Nuran YILDIZ

KENDİMİ ADAYACAĞIM ŞEYLER

----- 14.10.2013 -15:25 -----

Öyle kendimi adayacak kadar bir şeyi çok isteyen biri değilim. Kendimi önemsediğimden değil, adamaya değecek bir şey olduğuna inanmadığımdan.

Ama. İki şeye adayabilirim kendimi;

Bir, bakıma muhtaç yaşlıların yaşamını iyileştirecek her düzenleme ve uygulamaya destek olmak.

İki, çocuklara yönelik her tür suçu (şiddet, taciz, tecavüz, sömürü vs.) işleyenlerin cezalarının artırılması için ne gerekiyorsa yapmak.

SOKAK DANSI

Çoktandır okurlarıma öneride bulunmadığımı fark ettim, onlara yapmaları için bir şey önermemişim. Eskiden yapardım.

Şimdi onlara bir önerim var: “Sokak Dansı.”

Yok, sokak dansı yapmanızı falan istemiyorum.

Sadece o filmi izlemenizi istiyorum. “Ben dans sevmem ki” diyenleriniz olabilir. İzlemenizi istememin dans sevip sevmemenizle ilgisi yok. Benim okurum izleyince ne demek istediğimi anlayacak.

Bu film “örgüt sosyolojisi” dersi öğrencilerimin de final sınavı olacak. Öğrencilerim bunu da buradan öğrenmiş oldular.

Not: Pek çok “Sokak Dansı” isimli film var. Bizimki Max Giwa- Dania Pasquin ikilisinin yönettiği, başrollerden birinde Charlotte Rampling’in oynadığı ve fragmanı http://www.youtube.com/watch?v=K0mZX5D2W8g adresinde yer alan film.

BENCE AYŞE ARMAN…

Takip edenler biliyor, Ayşe Arman’la yaptığımız söyleşi iki gün (cumartesi-salı) yayınlandı. Bu süreçte, birçok kez Ayşe ile telefonlaştık.

Titiz kadın. Kafasına takılan her soruyu sormak, her ayrıntıyı açmak istiyor. Ben gazetecilere güvenmediğim için tedirginim.

Her an kendi işlerini sattıracak, konu kişiyi zora sokacak işler yapabilirler. Gazetecilikte de eski güzel günler geride kaldı.

Ayşe öyle yapmadı, “Gazeteci bir numara küçük ayakkabıdır arkadan vurur” sözünü hatırlattı ama kendisini o gazetecilerden ayırdı.

Salı günkü röportajdan sonra “dar ayakkabı olmadığı için” ona teşekkür ettim. Evet, Ayşe kadın gibi kadın, gazeteci gibi gazeteci, anne gibi anne. Ama onda başka bir şey keşfettim.

Ayşe’nin sesi, ses tonu harika. Sesinin bir rengi ve karakteri var. Bence o, televizyonda olmak istemiyor ama seslendirme dünyasında kesinlikle olmalı.

Sırf ünlü oldukları için mızır mızır sesleriyle seslendirme yapanlardan milyon kez iyi ve akılda kalıcı bir ses onunki. Dedim ya karakteri var. Düşüncemi o da bu satırlardan öğrenecek.

Seslendirme yönetmenlerine, yapımcılara duyurulur.

PARDON, KAÇ YABANCIYDI?

Futbolumuzun içinden çıkamadığı konulardan biridir, yabancı oyuncu sınırlaması.

Kulüpler sıkça futbolumuzdaki yabancı oyuncu sınırlamasının kalkması taleplerini dile getirirler.

Neymiş, uluslararası başarı isteniyorsa dilediği kadar yabancı futbolcu oynatabilmelilermiş.

Geçiniz efendim geçiniz. Türk futbolunun bir türlü gelişememiş olması, yabancı futbolcuları dev aynasında görüp kendi futbolcularımıza gariban muamelesi yapılmasıdır.

Parlatmasını becerseniz bizde daha iyileri vardır. Yetiştirmek yerine yetişmişi almak kolay tabii.

Bakın, Milli Takım nasıl oynuyor? Var mı içlerinde yabancı? Yok. Peki buna ne diyecekler şimdi?

AKLIMDA KALAN

Ertuğrul Özkök’ün yazısı: Mabel Matiz söyleşisine atfen diyor ki Özkök, “Tam bugünlerde Nuran Yıldız’ın ‘Aşk Yüzyılı Bitti’ adlı kitabını tartışıyoruz.” Özkök, genç kuşağın en sevdiği şarkıcılardan biri olan Mabel Matiz’in aşktan, sarılmaktan, Sezen Aksu’dan, Yıldız Tilbe’den tutkulu bir şekilde söz etmesine vurgu yaparak “Aşkın yüzyılı kapanmış olabilir mi?” diye soruyor ve ekliyor “Anlaşılan bu kitabı epey tartışacağız.” Özkök’le konuştuk, kitabın aşkın değil aşk yüzyılının bittiği üzerine olduğunu söylediğimde, “henüz okumaya başlamadığı ama hemen okuyacağı bir kitap olduğunu” belirtti. Bence sevecek.