Nuran YILDIZ

BEN DELİYİM! BEN DELİYİM!

----- 04.04.2013 - 00:15 -----

Hükümetin ilan ettiği “akil”li insanlar listesine bakmamla evin içinde “ben deliyim”, “ben deliyim” sevinciyle dolanmam bir oldu.

O sırada telefonum çaldı, uzun zamandır sesini duymadığım bir arkadaşım. “Ben deliyim” deyiverdim ona.

“Vah vah, kim delirtti?” dedi şaşkın.

“Kimse” dedim, “akıllı insan listesine bakınca teşhisi kendin koyuyorsun zaten. Listede değilsen delisin.” Anlamadı.

Annemi aradım, “Ben deliyim” dememle “Olacağı buydu” cevabını yemem bir oldu. Telefonu yüzüme kapayıverdi.

Az sonra babamın sesi panik, “Kızım gelip doktora götüreyim mi?”

“Gerek yok” dedim, “deliliğe gönüllü olunacak günlerdeyiz.”

Şimdi ailede. Beni görünce herkes gülümsüyor, arkamdan fısıltı başlıyor. Annem, babama “Çocukken sen yüz verdin, al işte deliyim diye geziyor” diyor. Babam sessiz.

Durum şu ki; hükümetin akil insanlar listesi gerçekten çok akıllıca oluşturulmuş. İsmi geçen kim varsa hepsi, her dönem ayakta kalmayı beceren türden.

Sağcıların ezildiği dönemlerde bu isimler parlıyor. Solcuların üzerinden buldozerle geçildiği dönemlerde yine bu isimler revaçta. Hangi hükümet gelirse gelsin onlar el üstünde.

Bakıyorsun, başlayıp da bitirmiş oldukları bir iş yok. Evrensel bir meselede söz almışlıkları yok. Bir, bilemedin iki isim istisna elbette.

Anlamadığım, bu akıllı insanların Hükümetin gönüllü halkla ilişkiler görevlisi olmayı nasıl kabul ettikleri? Süreç iyi biterse başarı Erdoğan’a, kötü biterse sorumluluk onlara kalmayacak mı? İktidara yakın olma fırsatı, akıllarına gölge düşürmüş olabilir mi?

Ve üstelik. Hükümet. Medyatik olmakla halk arasında muteber olmak arasındaki ayrımın farkında değilmiş gibi. Bu isimlerin hiç birinin halkta karşılığı yok ki.

Ve üstelik. Listede hiç solcu olmaması da gösterdi ki, bizim solculardan akıllı adam çıkmıyor. Hepsi de bir idealizm diye tutturuyor, oysa buldun mu fırsatı yapışacaksın. Olmaz ki böyle.

MEDYADAKİ DOSTLARIMI ÖĞRENDİM

Geçen pazartesi. Akşam gazetesinde konuk yazardım. Bu kez “konuk yazar” notunu düşmemişler. Okurlar da beni Akşam’da yazmaya başladım sanmışlar.

O sabah erken saatlerden, ertesi gün akşama kadar medyadaki dostlarım tarafından arandım. Şaşırdım. Sevindim. Çünkü medya dünyasında kimin dost, kimin düşman olduğunu bilemezsiniz.

Düşerken tutmaz, düşünce bakmazlar. Sen “bir şey” olunca onlar da sana “her şey” olurlar. Sen bir şey değilsen, ara ki bulasın.

Kızmak da gerekmez böyle olduğu için, hırs, rekabet, mesleki kıskançlık, vefasızlık genel bir medya duruşudur. Herkes bilir, kimse umursamaz.

Başına iyi şey gelince sevinen, kötü şey gelince dövünen dost sayısı pek azdır.

Sözün kısası, gerçekten dostum olanları “Akşam’da yazmaya başlamışsın çok sevindim” telefonları ortaya koydu. Zenginlik bu. Oysa Akşam’da yazmaya başlamamıştım.

SENİNLE KAVGA ETTİM AMA…

Adam kadını taciz etmiş, kadın da adamı mahkemeye vermiş. Adamın telefon mesajları gazetede. Hani özel hayat uluorta gazetelerin ipine serilmeyecekti? Hani mahremiyet hakkı korunacak falandı? Geçtik bunları.

Adam demiş ki “Seninle tartıştım ama bu seni sevmediğim anlamına gelmez.”

Düşündüm, sevdiğimizle neden tartışırız? Genellikle, onu kendi istediğimizi yapmaya zorlamak için. Ondan bizim gibi davranıp, bizim gibi düşünmesini isteriz. Öyle olmaz. Kızarız.

Oysa. Onu öyle olduğu için, kendisi olduğu için severiz başlangıçta. Sonra, kendisi olmasın, ben neysem o olsun demeye başlarız.

Kadın-erkek ilişkilerinde, hatta tüm ilişkilerde birini diğerine benzetmeye çalışmak çıkmaz bir yoldur. Ayrı ayrı durup araya köprüler kurmayı başarmadıkça, her ilişki biter.

Birbirimizin ruhuna gidip gelebilmek için gerekir köprüler. O köprüler ne kadar sağlam olursa o kadar dayanır ilişkiler.

AKLIMDA KALAN

Fotoğraflar ve imajlar: Çok sevdiğim eski bir arkadaşımın web sitesine koyduğu fotoğraflarını gördüm. Arkadaşım 50’sine merdiven dayamış bir işadamı. Hayli başarılı. Hayli görmüş geçirmiş. Hayli olgun, aklı başında biri. Demlenmiş dediğimiz türden. Ne var ki sitesindeki fotoğraflar sanki 20’lik delikanlı fotoğrafları diyeceğim, değil. Artık delikanlılar da genç görünmek yerine karizma, ağır başlı duracak pozlar veriyorlar. Bizimkinin fotoğrafçısı abartmış. Adamın içindeki olgunluğu, gücü, karizmayı dışarı çıkarmak yerine ondan başka biri yaratmaya çalışmış. Genç, güler yüzlü, hafif feminen bir eda. İmajlar fotoğraflarla çok ilgilidir. İyi fotoğraf, size bakıp da görmeyene, felsefenizi gösteren fotoğraftır. Başka bir siz yaratan fotoğraflar sahte imajlar üretir ve bu yarardan çok zarar getirir. Andropozun eşiğindeki adamlara her zaman aynı öneride bulunurum, asla fotoğrafçıyla baş başa kalma. O senden seni çıkarmaz, kendi kafasındakini çeker. Bakın bana korkudan fotoğraf çektiriyor muyum? Hayır. Hep aynı elim yanağımda duruyorum. Beni fotoğraf çekimine ikna edemeyen sevgili Cem, gitmiş Paris Hilton’u ikna etmiş, onu çekmiş. Şimdi de, tanıdığım en iyi fotoğraf ustası Mustafa Abadan “Ben çekerim seni” diyor, elim yanağımdaki fotoğrafım da onun işiydi. Yine o çekecek görünüyor…