Nuran YILDIZ

ÇITAYI ÖZKÖK DÜZEYİNE İNDİRMEK DE OLMAZ ARTIK!

----- 17.12.2012 - 00:01 -----

Tamam, hayatın her alanında kalite çıtalarımızı indirebileceğimiz kadar indirdik, ama kimse Ertuğrul Özkök düzeyine kadar indirmemizi de beklemesin!

Özkök’ün “Alice Harikalar Diyarında” minvalindeki Silivri notları üzerine Tuğçe Tatari de yazdı.

“Yazarken o utanmadı, okurken biz utanalım” demiş Tatari. Özkök’ün notlarını okurken ben, hislerimin ne olacağına bir türlü karar verememiştim.

Önce kendime kızmıştım, “okumak vakit kaybı” dediğim yazarları okumaya kalktığım için.

Kızdım. Sorguladım. Tiksindim. İletişim’deki öğrencilerim için umutsuzluğa kapıldım. Acıdım. En çok acıdım. Ülkeme. Medyanın haline. Amiral gemisinin yazarı olmanın geldiği düzeye.

Özkök’e zaman ayıran Silivri’dekilerin en değerli dakikalarının, böylesine ucuzlatılmasına. Duruşlarının “Bugün ne giysem” düzeyinde magazinleştirilmesi canımı yaktı.

Genel yayın yönetmenliğinden yoksun kalmışlığın yarattığı depresif bocalama hali medya tarihindeki ayıp sayfalarında yerini alacak mı bilemem.

Bildiğim, Özkök’ün Silivri notları arasında öyle bir bölüm var ki, karakterini apaçık ele veriyor.

Arayış dergisinde yazdığı bir yazı yüzünden kendisi yerine, Nahit Duru’nun 3 ay hapis yattığını yazmış. Kendisi yerine başkasının tutuklu kalmasından utanmayan, suçluluk duymayan bir adam, başkalarının özgürlükten yoksunluğu üzerine geyik çevirirken niye utansın?

Günahlarından pişman olmak yerine, onları kutsayan, hezeyanlarını gurur vesilesi yapan bir adam profili var karşımızda. Ne bekliyoruz ki?

Özkök için “Yazarken utanmamış” demeyi seçen Tuğçe Tatari’ye diyeceğim o ki, utanmak bir karakter halidir. Kendisi dışında insanlar olduğunu fark etmek halidir. Kendini sevicilikten uzaklaşma halidir. Empati kurabilme halidir ki empati, uygarlık düzeyini gösteren bir ölçüttür.

BAŞKA BİR DÜNYA

Evet, başka bir dünyadayız artık. Tüm ezberler yerle bir.

Toplu cinayetler, katliamlar, terör eylemleri olduğunda potansiyel suçlu önce göçmenlerdi. Sonra Doğulular, özellikle de Ortadoğulular. Müslümanlar. Afrika’dan gelenler. Yabancılar.

Kolaydı, fatura etmek.

Suç işlemiş olan yabancıların dosyaları çıkarılırdı hemen. Ezber, sistem dışı olanların ilk şüpheliler olduğuydu.

Şimdi öyle değil.

ABD’de, 20’si minicik çocuk, 26 kişiyi öldüren hiç de “yabancı” değildi. Beyaz, eğitimli bir Amerikalı.

Geçen yıl, Norveç’te 80 kişiyi öldüren de “yabancı” değildi. Beyaz, eğitimli bir Norveçli.

Tanımsızlığın dünyası bu. Tehlikenin nereden ve kimden geleceğinin hiç tahmin edilemeyeceği. Kafaların daha karışık, insanların daha güvensiz, ruhların çok hasta olduğu başka bir dünyadayız artık.

BİRİ ONLARA DESİN

Biri Türkan Şoray’a, “Sakın albüm falan yapmaya kalkma. Sultan geldin bu aleme, sultan git!” desin.

Biri Ömür Gedik’e “Ayşe Arman’ı taklit etmekten vazgeç. Ve kendine derhal bir ‘nasıl giyinilir uzmanı’ bul!” desin.

BAŞKASININ MUTSUZLUĞU ÜZERİNE MUTLULUK OLMAZ!

Kurtlar Vadisi’nin Polat’ı, muhafazakâr ortamının uygun bulduğu usullerle evlenivermiş. Olabilir. Benzer ortamlardan gelen insanların uyum sağlamaları daha büyük olasılık.

Yalnız küçük bir sorun var. Bu haberi duyan eski sevgili ağlamış. Çok ağlamış. Halâ da ağlıyor belki.

Aile büyüklerinden duyduğum bir söz bu: Başkalarının mutsuzluğu üzerine mutluluk olmaz! Batıl inanca benziyor gibi ama değil. Rasyonel, psikolojik gerekçeleri var.

Eski sevgili de, geçmişte başka bir kadının mutsuzluğu üzerine kurulu, başka bir aşk yaşamıştı. Olmamıştı.

Polat Alemdar eski sevgiliyle rızaya dayalı bir ayrılık yaşamadan evlenmişse kötü.

Hayatın hep doğruladığı bir söz bu. Aman dikkat!

12.12.12.12.12!

Medya genellikle ilk üç 12’ye yer verdi ama işin aslı öyle değil!

2012 yılının, 12.ayının, 12.gününde tamam. Devamı var.

Saat 12’yi, 12 dakika geçerken…

Rakamların benzerliği dışında anlamlar yüklemek işsiz güçsüzlüğüme ilaç gibi.

Geçen yıl.
2011’in, 11.ayının, 11.gününde, saat 11’i 11 geçe, en sevdiklerimize ayırmıştık o zamanı. Çocukluğun yaşla, eğitimle ne ilgisi var!

O insanlarla bir daha hiç görüşmedik.

Ya uğurlu değil de tam aksine uğursuzsa diye, bu yıl uzak yakın kimseyle görüşmemekti kararım.

Olmadı. Tam o saatlere yakın, en yakın dostlarımdan biri, geçerken uğrayıverdi. O dakikalarda “hadi sarılalım” dedi, sarıldık. Du bakali n’olcak???

AKLIMDA KALAN

Kübra Özdemir’e teşekkür etmek: Bu yazı Kübra’ya sürpriz. O, 20 yaşında. Sıra dışı bir genç kız. Akıl fazla. Özgüveni tam. Enerjik. Bilgi Çin’de olsa, gidip alacak türden. Türlü zorlukları aşıp, beni dinlemeye geliyor, İstanbul’da. Onun gibi başkaları da var. Öğrencim değiller. Kendilerini geliştirmek tüm dertleri. Geçen hafta, onlara Fakültemdeki öğrencilerimle ilgili bir şeyler anlatıyordum ki Kübra araya girdi, “Öğrencilerinizi çok kıskanıyorum, keşke öğrenciniz olsaydım. Bunu söylemek istedim” deyiverdi. Herkesin önünde. Bir hocanın duyabileceği daha güzel, daha şımartıcı bir cümle olabilir mi? Yeni yıl arifesi, dünya üstümüze üstümüze gelirken çok iyi geldi. Beni gülümsettin, teşekkürler Kübra! Ve o grupta, ona katılan herkese teşekkürler!