Nuran YILDIZ

KONUŞMA, DİNLE!*

----- 04.02.2013 - 00:01 -----

Uçaktayım. Bu aralar havada asılı yaşıyor gibiyim. İyi de oluyor. Yerdeyken bulamadığım kitap okuma zamanını uçakta buluyorum.

(Televizyon çağı, insanları yalnızca okuyarak öğrenilebilecek o kadar çok şeyden mahrum bırakıyor ki. Acıklı.)

Elimdeki kitap üç önemli adamın sohbetinin kağıda dökülmüşü. Konusu da önemli. Üç adam ABD’nin dış politikası üzerine konuşuyor. “Küre” için kilit konulardan biri.

Gazeteci David Ignatius moderatörlüğünde, iki dış politika uzmanı düşüncelerini anlatıyor. Biri demokrat, diğeri cumhuriyetçi iki uzman: Zbigniew Brzezinski ve Brent Scowcroft.

İkisi de soğuk savaşçı. Realist. Ulusal (bugünlerde tehlikeli bir sözcük yazdığımın farkındayım) çıkarlardan yola çıkıyorlar. İstedikleri “kendine güvenen ABD”yi yeniden görmek.

Kitabın adı “Amerika ve Dünya.” Dünyanın geçirdiği derin değişim ve ABD’nin rolü üzerine düşünceler. Temel saptama, ABD’nin dış politikada karşılaştığı güçlüklerin, dünyadaki derin değişime henüz uyum sağlayamamasından kaynaklanıyor olduğu.

Şaşırtıcı değil mi? Değişime uyum sorunu, değişimi tetikleyen ülkenin de çözebildiği bir durum değil. Değişim, kendisini başlatan ve etkileyen her şeyi içine alıp sürükleyen bir ırmak gibidir. Ona karşı durursan dibe batman kaçınılmaz. Onunla yüzmekten başka yol yok.

Kitabı sizinle paylaşmak istememin ABD’nin dış politikasını anlamaya çalışmakla ilgisi yok. Öyleyse derdim ne?

Kitabın daha girişinde. 9. sayfada şöyle bir cümle var:

21. yüzyılda bir süper güç olarak Amerika dünyaya nutuk atmak için değil, dünyayı dinlemek, işbirliği yapmak ve gerektiğinde yaptırımda bulunmak için seslenmekte olan bir millettir.

Şimdilerde, kalıcı ve etkili olmak isteyen tüm örgüt tipleri (devlet ya da şirket, siyasi parti ya da kanarya/aslan sevenler derneği), öğrenen örgütlere dönüyor. Öğretmekte ısrar edenler tarih sayfasından siliniyor.

“Konuşan” örgütler, yerlerini hızla “dinleyen” örgütlere bırakıyor.

Başbakan Erdoğan yükselirken, bu iki özelliği de kendi kişiliğinden kendi örgütüne yansıttı. Hatırlayın. Kendisini bugünlerde daha çok konuşurken görmemiz, kimseyi yanıltmasın. Artık dinleme ve öğrenme işini/işlevini ikinci adamlarına ve parti örgütüne bıraktı.

Ve. CHP’nin temel sorunu parti içi kutuplaşma ya da liderlik sorunu değildir, CHP’nin öğreten ve konuşan örgütten, dinleyen ve öğrenen örgüte dönüşememesidir. Son kertede bu da bir yönetim sorunudur.

İçinden geçtiğimiz dönemde “küresel uyanış” ile “insan itibarına duyulan özlem”in biraradalığına tanık oluyoruz. Kişisel kanım, siyasal ve örgütsel iletişimde, “uyanış” ve “itibar”ın konuşmaktan çok dinlemeyle ilgili olduğudur.

* İlk yazı dünkü (3 Şubat 2013) Akşam gazetesinde yayınlanmıştır.

MEDYANIN SİHİRLİ SOYADLARI

Ülkemizin bir “Türk-Kürt sorunu” varsa, medyamızın da bir “soyadı sorunu” olduğu kuşkusuz.

Sanki bütün yetenekli insanlar aynı soyadı etrafında toplanmış gibi bir manzara söz var. Yazdıklarına, yaptıklarına bakıp o konumlara nasıl geldiklerine şaştığınız çoğu medya kişisinin, az deşeleyince birinin bir şeyi olduğunu görürsünüz.

Birinin kızı, oğlu, yeğeni, karısı ya da kocası. Yetenek, beceri soy sürüyor diyeceğim, çoğu yetenek ve beceri fakiri.

Akrabalık bağı varsa, kişisel yeterlilik ara ki bulasın kıvamında. Sonuç, sağdan soldan, yukarıdan aşağıdan dökülüyorlar.

Mesela Özgür Mumcu. Önce Uğur Mumcu’nun oğlu, sonra Ece Temelkuran’ın kocası, şimdilerde de şarkıcı Sıla’nın sevgilisi payesinde. Güldal Mumcu’nun oğlu olmak ise fonda duruyor.

O kadar çok sihirli soyadına sahip insan medyayı işgal etmişken, neden Özgür Mumcu’yu örnek verdiğime gelince…

Okurlarının Uğur Mumcu’nun öldürülmesini eskimemiş bir yasla andıkları haftada, sevgilisiyle gece kulübünde tepindiği için.

Diyebilirsiniz ki oğullar, babalarını ömür boyu sırtlarında taşımak zorunda mı? Değil elbette. Ancak. Sosyal varlığını babasının soyadına bağlı yaşayan bir oğul, hiç değilse buna saygı duysa.

İTO’NUN YENİ LOGOSU

İstanbul Ticaret Odası yönetimi giderayak Oda logosunu değiştirdi. Ömrünü tamamlamış bir yönetimin logo değişimi gibi önemli bir işi yeni yönetime bırakması şık olurdu.

Elbette logo değişmeliydi. Anlayışı eski ve karmaşıktı. Fakat. Yeni logo başarısız. Basit, kolay uygulanabilir ve kolay okunabilir değil. Grafik olarak da sorunlu. Çağdaş logolar yataya doğru dönüşürken, İTO’nun yuvarlak logosu daha ilk gününde eskidi.

Yeni logoda iyi olan sadece renk. Ödenen onca paraya o kadar da olsun değil mi?

AKLIMDA KALAN

Newsweek’in yeniden basımı: Geçen hafta Akşam Gazetesi’nde yer alan yazımdan sonra aldığım e-postaların birinde şöyle yazıyordu: “Dokunarak okumayı özlemişiz.” Web sitemin okurlarından Salih T., gazetedeki yazının farkını böyle ortaya koyuyordu. Geçen yıl basımına son verilen, internet üzerinden yayınlanma kararı alınan Newsweek, yeniden basılmaya başlayacak. Kağıda, mürekkebe ve onların beraber oluşturduğu kokuya geri dönüş. “Dokunma”yı okura yeniden iade edecek. Dokunmak ve koklamak, sıcak ve gerçek ilişkilerin özeti. Sanal dünya iletişimdeki bu halkayı koparmıştı. Newsweek, kayıp halkanın önemini anlamış görünüyor.