Nuran YILDIZ

“CEMAAT GÖMLEĞİ” KOLAY ÇIKAR MI?

----- 16.12.2013 - 00:01 -----

Önümüzdeki seçimler, Başbakan Erdoğan için farklı bir anlam taşıyacak.

Yaşam öyle hızlı akıyor ki çoğumuz Erdoğan’ın ilk siyasi başarısının Erbakan’ı yenmesi olduğunu unuttuk. Daha önemli bir ayrıntı var halbuki, ikinci siyasi başarısı Fazilet’ten ayrılan “yenilikçiler” grubunun içinde Abdullah Gül’den yenilikçilerin liderliğini alması.

Ondan sonrasında siyasi arenadaki rakiplerini hep kendisi konumlandırmış, kuralları kendisi belirlemiştir.

Bu rakiplerden biri son yıllara kadar askeri vesayet oldu. Bu mücadelede de “cemaat”in sunduğu olanaklarından ve elbette cemaat de Erdoğan’ın sunduğu olanaklardan yararlandı.

Şimdi de sahada “cemaat” var. “Milli görüş gömleği”ni hatırlayan kalmasa da, sıra “cemaat gömleği”ni çıkarmaya geldi. Zaten bir süredir bu gömleğin düğmeleri açılıyordu tek tek. Ve elbette devletin pek çok hücresinde kadrolaşan bir yapıdan kurtulmak da o kadar hasarsız olmuyor, olmayacak gibi görünüyor.

Erdoğan’ın 2014 yerel seçimleri öncesi yaşadığı bu iktidar hesaplaşmasının sonunda tek başına iktidar olmak var. Geç kalınmış mı, kalınmamış mı hep birlikte göreceğiz.

İlk kez kadrolarıyla birlikte top yekûn bir iktidar olma savaşı bu. Çoğu insanın “kadrolaşma” diye itiraz ettiği durum, politik açıdan bir iktidar olma aracıdır. Kadroları tam anlamıyla ele geçirmeyen, tam anlamıyla iktidar olamaz.

Erdoğan’ın savaşı bu defa, öncekiler gibi kolay olmayacak gibi görünse de, vazgeçmesi zor. Tam da bu durum için uygun bir söz var, “avını yaralı bırakmayacaksın.”

Erdoğan ilk kez bu seçimde liderliğini, siyasi duruşunu seçim arenasına sürecek. Daha önce almış olduğu seçim sonuçları liderliğini onaylarken, bu kez siyasetçiliğini onaya sunuyor olacak.

Eğer rüştünü ispat edecekse, bu seçimde edecek. ABD de bu durumu bildiğinden, CHP’ye kollarını sonuna kadar açmamış görünüyor.

Öyle ya, büyüklerin tuttukları takım kazanmaz, büyükler kazanacak takımı tutar...

KAFAM KARIŞTI

-“Tazminat verelim, genelevler kapansın, sorun çözülsün” diyen mantık, “tazminat verelim, erkekler şap içsin, sorun çözülsün” mantığını da geliştirebilir mi?

-“Türk, Kürt, Laz 76 milyon biriz” diyen politikacı, “76 milyon aslında ayrı ayrıyız” demiş de olmuyor mu?

-Telefonla dolandırılanlardan biri “Karatay diyeti”ni ortaya atan kişiyse, Karatay diyeti beyin hücrelerine zarar veriyor diyebilir miyiz?

-“Camide kadınlı erkekli birbirini öpen” insanlardan söz eden Bakana göre, acaba camide cinsler kendi aralarında öpüşseydi sorun çıkarmayacak mıydı?

-Ve. Acaba cami bahçesindeki ATM cihazına faiz gerekçesiyle itiraz edenler, cami altlarındaki dükkânlarda takas usulü ticaret yapıldığını sanıyor olabilirler mi?

HANGİ AŞK?

Geçen hafta. Fakültede. Öğrencilerimizin düzenlemiş olduğu bir söyleşide konuşmacıydım. Başlık çarpıcıydı: Hangi Aşk?

Genç bir kız sordu: “Diyelim ki sevgiliniz bir başkasıyla bir kez birlikte oldu. Size de sadece bir kez olduğunu, gerçekte size aşık olduğunu söyledi. Bu nasıl bir aşk?”

Soru iyiydi de dilime dayanıp bekleyen yanıt yaralayıcıydı. Diğer konuşmacı Ozanser Uğurlu “Eğer aranızda konuşmuş ve sorunu halletmişseniz mesele olmaz” dese de ben kendimi tutamadım.

“Bir kere” dedim, “o dediğin aşk falan değil. Eğer bir adam aşıksa diğer tüm kadınlar önünde striptiz de yapsa duvar gibi olur. Aşk körleştiricidir.”

Sonra devam ettim: “Ne malum bir kez birlikte olduğu. Belki siz sadece birini öğrendiniz.” Soruyu soranın yüz ifadesini görünce kendime kızdım. Bazen her doğruyu söylememek mi gerekiyor ne?

SEVDALUK

İki güçlü oyuncusu var: Demet Akbağ ve Erdal Özyağcılar. Yardımcı oyuncuları da fena sayılmaz.

Konusu espriye fazlasıyla uygun.

Bak bak bitmez, tam televizyonluk Karadeniz manzaraları var.

Bir de toplumsal sorumluluk derdi var, çevreciler.

Show Tv’nin yeni dizisi Sevdaluk’tan söz ediyorum. Tüm bu niteliklerine rağmen tutmayan diziler kervanına karışacak görünüyor. Nedeni basit, bu tür diziler fazla kalabalık kadroları kaldırmaz.

OKURYAZAR TV

Yeni bir web sitesi keşfettim, daha doğrusu onlar beni buldu. İyi ki de bulmuşlar.

Okuryazar.tv kültürel içerikli bir söyleşi platformu. Yazarlarla söyleşip her şeyi soruyorlar.

Web sitesinin sanırım sorumlusu sevgili Murat Hocaoğlu öyle sakınmasız sorular sordu ki, yanıtlarım su gibi, kaygısız aktı gitti. Hocaoğlu, yanıtlarımı zaman zaman “zalimce” bulduğunu da söyledi. Ne yapayım sistem zalim.

Bu web sitesini keşfedin, teşekkürlerinizi de bir zahmet buradan iletin

AKLIMDA KALAN

“Alıç Ağacıyla Sohbetler”: Hürriyet’te Kanat Atkaya yazmış. Hikmet Birand’ın Alıç Ağacıyla Sohbetler kitabını. Kitap 1968 basımı. Alıç ağacının kesilmesiyle bitiyor sohbet de, kitap da. Okurken fazlasıyla etkilendim. Kitabı bulmak için sahaflara doğru yola çıktım. Etkilendim çünkü alıç benim en sevdiğim meyvelerden. Öyle narin, öyle mütevazı bir meyve ki yemesi zahmetli, tadı tam tanımlanabilir değil. Ekşi mi, tatlı mı, mayhoş mu karar vermesi zor. Dalları ince ve birbirinin içine girmiş olduğundan tepesine çıkmaya da izin vermez. İncek’le Bilkent arasındaki yolda vardı iki tane. Biri diğerinin yalnızlığını giderir gibi. Her geçişimde yoklama yaparım. Yeni yükselen binalara kurban edildiler mi diye. “Yeşiller içinde” sloganıyla satılan sitelerin yapımı sırasında kesilen yeşilleri fazlasıyla kafaya taktığımdan mıdır bilmiyorum ama alıç ağacıyla sohbet eden Birand’dan etkilendim işte.