Nuran YILDIZ

BİRİ SİZE “SENİ SEVİYORUM” DERSE…

----- 25.04.2013 - 00:15 -----

Başlığı okuyunca eminim içinizden “keşke…” demişsinizdir. Kim demez ki? Ama hayat. Sevmemeler, sevmelerden çok.

Derslerin birinde, öğrencilerimden hayata dair benden öğrendikleri 10 cümleyi yazmalarını istedim.

Her 10’luk listede değişmeyen iki cümle vardı. İlginçti. Sadece o iki cümle hepsinin aklına yer etmişti. Neden? Uzun uzun düşündüm. O iki cümleyi neden kafalarına yazdıklarını anlamaya çalıştım. O cümleleri sizinle de paylaşacağım.

Birinci cümle: “Eğer bir şeyi yapmakla yapmamak arasında kalırsanız, yapmamayı seçin.

Eski bir dostumun, kararsız kaldığım önemli bir andaki önerisiydi. Her zor anda ilaç gibiydi. Pek çok krizden, sorundan uzak kalmamı sağladı.

Cümleyi ilk duyduklarında öğrencilerin tepkileri “Yapmadığına pişman olacağına yaptığına pişman ol” sözünü hatırlatmak oldu. Doğrusu hangisiydi? Onlara hayatın sloganlarla yaşanamayacak kadar ciddi bir iş olduğunu hatırlatmıştım.

İkinci cümle: “Seni seviyorum cümlesi geniş zamanlı bir cümle değildir, şimdiki zamanlıdır ve geleceğe dönük bir taahhüt içermez.

Şaşkınlıklarını unutmuyorum. Nasıl yani? Sevecekleri birini bulduklarında, sonsuza dek sevip, sevilmeyecekler miydi? Romanlardaki, şiirlerdeki sonsuz aşk, kocaman bir yalan mıydı? Kafaları karışmıştı.

Onlara, “Biri seni seviyorum derse, sevgisi sözü söylediği zaman için geçerli ve de gerçektir. Yarın da seveceğini söylemiyor ki” dedim. Ruhlarında kırılan camların sesini duyar gibi oldum.

Hayal bu ya, “Peki seni hep seveceğim derse ne kadar ciddiye alacağız?” diye sordu biri can sıkıntısıyla.

“Bu size kalmış” dedim, “ben geleceğe dair verilen sözleri gerçekçi bulan biri değilim. Aşkın teminatı olur mu?”

İtiraz ettikleri, canlarını sıkan bu iki cümleyi akıllarında tutan neydi? İki cümlenin de gerçek yaşama dair, somut bilgiler içermesi olabilirdi. Biri sürekli yaşadıkları kararsızlık durumlarında işlerine yarayacak bir anahtardı, diğeri aşık olduklarında hayal kırıklıklarını azaltmaya yarayacaktı. Belki de artık “seni seviyorum” cümlesini duyduklarında gelecek planları yapmaya başlamayacaklar.

Düşünüyorum, o ruhları bu kadar etkileyebilecek konumdayken, bazı gerçekleri kendime mi saklamalıyım, onların hizmetine mi sunmalıyım? Bilmiyorum.

SÖZ…

Söz vermek eylemi o kadar ucuzladı ki neredeyse ayağa düştü. Herkes söz veriyor. Kimse verdiği sözü tutmuyor. Bir de utanmayıp tutmayışına bahaneler buluyor.

Sözü verirken iyi düşüneceksiniz. Dikkat edeceksiniz. “Tutamazsam, güvenilirliğim yara alır” kaygısına düşeceksiniz. Politikada da böyle, aşkta da böyle.

Söz vermek ucuzlayınca, sözünü tutmayan da ucuzluyor haliyle. Dikkate bile almıyorsunuz o kişileri, onlar konuşurken içinizden “geçiniz” diyorsunuz, “geçiniz ve sonraki konuya geliniz.”

İnsana zorla nostalji yaptırıyorlar. Eskiden öyle miydi yaa dedirtiyorlar. Sözün gereğini yapmak mertlik göstergesiydi. Sözünü tutamayanın yüzü kızarır, parmakla gösterilirdi.

Karakter Aşınması”nı yeniden okutacaklar bana. Aynı kitabı dönüp dönüp okumak zorunda kalmak ne fena.

KONU FAZIL SAY DEĞİL, MUHALEFET

Dünya ölçeğinde bir müzik adamı attığı bir tweet nedeniyle 10 ay hapis cezası aldı. Gündemden düşmüyor, düşmemeli de bu acayip durum.

Ne var ki bu olayda konu Fazıl Say değil. Muhalefet o kadar etkisiz, o kadar dökülüyor ki iktidar da kendi küçük muhalefetlerini yaratıp hesabını onlar üzerinden görüyor. Bir gün Kars’ta yıkılan heykel, bir gün, İstanbul’da yerle bir edilen Emek Sineması, bir gün Fazıl Say. Payda sanat değil, muhalefet boşluğunu doldurmak.

FUTBOLDA İYİ, KÖTÜ, ÇİRKİN

Bu iyi: Fatih Terim, futbolcularına şampiyonluk garantileninceye kadar açıklama yapmalarını ve tweet atmalarını yasaklamış. Kulüp disiplini denen şey, parti disiplini gibidir. “Geyik yapma, hedefe odaklan” demek, doğru bir iletişim yöntemidir.

Bu kötü: Aykut Kocaman’ın Galatasaray’ın şampiyonluğuna gölge düşürücü açıklamaları fazlasıyla lüzumsuzdu. Kazanan takıma sataşarak büyük olunmaz, kutlayarak ve kendi özeleştirini yaparak büyük olunur. Kocaman, iyi teknik adam olmayı başarsa da, büyük teknik adam olamaz bu yüzden.

Bu çirkin: Defalarca yazdım, futbol kulüpleriyle medya mensupları arasındaki ilişkileri düzeltmeden futbolda temizlik söz konusu olamaz. Rıdvan Dilmen’in yayına bağlanan Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’a karşı saldırgan tavrı çirkindi. Fikret Orman gibi iletişim özürlü bir adam bile Dilmen’in tavrı karşısında artı puan kazandı.

OKURLARIM…

Okurlarımdan Ş. Ferhat K. bir düzeltme göndermiş ve demiş ki “Yazınızda geçen Black Sabbath rock grubu değil, heavy metal grubudur.” Ferhat Beye bu grubu hiç dinlemediğimi, beni Hürriyet’in yanılttığını ilettim, en kısa sürede dinleyeceğimin sözünü verdim.

Kemal T. “Liderlikte tutarlılık önemlidir diyorsunuz, Erdoğan’ın liderliği kuşkusuz ama tutarsızlığı da kuşkusuz. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?” İki şeyle açıklıyorum; Bir, tutarlılık çağdaş toplumların talebidir, bizim değil. İki, imaj her şeydir.

Duran K. Frankfurt’tan yazmış, “Yazılarınızı çok lezzetli buluyorum. Büyük zevkle okuyorum. Frankfurt’tan kucak dolusu sıcak selamlar” demiş. Lezzetli yazı! En sevdiğim tanım. Kendisine teşekkürlerimi yazdım.

“Bütün dünya savaşırken bu kadar güzel olunur mu?” yazım üzerine sevgili Melih A.’nın gönderdiği e-postayı yorumsuz paylaşıyorum: “Çok veya az güzel olmak önemli mi? Bir adam tarafından beğenilmek yeterli değil mi? Pek çok 'güzel' tanımına uygun kadın, içi kabak çıkan karpuz gibidir. Dışı güzel içi tatsız... Onunla şişinebilir insan. Ama baş başa kaldığında sevecen kadın daha iyidir... Ayrıca sadık olmalı kadın.. Yani gerçekten sevmeli... Katıksız... Bütün dünya savaşırken bu kadar güzel olunur mu? Sorusuna gelince... O kadar güzel kaç kadın vardır ki zaten... Ama o kadar palavracı çok adam vardır...

AKLIMDA KALAN

“Bırak gizli kalsın!” söylenmesi: Sizin de e-posta kutunuza abuk sabuk reklam mail’leri düşüyordur. Bana düşüyor. “Hiçbir şey gizli kalmasın” başlıklı postayı açtım, gizli kamera reklamıyla karşılaştım. Anahtarlık kameraymış. Bir sürü cihaz taşımayın, bir sürü para ödemeyin diyor. Şeffaf olacağız diye mahremi kurban ettik. Milleti röntgenleyeceğiz diye insanlığı rezil ettik. Bırakın ya, bir şeyler de gizli kalsın!