Nuran YILDIZ

SİHİRBAZLAR ÇETESİ

----- 06.06.2013 - 09:10 -----

“İzleyeceğim” dedim, “Ne kadar yakından bakarsan o kadar az görürsün” sloganı için. İki gün önce, “Sihirbazlar Çetesi” filmini izledim.

Son yıllarda izlediğim en iyi senaryo. Görsel efektlerle yüklü aksiyon filmlerinden, birbirini tekrarlayan aşk öykülerinden, düşsel animasyonlardan sıkılmışlığıma çok iyi geldi.

İyi örülmüş konu. Aksiyon. İyi oyuncular. İzleyin. Mutlaka. Hangi önerimi dinleyip de pişman oldunuz ki… (Varsa yazın.)

Filmi izlerken içinde kaybolun ama sıklıkla yaşadığımız günlerle zihin bağlarınızı kurmayı da ihmal etmeyin.

5 sihirbaz var. Biri ortada yok. Tüm öykü de onun üzerine kurulu. Kendilerine “4 atlı” diyorlar. Modern Robin Hood olduklarına dair göndermeler var.

Daha koltuğunuza yerleşirken, filmin başında şöyle bir cümle çıkıyor sihirbazın ağzından: “Ne kadar çok şey gördüğünüzü düşünürseniz sizi kandırmak o kadar kolay olur!

Ortalarında bir yerde ise, Mogan Freeman’ın oynadığı karakter şöyle söylüyor: “Sihirbaz size sihir burada diyorsa, gerçek başka bir yerdedir.

Filmi sinemada bırakıp, bugüne ve Türkiye’ye dönelim.

Kaç gündür Gezi Parkı protestolarını izliyoruz. Herkes pek bir bilinçlenmiş (!) gördüğüm kadarıyla. Gösterileri izlemekle kalmayıp, tüm iyi niyetleriyle içinde olmak için can atıyorlar.

Kimse ama kimse sihirbazın yukarıdaki sözlerini aklından geçirmiyor. Halkın farkındalığının artmış gibi görünmesi, halkın farkındalığının artması anlamına gelmiyor.

Ekranları kaplayan sığ “aydınımsı”ların anlamakta zorlanacağı şeyler yazdığımın farkındayım. Bir tek kendi okurumun zekâ ve anlayış düzeyine güvenmekten başka çarem de yok.

Filmden iki sözü tekrar etmek zorundayım:
Bir, “Ne kadar çok şey gördüğünüzü düşünürseniz sizi kandırmak o kadar kolay olur!”

İki, “Sihirbaz size sihir burada diyorsa, gerçek başka bir yerdedir.”

Kendi okuruma ödev: İki cümleyi de defterinize 100 kere yazın…

DERS…

Demiş ki Kemal Kılıçdaroğlu, “Gençler siyasetçilere ders verdi.” Doğrudur. Ne var ki sıkça yazdığım bir cümleyi anımsatmam gerek:

Hayat, öğrendiğimizden emin oluncaya kadar sert ve keskin dersler vermeye devam eder. Hayat dersini hiç aksatmayan bir öğretmendir.

Gençler ders verdi de… Dersi almak başkadır, anlamak başka.

GEZİ PARKI’NDA KAZANANLAR, KAYBEDENLER

Kazananlar:
Sosyal medya. Kendi imajını parlattığı için.

Başta CHP. Herhangi bir çabayla değil, Başbakanın yanlış iletişimi sonucunda CHP’ye böyle bir protestoyu gerçekleştirebilecek bir güç transfer ettiği için.

Devlet Bahçeli. Protesto sürecinin tek doğru okuyanı olduğu için.

Magazin gazetecileri. Haber sıkıntısı çekmek bir yana “ben de burdayım” diyen şöhretlerin ortasına düştükleri için.

Şöhretler. Toplumun onlara asalaklar muamelesinden sıyrılma fırsatı buldukları için.

Halk Tv. Taraflı yayın organı imajından tek haber kaynağı imajına yükseldiği için.

Kaybedenler:
Başbakanın danışmanları. Eski yollardan yeni sonuçlar bekledikleri için.

Medya. Mevcut içeriği ve anlayışıyla her zaman kaybeden olacağı için.

Arada kalanlar:
Hükümet. Bu olaylardan gerekli dersi çıkarıp çıkarmadıkları zamanla belli olacağı için.

Cumhurbaşkanı Gül: CHP’nin sempatisini, kendisini Köşk’e çıkaran partisinin antipatisini kazandığı için.

FATİH ALTAYLI YORGUN MU?

Bu yazı eski genel yayın yönetmenimin canını sıkabilir. Fatih Altaylı bana “köşe yaz” diye ısrar eden adam. “Köşe yazarları arasında birinci lig’tesin haftada beş gün yazmanı istiyorum” diyen adam. Sonra da kendisine “Artık bizde yazmasın” dendiğinde, üzülse de hiç sesini çıkarmamış adam.

Bugün okunan bir köşe yazarıysam, buna sebep olan adam. Severim, ne kadar gıcık bulunursa bulunsun.

Yorulmuş gibi. Yok, Başbakanla yaptığı söyleşiyi kastetmiyorum. Ne yapsın adam, vitrinde yaşamanın ciddi faturaları vardır.

Yorgunluğu Bülent Arınç’ın Hükümet sözcüsü olarak yaptığı soğukkanlı konuşmasıyla ilgili yazısından belli oluyor: Arınç teklemeden konuşmuşmuş. Tane tane konuşmuşmuş. “Iııı” dememişmiş, falan.

Elbette öyle konuşur. Önünde yazılı bir metin vardı Arınç’ın. Büyük olasılık Kuzey Afrika’dan, Başbakanın ekibinden gelen bir içerikle hazırlanmış. Arınç o metni aynen okudu. Metnin gereğini de soru ve yanıtlara yansıttı.

Eğer Fatih Altaylı eskisi kadar ayrıntıcı, titiz, analizci olsaydı, boş vermeseydi, bu önemli ayrıntıyı fark ederdi. Öyle “iktidar partisinde özürden rahatsız olanlar var” gibi masa başı ifadelere gerek duymazdı.

PROTESTOCULAR KAÇA AYRILDI?

Tayyip Erdoğan’a kızgın olanlar.
CHP’den umudunu kesip, “iş başa düştü” diyenler.
Şöhretlerini pazarlamak için orada olanlar.
Kaos ve kriz yaratmak için orada olanlar.
Eş, dost ve arkadaşın davetiyle çeşit olsun diye katılanlar.
“Boş vakitlerde ne yapsam” sorusuna cevap için orada olanlar.
Yalnızlığını kalabalıkta olmakla gidereceğini sananlar.
“Gitmezsem ayıp olur”cular.
Gitmediği için duyarsızlıkla suçlanmaktan korkanlar.
Haaa bir de;
Ağaçlara sahip çıkmak için orada olanlar ve,
AVM’leri protesto etmek isteyenler var ama onlar da arada kaynadı gitti.

AKLIMDA KALAN

“Sinema reklamları kontrol dışı mı?” sorusu: Clear Şampuan reklamı dönüyor sinemalarda. Malkoçoğlu Bali Bey, pardon Burak Özçivit oynuyor. Bölünmemiş yolda, güzel bir kızla gayet de havalı ve imrendirici şekilde şerit ihlali yapıyorlar. Yan yana araba kullanıyorlar. Herhangi bir “trafiğe kapalı alan” uyarısı yok reklamda. İzleyicisi gençler olan, özendirici ve kazaya teşvik edici bu reklam, denetim dışı mıdır? Yoksa sinema reklamları bir tür “saldım çayıra” mantığında mıdır?