Nuran YILDIZ

“ŞEHİR SENSİN…”

----- 06.12.2012 - 00:01 -----

-Bu köşede eskiden daha çok hayat ve ilişki yazıları olurdu, bugün ilk yazı yine öyle-

İstanbul’a hayatının aşkıyla buluşmaya giden arkadaşım dönüşünde, ışıl ışıl gözleri, kıpır kıpır halleriyle anlatıyor.

Her mutlu aşık gibi (var mı böyle bir şey) sevdiği adamdan aldığı ışığı, bir yıldız gibi etrafa saçıyor. İmreniyorum haline.

“Beni havaalanından aldı” diyor, “İlk havaalanı buluşmamız. Akşamdı. İstanbul ışıklar içindeydi. Ya da bana öyle geldi” diyerek duygularıyla dalgasını da geçiyor.

Adam yol boyu, arkadaşıma geçtikleri yerlerin isimlerini söylüyor, kendi çapında rehberlik ediyormuş, “Şimdi Zeytinburnu’ndan geçiyoruz”, “Burası Beşiktaş” vs.

Anlatırken öyle bir cümle söyledi ki bizimki, aşkın en güzel tariflerinden biriydi eminim: “Bana gösterdiği hiç bir yere bakmadım. Gözlerim ona yapışmıştı ve benim için ışıklar içindeki şehir oydu…”

Eskiden, arkadaş sohbetlerinde “Öyle bir adamla karşılaşmalıyım ki, aramızdaki elektrikten çevre yerleşim yerlerinin ışıkları yanmalı” derdik. Arkadaşımı dinlerken, o sohbetleri hatırladım…

Yoksa siz halâ karanlıkta mısınız?

EGEMEN BAĞIŞ BAŞKAN OLUR MU?

Egemen Bağış, kendisini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için hazırlıyormuş. Kulislerde konuşuluyor.

Bakan Bağış’ı severim. Çalışkandır. Esprilidir. İletişimin öneminin farkındadır ve iletişime açıktır. Hepsinden önemlisi medenidir.

Hakkındaki düşüncemi bilir. Dolayısıyla kendisine “İstanbul için heveslenme” uyarısını yapmak benim borcumdur.

Başbakan Erdoğan her ne kadar iç siyasete odaklanmada son günlerde sorun yaşasa da, İstanbul’un Belediye Başkanını seçerken, tüm kesimlerle diyalog kurabilen birini, Avrupalı duran ve elitist imajı veren Egemen Bağış’a tercih eder.

Bu kez yanılıyor olabilir miyim?

MURAT BOZ STARSA, BEN DE JENIFER LOPEZ’İM!

Halkbank, “Paraf” için yeni bir kampanya başlattı. Rastlamışsınızdır. Belli ki bu kampanyaya ayrılan bütçe hayli fazla.

Onca reklama rağmen halâ “Paraf”ın ne olduğunu tam olarak anlayamasak da önemli değil, yeter ki reklam olsun.

Önce gazetelerde, sonra televizyonlarda teaser’ları (merak uyandırma çalışmaları) başladı.

Kapşonlu, yüzü görünmeyen bir star sunumu yapıldı. “Türkiye’nin beklediği star ve milyonlarca hayran kokusu” verildi. Beklenti yükseltildi. Çıka çıka Murat Boz çıktı!

Hedef kitle hayal kırıklığında dibe vurdu, dudak büktü. “Vaat”le “tüketici” arasında yarık oluştu.

Türkiye’de, erkek star deyince akla bir isim gelir: Tarkan. Ki onun bile bu kadar şişirmeye küçük gelme ihtimali var. Tarkan’dan sonra ikinci akla gelecek isim için epey düşünmek gerekir.

Bizim reklamcılar “star”la, “popüler” kişiyi karıştırmışlar belli ki.

Murat Boz’un reklamda gösterildiği gibi çılgın, milyonlarca hayranı yok.

Sokakta yürüse, iki-üç magazin muhabiri dışında kimse dönüp bakmaz. Reklamdaki gibi arabasına saldırılmaz yani.
Kendisi bırakın “star” olmayı, henüz “şöhret” ile “şöhretimsi” arasında bir yerde.

Üstelik Murat Boz geçen yazı “memeleri”yle haber olarak geçirdi. Tamam, meme haberleri insanca değildi ama yakın geçmişte meme krizi yaşayan birinin imajıyla, Halkbank imajı nasıl örtüştürüldü anlayabilmiş değilim.

Dahası, Halkbank yıllardır oluşmuş marka değerini, nasıl Murat Boz gibi sıradan bir popçuya endeksledi?

Yeri gelmişken şöhret yönetimi hakkında bilgi de vereyim, her akşam ekranlarda sevimli jüri üyesi olan birinden “star” çıkmaz.

Star dediğin kişinin bir duruşu, bir mesafesi olmak zorundadır.

Diyeceğim o ki, Halkbank parasını sokağa dökmüş.

Yine diyeceğim o ki, Murat Boz “star”sa ben de Jennifer Lopez’im!

AKLIMDA KALAN

En iyi soruyu sorana ödül verme işi: Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından 6-8 Aralık’ta “Türkiye İnovasyon Haftası etkinlikleri” düzenleniyor. 3 günlük etkinliğe neden “hafta” muamelesi yaptıklarını bilemem, bildiğim inovasyon kavramının ülkemizde büyük kabul gördüğü. Bilen bilmeyen inovasyon bahsi açıyor. TİM’in etkinliğinde önemli konuşmacılar var. Obama’nın danışmanı Morse mesela. Her ne kadar, Beyaz Saray’da dış kapının mandalı konumunda olanlar bile bizim ülkemizde Obama’nın kankası muamelesi görse de olsun. TEB Genel Müdürü Varol Civil, THY Başkanı Hamdi Topçu, Hüsnü Özyeğin ve TİM’in efsanevi Başkanı Oğuz Satıcı. TİM’e ve inovasyona verdiği emek ve önemle konuşma hakkı en çok Satıcı’ya ait olsa gerek. İyi, güzel de benim anlamadığım, bu etkinlik çerçevesinde konuşmacılara en iyi soruyu soracak olana ödül verilmesi! Eskiden en iyi cevabı veren ödülü kazanırdı. Artık cevaplardan umudu kesmiş olunacak ki, soruları ödüllendiriyorlar. Ya da eblehçe sorulan sorular bıktırmış olmalı. Sorun şurada, “en iyi soru” son derece subjektif. Kriter nedir? Mesela benim için soruların en iyisi, en basiti ve elbette en tehlikelisi “Neden?” sorusudur. Öyle bir anda “Neden?” diye sorarsınız ki, en afili sorular bile anlamsızlaşabilir. Bir de şu var tabii, bizim tuhaf çelişkimiz hem soru sorulsun isteriz, çünkü adam yerine konulduğumuzun en somut göstergesidir bu, hem de işimize gelmeyen sorularda soranın üzerini çiziveririz.