Nuran YILDIZ

BÖYLE ANALİZLER İNSANI AĞLATIR

----- 14.01.2013 - 00:01 -----

O kadar çok çalışmasına rağmen oyları artmayınca. Kılıçdaroğlu, CHP’de iletişime önem vermeye karar verdi.

CHP’nin yeni iletişim kararlarıyla ilgili yazacakken, “Kemal Beyin inşaat bekçisi kardeşi” haberi patladı.

Az biraz yeni siyasetin iletişimi üzerine fikir sahibiyseniz, haberin sipariş olduğunu hemen anlarsınız. Eminim Kemal Beyi bu haberin imal edilişine ikna etmek zor olmuştur.

“İnşaat işçisi kardeş” haberi üzerine bakın kimler ne demiş?

Fatih Altaylı: “Bu Kılıçdaroğlu’nun ne kadar düzgün bir adam olduğunu gösteriyor.

Ahmet Hakan: “CHP çok elitist, acayip seçkinci bir partidir diye başlayan teoriyi yer ile yeksan etti.

Ferhat Kentel: “Kardeşin yoksul durumu bence vatandaşı çok etkilemez. Kardeş yolsuzluk yapıyorsa toplum olumsuz etkilenebilir.

Mehmet Altan: “Kardeşin bu kadar mütevazı bir duruş sergilemesi çok etkileyici.

Nazlı Ilıcak: “Halk zengin-yoksula değil, dürüst olan politikacıya bakar, dürüst politikacıyı sever.”

Siyasetin iletişim üzerine iki tez, iki kitap, onlarca bilimsel makale yazmış biri olarak ben ne mi düşünüyorum?

Yıllar yılı, bu ülkenin siyasetçisini, iş adamını yönlendirmiş olan yukarıdaki isimlerin sözlerini okuyunca ağlayasım geliyor.

Gerçeklikten kopuk görüşleriyle, işadamı ve siyasetçiler üzerinde ne kadar etkili olduklarını düşünüp hayıflanıyorum.

Halkı hiç anlamadıkları halde anlıyormuş gibi yaparak, yazarak, konuşarak gazetelerde, televizyonlarda analizler yapıyorlar. ABD’de olsalar yiyecek ekmek bulamayacakken bizde el üstünde tutuluyorlar.

14 Ocak 2010’da, Akşam gazetesinde yayınlanan söyleşiden manşete çıkardıkları sözlerimi yineleyeyim: Türkiye’nin aydından yana hiç şansı yok!

Başbakan Erdoğan’a gelince. Medyadaki bu içeriksiz ve temelsiz analizleri hiçbir zaman ciddiye almadı. Onları bir kez olsun çağırıp yorumlarını dinleme ihtiyacı duymadı. Geçmişte böyle yapan politikacıların yenilgilerinden ders çıkardı. Politikalarını medyadan bağımsız belirledi. Politik çıktılar onu haklı çıkardı.

Bu ülkede, bir liderin kardeşinin yoksulluğu bilgisi seçmenlerde iki tür sonuç yaratır: Birincisi o lidere sempati duyan insanların lidere olumlu hislerini pekiştirir. İkincisi de, o lidere oy vermeyenlerin olumsuz düşüncelerini pekiştirir.

Oysa CHP’nin yeni oylara ihtiyacı var. İletişim konumlamasını bu amaca göre yapması zorunlu.

CHP danışmanlarının durumu doğru değerlendireceğinden kuşkuluyum. Korkarım onlar, sonucu test etmek için halka değil, yukarıda sıraladığım isimlere bakalar. Yani, CHP fikir olarak seçkinci değilse de yöntem olarak seçkinci, ne yazık ki.

Kısacası, Mehmet Ali Kılıçbay’ın “çoğunluğun bunu enayilik olarak göreceği” düşüncesine katılıyorum.

Bilgi notu: Söylenen şeyin önemini, ne söylendiği değil kimin söylediği belirler.

BİRİ ŞENOL GÜNEŞ’E DESİN Kİ;

Bir, mütevazılık iyidir de, “Takımda kimlerin olacağını ben de bilmiyorum” noktasına gelince inandırıcılıktan uzaklaşır.

İki, özeleştiri iyidir de “Başarılı kadroyu kuramadıysak o bizim başarısızlığımız” demek zavallılaştırır.

Üç, ortamı germemeye özen göstermek iyidir de, bu ülke futbolunda ortamı germedikçe hakkını almak zordur.

Dört, duruşu ve tarzı en iyi teknik direktör olmak, medya tarafından sevilmeye yetmez, medya için az biraz soytarı olmak da gerekir.

HATIRLATAYIM

Haftalar önce Başbakan “Muhteşem Yüzyıl”a fırçasını çekince. Ecdat edebiyatı gündemin orta yerine düşünce yazmışım. “Başbakan şah çekti, Muhteşem Yüzyıl mat olacak mı göreceğiz” demişim.

Haremde hatun kovalayan padişah ve şehzadelerin son bölümlerde alnı secdeden kalkmıyor. Muhteşem dekolteler gitti, yerine tesettürler geldi.

Dizi, Başbakanın talebiyle değil, reytingi düşerek yayından kaldırılacak görünüyor. Ferit Şahenk’in başarısı varsa o da budur, sonuç değişmeyecekse sonuca giden yolu değiştirmek.

AKLIMDA KALAN

Yılmaz Özdil’in algı yönetimiyle ilgili yazısı: Konu benim uzmanlık alanım ama yazıyı Yılmaz Özdil yazdı. Öcalan’a “İmralı” denmesi üzerine nefis bir yazı. O yazınca da kendime kızdım. Her cümlesi bildiğim şeyler. Üstelik “adlandırma” üzerine bir yığın yazı yazmışım. “Mustafa” filmi üzerine, filmin adının içeriğindeki olumsuz bakışı özetlediğini anlatan yazım, binlerce okundu ve halâ sanal ortamda dolanıyor. Peki neden konuyu ben değil de Özdil yazıyor? Çünkü ben “İmralı” adlandırması o kadar ortada ve çarpıcı ki, zaten herkes farkındadır diye düşünüyorum. Özdil ise, yazıyor. Yazdıkları, zihinlerdeki bilgiyle, duyguyla örtüşünce de o, çok hak ederek “muhteşem Yılmaz Özdil” oluyor, biz nal topluyoruz haliyle. Ekleme: “Bebek katili”nden, “İmralı” adlandırmasına geçmeden önce “ada” adlandırması vardı. “Ada”ya gitmek, “Adadakiyle görüşmek” gibi, sevgili Özdil o kısmı atlamış, ben ekleyeyim de birazcık rahatlatayım kendimi.