Nuran YILDIZ

BAKAN PİYANO ÇALAMAZ, PİYANİST BAKAN OLABİLİR

----- 19.11.2012 - 00:01 -----

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın dili, kendi başının belasıdır. Hep öyle oldu, tanışıklığımız eskidir.

Yaşadığı krizlerin örneklerini vermeyeceğim. Herkes biliyor.

İnsan odaklı bir alanda onca yıl bakanlık yapmak, haliyle insanın insicamını bozabiliyor.

Her biri “ben dünyanın merkeziyim” diyen sanatçılara, politikacılara, turizmcilere dert anlatmak, birkaç kez odasında tanık olduğum, tahammül ötesi bir şey.

Yine de Kültür Bakanı olmak, bin düşünüp bir konuşmayı gerektiriyor.

Fazıl Say kendisine “kes zırvalamayı” dediği için, “kötü söz sahibine aittir” diye tepki veriyor. Haklı da, öyle yanıta böyle tepki verilir.

De… Fazıl Say o sözleri ne zaman söyledi? Say’ın ülkeyi terk etmek istediği Bakan Beye söylenince “Bunca insan Türkiye’ye yerleşmeye çalışıyor. Türkiye güzel ülke” gibi, dalga geçer yanıt verip, o sanatçıyı anlayacak tavırdan uzak olduğu zaman.

Ülkemizi kötü gösteren filmlere verdiği yanıta ne demeli? “Biz de kendimize biraz çeki düzen verelim!”

Dalga geçmeyi seven ne çok bakanımız var!

Sayın Bakana önerim, medyaya demeç vermeden gün geçirmemek yerine, Mehmet Koçarslan’a eğitim vermesi. Ülkemize gelen tüm şöhretleri Reina’da ağırlayan Koçarslan’a “Bak kardeşim, Türkiye kültürü demek her gelen şöhrete Boğaz’a karşı dansöz oynatmak değildir” minvalinde bir eğitim.

Fazıl Say’a gelince.
Onun için üzülmekten başka bir şey gelmiyor elimden. Hepimiz üzülelim.

Şöhretini yönetmek umurunda bile değil. Ülkeyi yönetenlere (çoğu kez haklı olarak) o kadar kızgın ki, ağzını her açışında adeta kusuyor.

Kusan herkes gibi, kendi üzerini de kirletiyor.

Üslubu sanatını kendi elleriyle mahvedecek kadar itici. Kaygıları olan bir sanatçı, sokaktaki insanla aynı tepkileri verebilir mi? Vermeli mi?

Biraz üslubunun ve iletişim tarzının özeleştirisini yapsa, çok başka türlü incelikli mesajlarla onu sevmeyenlerin bile kalplerinde yükselebilir halbuki.

Pozitif bir dille yapamayacağınıza inandığınız bir şeyi, negatif bir dille hiç yapamazsınız. Fazıl Say bunu bir bilse…

BIKTIRDILAR MÜJGANDAN…

Sanırım çocukluktan yeni çıktığım günlerdi. Ahmet Kaya’nın bir şarkısı dolanmıştı dilime. Kalkardım onu, yatardım onu söylerdim.

Müziği mi, Ahmet Kaya’nın sesi mi, şarkının sözleri mi bu kadar içimde yer etmişti hatırlamıyorum. Ama “müjgân”lı kısmına bayılırdım.

“Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar müjgânla ben ağlaşırız.”

Müjgân her kimse pek üzülürdüm onun için. Bir gün, “müjgân”ın kirpik anlamına geldiğini öğrendim. Şarkıda söz oyunu vardı!

Şarkıyı söylemeye devam ettim. “Müjgân” kısmına gelince aklıma yoğun, siyah, uzun kirpiklerin arasına sıkışmış nedense akamayan gözyaşları geliyordu artık.

Bunu size neden anlattım? Her akşam tv dizilerinde oynayan neredeyse tüm kadın oyuncuların abartılı takma kirpikleri midemi bulandırdığı için. Kimi o kadar abartıyor ki, süpürge gibi gözleri bile görünmüyor.

Yabancı dizi ve filmlere bakıyorum, oyuncular doğallık ve sadelik yarışında. Dönüp bize bakıyorum, estetik anlayışında ne kadar ilkel düzeyde kaldığımıza içim acıyor.

AKLIMDA KALAN

“Spor sayfalarının dokunulmazlığı mı var?” sorusu: Hiç dikkat ettiniz mi, gazetelerde spor sayfaları hükümdarlığı var. En fazla sayfa spora ayrılıyor. Spora demek bile saçma, futbola. Spor yazarlarının üslubuna, tavrına, hakaretlerine kimse ses çıkarmıyor. Hep söylediğim şey, futbolda temizlik, spor yazarlarını kapsamadıkça hiçbir yere varmaz. Gazetelerin okur temsilcisi köşelerine bakın. Hiç spor haberi eleştirisi yer almaz. Çünkü spor sayfaları gazetelerden bağımsız. Sanki kendi gladyoları var.