Nuran YILDIZ

MEDYANIN BAŞIBOŞ HALLERİ- 1

----- 03.12.2012 - 00:01 -----

Sanki bu ülkede yaşayan herkes politikayla fazla içli dışlı. Sanki Türkiye’nin ve dünyanın düzenini hayatımızın merkezi yapan bir milletiz. Sanki magazinden uzak, spora ilgisiz, sağlık, estetik, ilişki meseleleriyle fazlasıyla mesafeliyiz…

Medya yöneticileri politik haber ve analizler programlarını ciddiye alıyor, onlara vitrin muamelesi yapıp gerisini başıboş bırakıyor.

Oysa bu ülkenin geneli, o başıboş bırakılan programlara müptela.

Televizyon ve gazetelerin spor haber ve programları düzeysizliğin zirvesine çıkıyor. Kimsenin umuru değil!

Denetimsiz, yönetimsiz spor programlarının her geçen gün çirkinleşmesi, sahalara yansıyor ve sporun üslubunu belirliyor.

Ne kadar saldırgan, ne hakaret edebilme kapasitesi yüksek, ne kadar uydurmasyon olursanız program başına o kadar fazla ücret alıyorsunuz.

En embesilimizin bile üzerine yorum yapabileceği maçlar hakkında ordinaryüs profesör pozunda konuşan soytarılar, spor adamı muamelesi görüyor. (Elbette bir ya da iki düzgün program da var.)

Spor uzmanlarının Recep İvedik’i mumla arattığı programlara bakınca, bir basketbol teknik direktörünün, Galatasaray futbol kulübü teknik direktörlüğüne adaylığını açıklaması anlaşılabilir.

Spor programlarının foseptik çukurlarına benzemesiyle, sporumuzun dünyada bulduğu değer arasında tuhaf bir orantı yok mu sizce de?

En çok, o programları ciddiye alarak yayına bağlanıp dert anlatmaya çalışan spor adamlarına, futbolculara, teknik adamlara acıyorum. Rezil bir komedinin malzemesi olmaktan başka bir işlev görmüyorlar.

Temiz futbol, temiz spor amaçlayan kişi ve kurumlar varsa, medya içeriği bundan bağımsız değildir.

FB taraftarını, spor programlarını RTÜK’e şikayete davet etmesi Aziz Yıldırım’ın son zamanlarda yaptığı en akıllıca hareket oldu. Davet etmekle yetinmeyip, Fenerbahçe içerisinde yalnızca bu konu için çalışacak bir ekip de kursa iyi olur. Çünkü bu pespayelik karşısında, medya yöneticileri, TFF, RTÜK, Gençlik ve Spor Bakanlığı hepsi uykuda.

OLGUN KADINLARIN YÜKSELİŞİ

Merak etmeyin, Ertuğrul Özkökvari bir 40’lı yaşlar güzellemesi yapmayacağım.

Yakışıklı, ünlü, başarılı ve de genç adamlar, muhteşem vücutlu genç sevgililerini yaşı daha büyük kadınlar için terk ediyorlar.

Son örnek, harika Oliver Martinez’in, Hall Bery ile birlikte olması. 46 yaşındaki yakışıklı Martinez’in, Victoria’s Secret melekleri yerine 46 yaşındaki Bery’yi istemesini, hatta onun için eski sevgiliyi dövmesini okumuşsunuzdur.

Şöhretler dünyasında örnek çok. Demi Moore, Madonna, Jenifer Lopez. Hepsi de genç adamlar tarafından isteniyorlar.

Bizde genç kızların bayıldığı Kenan Ece’nin kendisinden 18 yaş büyük Hatice Arslan’a aşkı. 62 yaşındaki adli tıp uzmanı Sevil Atasoy’un, kendisinden 23 yaş küçük bir adamla mutlu bir evlilik yapması. Pınar Altuğ- Yağmur Atacan ya da Nermin Bezmen- Tolga Savacı.

Kadının mutlaka ünlü olması da gerekmiyor. Gündelik hayatımızda da rastlıyoruz benzer durumlara. 50’sine merdiven dayamış bir kadın akademisyen, 25 yaşındaki bir adamla evlendi geçen gün.

Neden?

Tamam Ertuğrul Özkök’ün haklı olduğu bir yer var. Kadın bedeni 40’ından sonra kıvamını buluyor. Ama. Gerçek neden bu değil. İnsanların diğer insanlarda aradığı tek şeyin artık “güven” olduğuna inanıyorum ben.

“Güven”, taze bir bedenden, çok güzel bir yüzden, şuh kahkahalardan daha cazip. Sürekli hareket halinde bedenler gezmekten, coğrafyası belli bir bedende kalma isteği bu.

Bir de üzerine daha lezzetli sohbetler edebilme olanağını eklerseniz…

MUHTEŞEM YÜZYIL’IN GÖRÜNMEYEN TARAFI!

Önemli bir televizyonun yöneticisiyle “Muhteşem Yüzyıl” krizciğini konuşuyoruz.

Diyor ki, “Muhteşem Yüzyıl krizinin çıkması Star’a diziden kurtulmak için bir bahane sundu.”

“Neden ki” dedim, “İnsan para basan bir diziden kurtulmak ister mi?”

“Gerçek öyle değil” dedi. Dizi oyuncuları bölüm başına o kadar yüksek ücretler alıyorlar ki, en fazla reklamı alsa da, reklam geliri maliyeti karşılamıyor.

“Peki Star’ın diğer belalı dizisi Behzat Ç.?” diyorum.

Bizimki burun kıvırıyor, “Ankaralı bir dizi, ne kadar maliyetli olabilir ki? Zaten o kendiliğinden sona erecek.”

AKLIMDA KALAN

30 günde çok satan kitap yazma sanatı: Karen Wiesner diye biri yazar olmak isteyenler için “30 Günde İlk Taslak” kitabında, yazma tekniğini anlatmış. Bunu duyan arkadaşlarımdan “Sen üç yılda bir kitabı bitiremedin” aşağılamasına maruz kalmam bir yana, tam da bugünlerde ben de, “Yaratıcı Yazarlık” bölümünde kendiniz için yazma ve başkaları için yazma arasındaki farkları anlatıyorum. “Başkaları için yazıyor ve çok satmak istiyorsanız yaratıcılık sözcüğünü çöp kutusuna atmalı ve teknik öğrenmelisiniz” diyor ve bu bağlamda da çok satan yazarlardan örnekler veriyordum. Kişisel olarak çok satan yazarla, iyi yazan yazarın birbirlerinden çok farklı olduğunu düşünenlerdenim. Çok satan yazarın romanındaki karakterler, kendilerine biçilen rolü oynarlar, yazarın kuklalarıdır. İyi yazan yazarın karakterleri ise yazara karşı bağımsızlıklarını ilan ederler. Yazarın başta varmak istediği noktadan başka yerde biter roman. Yanılıyor muyum sevgili Leyla Erbil?