Nuran YILDIZ

BİZ ZATEN BİLİYORDUK

----- 12.12.2013 - 23:00 -----

Biz zaten iktidar partisinin tekli bir yapı olmadığını biliyorduk.

Cemaat-Hükümet işbirliğinin din gibi bir paydada değil, daha dünyevi bir paydada birleştiklerini biliyorduk zaten.

Her an parçalanmaya uygun olduklarını da biliyorduk, şaşırmadık hiç o yüzden.

Biz zaten Ergenekon dalgalarının arkasında adalet ve hukuki gerekçelerin olmadığını da biliyorduk.

Cemaatçi ve hükümetçi medyada yazanların birbirlerinden hiç hoşlanmadıklarını, birbirlerini yemek için fırsat kolladıklarını da biliyorduk.

Biz cemaatin ve hükümetin merkez medyaya nüfuz eden isimlerini de biliyorduk. Kopan gürültü o yüzden komik geliyor bize. Sanki merkez medya kaldı da.

Ortada gazeteciyim diye dolaşan kimi adamların birilerinin maşası, birilerinin kara kutusu oldukları da bizi şaşırtmıyor hiç.

Biz zaten herkesin ama herkesin kasetlerinin de dosyalarının da aynı anda birçok kuytuda istiflendiğini de tahmin ediyoruz. Alim olmaya gerek yok ki, pusu bu toprağa ait bir yöntem.

Biri bir kaset çıkarırsa diğerinin iki mislini çıkaracağının kuvvetle muhtemel olduğunu biliyoruz.

Biz tutuklamaların olduğu gibi, salıvermelerin de hukuk dışında pazarlıkların sonucu olduğunu düşünmüyor muyuz sanki?

Biz. Zekâ ortalaması vasatın az üzerinde insanlar olsak da. Saf ve salak gibi görünsek de neler döndüğünün farkındayız. Olup biten herhangi bir şeye şaşıranları, kendi başına yaşamaya izin vermez bir zekâya sahip oldukları için acilen doktora götürmek gerek. Değil mi?

Bizim anlamadığımız medya sirkinde, her gün birilerinin öbürlerine, söyleyeninden ötürü hiçbir sözel değeri olmayan suçlamalar döşenmeye bu kadar hevesli olmaları.

Kenar mahalle kavgasında bile az yüz kızarması olur diyeceğim ama kenar mahalleye ayıp etmek istemem.

Çırpınmalarının abzürdlüğü, kendilerini düşürdüğü küçük durumun farkında olmamaları sekizinci sınıf bir komedi filmi gibi ucuz.

İçlerinde saygımı koruduğum bir iki isme hatırlatmam gerek: Çamurlu sularla oynamaktan vazgeçin, aksi halde kirlenmeniz kaçınılmaz olur.

Yoksa siz de “Kirlenmek güzeldir” gibi çirkin bir reklam sloganını ciddiye alıyor olabilir misiniz?

İŞ BANKASI’NI ŞAŞKINLIKLA İZLİYORUM

Reklam dedim de. İş Bankası’nın son Cem Yılmaz’lı reklam filmlerinden söz etmeden olmaz.

Evet, reklam piyasası düşüncede, uygulamada krizde.

Evet, reklamverenlerin “reklam için ne ödüyorum, ne kazanıyorum” sorularını gerçekçi biçimde analiz edemeyen çalışanları var. Cilalarını kazısan geriye bir şey kalmıyor.

Reklam ajansı-reklamveren ilişkisi tam bir körler-sağırlar diyaloğuna dönüşmüş durumda.

Reklamveren-reklam ajansı-araştırma şirketi-medya planlamacısı tuhaf bir ilişki ağı içinde. (Geçen hafta bu ilişki ağının tv yöneticileriyle yapım şirketleri arasındaki boyutunu öğrendim de küçük dilimi yutacaktım ben bile.)

İşte o abukluğun son örneği de İş Bankası reklamları.

En önemli kavramın “güven” olduğu bankacılık piyasasında bir banka düşünün ki reklam algısını Cem Yılmaz’ın oynadığı dolandırıcılık algısıyla birlikte sunuyor.

İş Bankası gibi güvenilir bir kuruma bu akıl almaz imaj yönetimi hatasını yaptıran mekanizmayı gerçekten merak ediyorum. Siz etmiyor musunuz?

KIZ KARDEŞİ OLMAK

Ne zaman bir Dice Kayek başarısı duysam gülümserim. Londra’da ödül almışlar yine.

Markanın sahipleri Ayşe Ege ve Ece Ege. İki kız kardeş.

İnsanın kız kardeşi olması nasıl bir şeydir? Benim yok. Olmasını hep hayal ederim.

Her şeyi konuşabileceğin birinin olması mıdır kız kardeş? Sonsuz güvenebileceğin birinin olması mıdır?

Hayatında kendisinden önce seni düşünen biri olduğunu bilmenin lüksü müdür?

Ateşin çıktığında başucunda oturur mu mesela kız kardeşin varsa?

Anneden ve herkesten daha yakın biri olduğunu bilmek midir?

Onsuz bir şey yapmak, eksik yaşamak gibi mi gelir insana?

Birine emanet etmek midir kendini?

Ruhunu ve bedenini sakınmadan soyunmak mıdır yanında?

Nasıl bir şeydir acaba insanın kız kardeşinin olması?

AKLIMDA KALAN

Bir mesire yeri olarak İmralı: Önce yalnızca adada görevli olanlar gidip geliyordu. Sonra akrabaları bindi adaya giden tekneye. Sonra BDP’liler gidip gelmeye başladı. Turizm şirketi minvalinde gidecek olanlar kayıt yaptırıyordu. Ne zaman gülümsemesini görsem aklıma sinsilik gelen Sırrı Süreyya vazgeçilmez heyet üyesiydi. Devletin, hükümetin adamlarını saymıyorum bile. Şimdi de gazeteciler ve akillikleri su götürür akiller gitmek için isim yazdırmış, iyi mi? Adada bir sirk olmadığına göre, bu tekneye binmeye hevesli tipler İmralı’ya “mesire yeri” muamelesi yapıyor olabilirler mi? Cemaate ya da hükümete yakın parlak işadamlarından destinasyonu İmralı olan tur şirketi kurma taliplisi var mıdır? Girişimcilik ve inovasyon pek ilgi gören kavram ne de olsa.