Nuran YILDIZ

DAVUTOĞLU NEREYE KOŞUYOR?

----- 15.11.2012 - 00:01 -----

Birkaç gün önce İstanbul’dan bir arkadaşım aradı. Ankara’daymış, “Akşam yemek yiyelim mi?” dedi.

Buluştuk. Hayli okuyan, yazan, düşünen biri. Politik dünyaya danışmanlıklar yapıyor. Hükümete yakın. Pek çok konuya ve bilgiye vakıf. Ağzından çıkanı dikkate almam gereken biri.

Keyifli, hoş giden sohbetimizin bir yerinde sordu: “Sence kim başbakan olur?” Belli ki kafasında, Erdoğan Köşk’e gidip oturmuş.
Belli ki benim politik öngörülerimi önemsiyor.

“Bilmem” dedim, “Ama Gül’ün Başbakan olacağını sanmıyorum.” Durdum, “Numan Kurtulmuş da olmaz” dedim.

Güldü, “Canım olmayacakları ben de sayarım, sen kim olur onu söyle.”

Sorusunun yanıtını bilmediğimi, havanın henüz puslu olduğunu, biraz daha beklemek gerektiğini söyledim ve ekledim, “Sence kim olur?”

“Davutoğlu” dedi.

“Açıkçası çok ihtimal vermiyorum” dedim. “Neden?” dedi merakla.

“Çok zeki biri olduğu doğru, ama sanki teorik bilgisiyle uygulamaları arasında boşluk var.”

“Ya senin boşluk dediğin, boşluk değil de bir stratejinin parçasıysa?” dedi.

Belli ki arkadaşımın gönlü Davutoğlu’nun Başbakan olmasından yanaydı. Belli ki etrafı yokluyor.

“Peki” dedim, “diyelim ki Davutoğlu Başbakan oldu, AKP’yi bir arada tutabilir mi? Onda o ışığı görüyor musun?”

Yanıtı hayli ilginçti, “Bir arada tutması gerekiyor mu?” Sorusunda bin anlam var gibiydi, sustum.

İçimden geçen şu cümleyi ona söylemedim: “Dışişleri Bakanıyken sorun yaşamadığımız komşu kalmadı, Başbakan olunca neler yaşarız kim bilir?”

GAZETECİLER NEDEN EŞLERİNİ ALDATIR?

Tehlikeli bir genelleme yaptığımın farkındayım, aldatmayanları konu dışı bırakıp sadede geleyim. Gün geçmiyor ki medya dünyasından mutsuz bir evlilik ve de boşanma haberi duymayayım.

“Mutlu görünüyorlardı, neden ki?” dediğimdeyse aldığım yanıtlar genellikle “Uslu durmamış” oluyor.

O zaman her meslek için başka türlü yanıtlanacak olan başlıktaki soruyu gazeteciler açısından yanıtlamak gerekir.

Medya dünyasında yaptığım küçük araştırmaya göre, gazeteciler eşlerini aldatır, çünkü;

Bir, çok fazla insanla iletişim halinde oldukları için suça teşvik seçenekleri neredeyse sonsuzdur.

İki, medya gücüne sahip oldukları için çevrelerinde güce hayran insan sayısı fazladır.

Üç, haber takibi 24 saat olduğu için, “haberdeydim” ya da “haber kaynağıyla yemekteydim” yalanı kolaylaştırıcı ve kurtarıcıdır.

Dört, bir kısım harcamaları kurumu tarafından karşılananlar, sevgilinin maddi külfetinden kurtulur.

Beş, yurt dışı ve kent dışı seyahatleri daha fazladır.

Altı, ya iyi yazarlar ya da iyi konuşurlar.

Yedi, egoları şişkindir ve şişkin ego karşı tarafta afrodizyak etkisi yaratır.

Sekiz, televizyonda haber saatinin, gazetede baskı saatinin gerilimi adrenalinlerini yükseltir, mesai bitip dışarı çıktıklarında o adrenalin her canlıyı çekici gösterebilecek kadar körleştirici olabilir.

Not 1: Yukarıdaki maddeleri oluşturmamda katkısı olan gazeteci dostlarıma teşekkür ederim. Dokuzuncu madde gazetecilere açıktır, iletirlerse yazarım.

Not 2: “Gazeteci meme buldu mu bırakmaz” yazımı için bir gazeteci “Hiç değilse bazı deseydi” demiş, bu örnekten hareketle siz bu yazının başlığına “bazı” sözcüğünü ekleyebilirsiniz, ben eklemeyi düşünmedim.

KİBİR VE AĞAOĞLU

Eğer nerede duracağınızı bilmezseniz. Tam da herkes sizi dinlerken ağzınızdan çıkan lafı bin düşünüp bir söylemezseniz.

Bununla yetinmeyip üstüne bir de, tüm yaratıcılığı gitmiş, geriye bir tek egosu ve kibri kalmış bir reklamcıya kendinizi teslim ederseniz.

Ne olacağım demeden, ne oldum derseniz. Başınıza gelenlerden sonra basın toplantısı düzenleyip “Aleyhime kampanyayı artniyetli görüyorum” deme hakkını kaybetmişsiniz demektir. Hele bir de “Reklam biraz kibirli oldu” derseniz, üstüne bir de milleti kendinize güldürürsünüz.

AKLIMDA KALAN

Cenaze protokolünün delinmesi ve buna sebep yazı: Elbette bu köşenin epey nitelikli bir okur kitlesi var. Köşk civarında var. Hükümet civarında var. İletişim dünyasında var. Ne tuhaftır ki tıp dünyasında var. Geçmiş günlerde bu köşede sormuşum: “Cenazede protokol olur mu?” Sonra devam etmişim: “Devletin zirvesi en öndeki yerini kimseye kaptırmıyor. Şehit yakınları bile ön safın kenarına sıkışıyor.” Haber siteleri bu yazıyı gündeme taşımıştı. Sonra. Ne oldu? İki gün önce, Cumhurbaşkanı, şehidin babasını elinden tutup protokol safına getirdi. Pek çok kamera durumu görüntüledi. Görenler Gül’e sempati duydu. Anlamlı bir davranıştı. Yazar dediğin, yazdıkları amacına ulaşınca, önerileri hayata geçince, düşünceleri karşılık bulunca mutlu olur, değil mi?