Nuran YILDIZ

NE BİRİKTİRİYORSAK OYUZ

----- 31.12.2012 - 00:01 -----

Hiç de “yeni yıl” dilekleri içeren, asla yapılamayacak “yeni yılda yapılacaklar” listeli yazılar yazmak gelmiyordu içimden.

Arkadaşımın evindeydim. Penceresinden önümüzde uzanan vadiye bakıyorduk. Camın önüne dizilmiş bir sürü objeye takıldı gözüm.

Her geçen yıl sayıları artan, biblolar, deniz kabukları, eski bakır, gümüş minik şeyler.

“Neden bunları ayıklamıyorsun?” dedim. “Hepsinin anısı var” dedi.

Ben hayatımın ayıklama dönemindeyim, işime yaramayan, bana bir şey vermeyen şeyleri evimde ve hayatımda tutmuyorum. “Hadi” dedim, “sırayla bu ojeler üzerine konuşalım. İyi şeyler hatırlatanları tutalım, diğerlerini atalım. Kalabalık yapmasın.”

Hak verdi. “Anısı var” dediği objelerin bir kısmının anısını bile hatırlamadığını fark etti. Hoş olmayan bir deneyimdi.

Yılbaşı arifesi. Hayatımızın da pencerenin önündekiler gibi bir yığın ıvır zıvırla dolu olduğunu itiraf ettik birbirimize.

Her yıl sonu, kapanan ve açılan bilançolar misali, hayatın köşe bucağını temizlemek gerek.

Gözümüzün önünde duran ve fakat hiçbir işleve sahip olmayan şeyleri atıp, kenarda unuttuğumuz, üzeri tozlanmış şeyleri ışığa çıkarmamız gerek. Her şey için: Kişiler, anılar, objeler…

2012 KEYİF BİLANÇOSU-2

2012 keyif bilançoma bugün devam edeceğim. Önce, çok zamandır okurum olan, değerli Tezcan’dan gelen e-postaya değinmeden olmaz.

Tezcan, e-postasında hayatımdaki insanlarla ilgili keyif bilançomu sıraladıktan sonra sormuş: “Peki siz neredesiniz?”

Yanıtımı sizlerin önünde vereyim: Ben nötr noktadayım. Mutluluklarımı ayrı, mutsuzluklarımı ayrı toplayamıyorum. Biri hep diğerini götürüyor. Nötr noktasında duruyorum.

Şimdi 2012 bilançoma devam;
Sevgili Soner Yalçın zaten hiç girmemesi gereken cezaevinden çıktı.

İzin almadan adını kullanamayacağım biri “can suyu gibisiniz” dedi. Hayatımdaki en anlamlı iltifattı. Ötesi olabilir mi?

Uğur Dündar, Müjdat Gezen, Nedim Şener’in de içinde olduğu çok keyifli bir projede yer aldım.

Beni “gerçekten sevenler” listesine isimlerini tek tek bildiğim en az 35 kişi daha katıldı. Sevmeyenler listesine katılanlar daha azdır, kârlı bir yıl denebilir.

KASANDRA…

Çok sevgili birinden cep telefonuma bir mesaj düştü: “Gazeteciler.com’a bak, -kazanan- köşesindesin.”

Baktım.

Klavyede uçuşan narin (!) parmaklarımı, kimseye kin ve nefretle bakmadığımı yazmışlar.

Benim gibi bir zümrüdü (!) görmeyip bakır parçacıklara odaklananlara kızmışlar.

Bitmedi. İletişim konusundaki müthiş bilgi birikimimden, analiz yeteneğimden söz etmişler.

Yazılarımdaki müthiş ruhu, derinliği, manayı alkışlamaya karar vermişler.

Tüm bu göz kamaştırıcı cümleleri, ülkemiz medyasının bir numaralı internet sitesinde sıralanmışlar hem de! ( Link: http://www.gazeteciler.com/kazandi/nuran-yildiz-60574h.html )

Şımardım evet. Ama daha çok utandım ki ne utandım. Başkalarına iyi şeyler söyleyip yazan ben, benim için yapıldığında utanırmışım meğer.

Yazının sonuna doğru öngörü yeteneğimle, aşkına karşılık vermediği savaş tanrısı tarafından "geleceği görmek ama buna kimseyi inandıramamakla lânetlenmiş" Kassandra'ya benzetilmişim.

“Kim ki bu Kasandra? İyi biri mi, kötü biri mi?” kaygısına düşmez miyim, düşerim.

Araştırdım. Meğer Kasandra, Truva Kralı'nın güzeller güzeli kızıymış. Görür görmez onu arzulayan Apollon, Kasandra'nın ağzına tükürmüş ve ona geleceği görme yeteneği vermiş. Sözünü tutmamış ve Apollon ile birlikte olmamış. Bu duruma sinirlenen Apollon, Kassandra'yı lanetlemiş. Lanete göre; Kassandra geleceği görecek ama kimseyi buna inandıramayacakmış.

Gerçekten de Kasandra, Truva Savaşı'nın sonucunu, Truva atının getireceği tehlikeyi görmesine rağmen kimseyi gördüğü şeylerin yaşanacağına inandıramaz. Savaşın başlamasını ve bitmesini izlemek zorunda kalır...

Ne azap. Ne acıklı. Ve de bu benim için iyi bir benzetme mi, kötü bir benzetme mi? Bir kurt içimi kemiriyor.

PARDON, İBRAHİM ÇAĞLAR

Üzgünüm. Ufak yollu sitemini, başıma attığı taşı hak ettim.

İTO Meclis Başkanı İbrahim Çağlar. Eski ve kadim dostum. 29 Aralık onun doğum günüydü ve ben atladım!

Unuttuğum için utancım, kamusal ortamda ondan özrü gerektirdi.

İsmi İTO Başkanlığı için geçiyor. Bence çok da yakışır. İTO’nun son yıllarda yaşadığı sorunları çözeceğine, İTO’nun son zamanlardaki düşük profilini yükselteceğine inanıyorum. Dilerim aday olur ve de seçilir. Dilerim önceki seçimde yapılan haksızlık bu kez giderilir.

AKLIMDA KALAN

“Yavaş ol yavaş!” telkini: Yürüyorum. Öyle hızlı atıyorum ki adımlarımı, adımlarımın hızı “pardon” dedirtiyor, “nereye geç kalıyorum?” Hiçbir yere! Bir randevuya yetişmeye çalışmıyorum. Verdiğim bir söz, yetiştirmem gereken bir iş yok. Koşarcasına yürümemin anlamsızlığını fark ediyorum. Sonra. Bunun bir alışkanlık olduğunu anlıyorum. Hayatın hızı, beni arkamdan itiyor. Öyle olunca da, yürümenin (ve de yaşamanın) tadını çıkarmıyorsun. Etrafa bakamıyor, sokağın ve o anın hakkını vermiyorsun. “Yavaş ol” dedim kendi kendime, yeni yılda yavaş olunacak! Belki de tatil için bile “yavaş şehir” seçilen Seferihisar’a gidilecek. Ocak 2013 kitap önerisine de Carl Honore’nin “Yavaş” kitabı konulacak.