Nuran YILDIZ

“HALKIM…”

----- 09.07.2013 - 09:20 -----

Sizi bilmem, ben ne zaman önemli bir kişinin “halkım” dediğini duysam içimi bir kaygı kaplar. Bir huzursuzluk fetheder tüm hücrelerimi.

O sözcükteki “ım” eki var ya, hani mülkiyet belirten, hani “bana aitsin” anlamına gelen. Hani “sahibin benim” diyen. Canımı sıkar.

Belki mülkiyet vurgusudur huzursuzluğumun kaynağı, belki de eski Türk filmlerindeki kötü adamların tecavüzcü Coşkun’un, gazozcu Nuri Alço’nun ya da bıyıklarını sıvazlayan Erol Taş’ın başroldeki masum cici kızın üzerine yürürken “yavrummmm” demesinin bilinçaltıma verdiği hasardan bilemiyorum.

Biri “halkım” dedi mi…

Hem de çok önemli biri “halkım” dedi mi, bilirim ki halkın gidişi iyi değil.

Çünkü bu halkın, öksüz-yetim ruh halinden kurtulmak ne kelime kucağında debelendiğini bilirim. Her “halkım” diyene gidebilir, her saçını okşayana kanabilir. Kimsesizlik hissi bu halkın yakasını bir türlü bırakmaz.

Ne hikmetse, halk olarak, durmadan sahibimizi aramaktan bıkmadık, vazgeçmedik gitti.

Demirel geldi, “benim köylüm, benim çobanım” dedi, halkın içinin yağı eridi.

Özal geldi, “benim memurum, benim milletim” dedi, halkın elinde avucunda ne varsa gitti.

Erdoğan geldi “benim halkım, benim milletim” dedi, vurdu, ses etmedi, sevdi sandı bu halk.

İçinden “halk” geçen CHP’de hiç kimse şöyle gırtlaktan “halkımmm” diyemediğinden ne ölüyor, ne onuyor.

Dün de Mustafa Sarıgül “Benim ne olacağıma halkım karar verir” demiş ya, bu halk kapılarını çoktan ona açmaya hazırlanmıştır.

MISIR VE TÜRKİYE

İstanbul’da. Hükümetin önemli bakanlarından biriyle sohbet ediyoruz. Konu Mısır’daki darbeye geliyor, “Öğleden sonra Başbakanımız bu konuyla ilgili bir açıklama yapacak” diyor.

İşim iletişim ya, uyarmadan duramıyorum: “Mısır ve Türkiye’yi karşılaştıran herhangi bir cümle kullanmak iletişim açısından ciddi bir hata olur.”

Cümle ilgisini fazlasıyla çekince açıklamak zorunda hissediyorum: “Gerçekte ne tarihsel, ne kültürel ne de sosyal bağlamda iki ülke birbiriyle karşılaştırılamaz. Ancak ondan daha önemlisi, algı çerçevelemek diye bir şey var. Eğer ikisini karşılaştıran cümleler kurarsanız, benzemediklerini ortaya koymak için bile olsa yanlış bir imada bulunmuş olursunuz.”

“Haklısın” dedi. Öğleden sonra Başbakan Erdğan, Mursi’ye destek çıkmak için şöyle bir cümle kurdu: “Herkesin hataları olabilir. Benim de hatalarım olabilir.”

Hem de Başbakanın kendisinin, kendisini Mursi’yle karşılaştırmasına ne gerek vardı? Şu iletişim işini ciddiye alan birilerini görecek mi bu gözlerim?

MANOLYA…

Ne olduğunu bildiğim, kendisini hiç görmediğim bir çiçekti. Romantizmle ilgisini, ilk gençliğimde “Manolyalar Açarken” beyaz dizi kitabıyla kurmuştum.

Nerde yetişir? Nasıl yetişir? Hiç bilmezdim. Gül ağacı gibi bir ağaçtı herhalde ya da lale gibi bir şey.

Hafta sonu. Anadolu yakasında Cemile Sultan Korusundan Boğaz’a bakıyorum. Manzaramı kocaman çiçekli ağaçlar kesiyor.

Çiçekleri bir ağaç için o kadar büyük ki gerçeküstü bir filmde gibiyim. Ya da sürreal bir resimde. Abartılı büyüklükte krem rengi çiçekler. Büyüleniyorum.

“Ne ağacı bu” diyorum, arkamdan biri “Manolya” diyor. Yaşa yaşa bitmiyor, öğren öğren yetmiyor hayat.

AKLIMDA KALAN

Sevimli bir adam, kötü bir bağımlılık: Adam. İzzet Çapa. İstanbul’un en popüler mekanlarının işletmecisi. Akaretler’de, yeni açtığı Limonata’da sohbet ediyoruz. Sosyal yaşamın efendisi. Alemleri parmağında oynatıyor. Seveni çok. Sevmeyeni var. Konuşkan. Dost canlısı. Sohbetten keyif alıyor. Kafası var. İstanbul gece hayatının çoğu ünlüsü gibi ebleh değil. Zeki. Hem de çok. Masamız zaten kalabalık, yine de İzzet Çapa’nın yanına gelen giden sayısız. Sosyal bir adam demek doğru değil, can sıkıcı, yorucu fazlalıkta sosyal. Eğilip kulağıma “Twitter bağımlısıyım” diyor. 182 bin 20 takipçisi var. Uzun uzun onunla bu konuyu konuşuyoruz. Ağzımdan çıkan bazı cümleleri hemen tweet’liyor, kızıyorum. Sosyalleşmeye gereksinimi olmayan insanların, (a)sosyal medya bağımlılıklarının iki nedeni olabilir: Birincisi bulundukları sahte koşullardan uzaklaşmak, ikincisi ruhsal teşhir yapmak. Var mı bildiğiniz üçüncü bir neden?