Nuran YILDIZ

MEDYANIN ÖLÜM PORNOSU

----- 18.02.2013 - 09:00 -----

Ölüm Pornosu. Chuck Palahniuk’un çok tartışılan kitabı. Ülkemizde cinsel içerik gerekçesiyle yayıncısı ve çevirmeni hakkında dava açılan kitap.

Palahniuk, film olarak çekilen Dövüş Kulübü’nün de yazarı.

Ölüm Pornosu’nda porno kraliçesi Cassie, kameralar önünde 600 erkekle birlikte olarak işini rekorla bırakmak ister. Ancak bilir ki bu iş sırasında ölme ihtimali de vardır.

Roman, sıraya giren 600 “damızlık erkek”in üçünün gözünden anlatılıyor. Cassie cinselliği salt bir eyleme dönüştürürken, kendisi de bir nesneye dönüşüyor.

Baudrillard Baştan Çıkarma Üzerine kitabında, porno izlemenin cazibesinin cinsel eyleme yakınlaşmadan ve ayrıntılandırmadan kaynaklandığını söyler. Her şey fazla gerçek ve aynı zamanda gerçek olamayacak kadar yakındır. Hem yakın hem de uzaktır. Röntgenleme yakında ve dışında olmanın eylemidir.

Baudrillard’a göre porno cinselliğin karikatürüdür.

Her akşam televizyonların ana haberlerinde öne çıkarılan ölüm haberlerinin yaptığı da aynı şey: Ölümün pornosunu yayınlamak.

Sıradan insanların sıra dışı ölümleri. Cinayetler. Üzeri örtülmüş cesetler. Acı çığlıklar.

Trafik kazaları. Gözetim bekçilerimiz MOBESE’lerden alınan görüntüler. Ölüm anı, çarpma anı yavaş çekim gösteriliyor. Tekrar tekrar veriliyor.

Dış ses alabildiğine, bazen komiklik düzeyinde dramatik tonlamalarla ölümü süslüyor.

Kendi başımıza geldiğinde orada olmayacağımıza göre hep başkaları üzerinden deneyimlediğimiz ölüme kameralar aracılığıyla yakından bakıyoruz. Yakından ve ayrıntılı. Porno izler gibi.

Haber ölümü karikatürleştiriyor. Hem gerçek hem gerçek olamayacak kadar yakın hem de bizden biri değil ölen. Pornonun cinselliğe yaptığını, televizyon haberleri (ve gazeteler) ölüme yapıyor.

Medya ölüm reytinginin, izleyici de ölüme yakından bakarken ölenin kendisi olmamasının orgazmını yaşıyor.

Televizyon ekranları her birimizi ölü yiyicilere çeviriyor, özenle hazırlanan servislerle her akşam önümüze cesetleri yığıyor.

MUSTAFA SARIGÜL YAZISI

Bir önceki yazımda Mustafa Sarıgül’ün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olmasının CHP yönetimine iki fırsat vereceğini yazmıştım. Ya Sarıgül kazanır, CHP kazanmış olur ya da Sarıgül kaybeder, CHP bir sorundan kurtulur demiştim.

Bazı okurlar kızmışlar. Beni Sarıgül’ü parlatmakla suçluyorlar.

Hiç öyle bir niyetim yok. CHP yönetimi beni dinleyecek olsaydı, benim çok önceden söylediğim şeyleri duymak için Fransa’dan uzman getirmezlerdi.

Ve üstelik, kişisel web sitemin ne kadarlık bir etki alanı olabilir ki:)

CANDAŞ TOLGA VE İLBER HOCA

İlber Ortaylı hoca kendine has üslubu ve derin tarih bilgisiyle ekranların aranan yüzü. Candaş Tolga Işık’ın, Kanaltürk’teki programında İlber hoca performansının zirvesindeydi.

Onu zirveye çıkaran, Candaş Tolga’nın konuşma ve konuşturma ustalığıydı. Karşısında kim olsa çözülür.

O programda İlber hocanın çok katıldığım, akılda tutulması gereken üç saptaması;
Bir, Batılılaşma iddia edildiği gibi bir Cumhuriyet projesi değildir. Cumhuriyet muasırlaşmadan, aynı devrin gelişmiş ülkeleri seviyesinden söz eder. Batılılaşma sonradan dilimize girmiştir.

İki, ABD entelektüel dünyası sanıldığı kadar derin değildir. Bilgileri yüzeyseldir.

Üç, bazı erkekler bir kadının tadını çıkarır. Hayatında başka kadınlar olması bu asıl gerçeği değiştirmez. Kolay kolay da o kadından başkasıyla olmak istemez.

O BENİM YAZARIM

Son dönem Türk edebiyatı denince aklıma önce o gelip oturur: Leyla Erbil. Öykücü. Romancı. Gerçek bir aydın.

Medyaya asılı yaşamaz. Asılı yaşadığı tek yer kaleminin ucudur. Erbil, PEN Öykü Ödülü’nü aldı.

PEN’in ödül gerekçesi şöyleydi: “Edebiyat alanındaki olağanüstü eserleri ve laik ve demokratik bir Türkiye yönündeki mücadelesi için bir şükran ifadesi olarak 2013 PEN Öykü Ödülü’nü usta yazarımız Leyla Erbil’e sunmaktan kıvanç duyuyoruz. Yaratıcılığını bugüne dek aydın sorumluluğu ve hiç eksilmeyen gençlik coşkusuyla beslediği için kendisine teşekkür ediyoruz.

Doğan Hızlan onun için “Sahte ahlakçılıktan, ikiyüzlülükten nefret yansır yazdıklarında. İçerikte yaptığı yeniliği, biçimle, dili yenilemesiyle de tamamladı” diyor.

Henüz bir Leyla Erbil okumadıysanız, büyük eksiklik. “Bu kitap önemli” köşemizde duran Mektup Aşkları’yla başlamanızı öneririm. Bu haftanın dersi de Erbil’den zaten.

AKLIMDA KALAN

Sarai Sierra olayındaki ayrıntılar: Sanki bu ülkede hiç cinayet işlenmiyormuş, insan kaybolmuyormuş gibi medyanın bu ölümün üzerine gitmesini anlamadım. Sanki erkekler ya da çocuklar öldürülünce cinayet sayılmazmış gibi Sierra cinayetinin kadın cinayeti çerçevesine sunulmasından da hoşlanmadım. Ve… Türkiye’de MOBESE’lere takılan her görüntüsünde neden kafası ve yüzü gizlenmek istercesine örtülü hiç anlamadım. Bir tek havaalanı güvenliğinden geçerken yüzü gizlenmiyor. Onun dışında, İstanbul’un ılık havasına rağmen neden yüzünü, başını kapatarak gezmiş sürekli? İnsana tuhaf geliyor.