konuklar kalıyor” diyorlar. Yan odadakiler uyarılıyor. Ama uyku gitmiş durumda sabahı ediyorsunuz. Yoğun bir güne uykusuz başlayacaksınız. Lobiye inip, resepsiyondakilere “Gecenin o saatinde gürültü yapan öküzler hangi ülkeden” diyorsunuz. Söylüyorlar. Bir kez daha anlıyorsunuz ki, öküz her ülkede öküzdür!