Nuran YILDIZ

AĞLAMA…

----- 27.06.2013 - 00:01 -----

İsmail Küçükkaya. Akşam’daki Genel Yayın Yönetmenliği görevinden ayrılırken “Ağlamak istiyorum” demiş, “günlerce ağlamak istiyorum…”

Ona söyleyeceğim tek bir şey var: Ağlama. Gözyaşı tehlikelidir. İnsan yanından, gururdan, dik duruştan, eyvallahsızlıktan, naiflikten ağlarsın, güçsüzlükten, çaresizlikten ağladın sanılır. Ben yaşadıklarımdan “içine doğru ağlamak” fiilini öğrendim. İçinde, derinlerde bir yerde kalabalığı az cenazeler kaldırmayı bileceksin.

Ağlama İsmail. Gazeteci gibi bir gazeteci, kendisine yapılan “kal ve köşe yaz” talebine rağmen bırakıp gidiyorsa, arkandan ağlaması gereken koskocaman gazeteciler ordusu olması gerekirken, başlar omuz arasına iyice gömülmüş, sümsükleniyorsa, ne ağlayacaksın ki?

Cengiz Özdemir’den daha iyi şartlarda beraber çalışma teklifi aldığını belirtip “Keşke mesleğimizin ruhu ve benim doğam kabul etmeme izin verseydi...” diyorsun, bundan daha ağır eleştiri olur mu gazeteciliğin bugünkü haline, anlayana?

Sen sayısı hızla tükenmekte olan adam gibi adamlardansın. Haberi namus gibi anlayıp, dengeleri kollamak yerine işini yaparsın. Dostluğun dost gibidir, arkadan vurmaz, adam satmazsın. İnsanların zor gününde, saklanacak delik aramak yerine elini omuza koyup hatır soranlardansın. Medya, egosu şişik adamlardan, silik adamlara doğru evrilirken sen, ne birindensin ne de diğerinden.

Sabahlara kadar patron kapısı beklemeyi bilmezsin, patronunun katıldığı bir davette “sen nerdesin” soruma, “gazetede çalışıyorum” demiştin de, etraftaki patron eşlikçisi gazetecilere tezatlığına güldürmüştün beni.

Sen bir emirleri var mı diye iktidara asılı yaşamaktan da anlamazsın. Gider, felsefe gruplarında dünyayı, insanı anlamakla uğraşırsın. “Sakın sorgulama” diye tembihlenenler dünyasında, sen nasıl olur da felsefe yapmaya kalkıyorsun? Ağlama. Karşıda kıyısı olmayan, açık denizlere uzun uzun bakmak varken bu kuraklıkta, ne ağlayacaksın?

Eğer senin gibi, kimseden yana ve kimseye karşı olmayan, işini yapan, işini yaparken kimseye kin duymayan, öç almayan, yıkıp dökerek iştah kabartmayan bir adamdan, gerçek gazetecilikte olduğu gibi “dikiz aynası” olarak yararlanmayı bilmeyenlerin ülkesinde, sen neden ağlıyorsun ki İsmail, gazeteciliğin ölü yıkayıcıları ağlasın.

“Her hikaye samimi bir iç dökmeyi hak ederek bitirilmeyi bekler” demişsin son yazında, öyle değil İsmail, sevgili dostum. Başlayan hiçbir hikaye bitmez…

ERSUN YANAL’IN ÖZGÜVENİ

Fenerbahçe’nin yeni teknik direktörü Ersun Yanal’ı Gençlerbirliği’ni çalıştırdığı günlerden beri tanırım.

UEFA’nın Beşiktaş’a ve Fenerbahçe’ye verdiği cezalardan sonra açıklama yapmış, “Avrupa futbolu ve dünya futbolu kaybeder. Avrupa ve dünya futbol seyircisi kaybeder. Türk futbolu yoluna devam eder.”

Bu sözler, bir teknik adamın sergilemesi gereken özgüvenin altını öyle bir çiziyor, Fenerbahçe’yi öyle bir yere taşıyor ki, hoşuma gitti.

GEORGE CLOONEY OLMAK

Bir öğrencim Clooney’nin yaşlanmış (ya da yaşlandırılmış) görüntülerini göndermiş. Derdi beni George’dan soğutmak. Bilmiyor ki, George aklına yerleştiği kadınlardan öyle kolayca koparılamaz.

Bir fotoğrafına ya da filmine rastladığımda “George Clooney” olmak üzerine düşünürken bulurum kendimi. Zordur herhalde.

Bir filmde sadece öylece durması yeterken, bir de rol yapmak zorunda kalması zordur.

Kadınlar yapış yapış üzerine doğru valtuzlanırken, hepsini istemekle hiçbirini istememek arasında gidip gelmesi zordur.

Hiç tanımadığı halde milyonlarca erkeğin ilk görüşte imha edilecekler listesinde olması da zordur.

Gülüşüne asılı onca kadın varken, gülüşüne asılacağı kadın bulamaması da zordur.

George’u kıskanan erkeklerden biri bu yazıyı okuyup, “ya bırak azıcık da biz zorlanalım” demesin mi? Desin.

AKLIMDA KALAN

Akil adamlar işkencesi: Akil adamlar çalışmalarını tamamladı. Raporlarını Başbakana sundular. Raporda yeni bir şey gören var mı bilmiyorum. Ben görmedim. Benim gördüğüm barışı sağlamak için yola çıkan akillerin birbirine demedik laf bırakmadığı, çözüm üretmek için ahkam kesenlerin kördüğüme dönmüş olduğu. Murat Belge ile Deniz Ülke Arıboğan birbirine laf yetiştirdi. Kezban Hatemi oğlunun açıklamaları yüzünden insan içine çıkamaz oldu. Orhan Babanın kırk yıldır sürdürdüğü “babalık tahtı” az kalsın yerle bir oluyordu. Kadir İnanır’ın CHP ve MHP Genel başkanlarıyla polemiği “Kadir Abi”liğini salladı. En son Fehmi Koru hastanelik oldu. Başbakana önerim, akil adamları kendilerine getirmek için yeni bir heyet oluşturması.