Nuran YILDIZ

HAYAT SANA TEŞEKKÜR EDERİM!

----- 30.12.2013 - 00:01 -----

Her yılın son haftası. Akın akın alışveriş merkezlerine gidenlerin arasına karışmak yerine muhasebe defterimin başına otururum.

Koskocaman bir yıl geçti hayattan ya da ben geçtim o bir yılın içinden. Kârda mıyım, zararda mıyım bilmek isterim.

Bilmek ve kötü olanları yeni yıla geçirmeden üzerini çizmek gerek derim.

Sağlık kalemine bakarım. Dostluk kalemine. Sonra kariyer kalemine. İlişkiler kalemine de. İşim gücüm soyut alanda muhasebedir yılın son haftasında.

Altını çizerim toplamaların, çıkarmaların. Gerekirse çarpar, böler bakarım. Artı hanesinde ne var, eksi hanesinde ne var?

Sağlıkta. Artan göz kenarı çizgilerini saymazsak, Ertuğrul Özkök haklı sanki 40’lı yaşlar yarıyor kadınlara.

Dostlukta. Durum hassas. Yeni dostluklar eğreti durur, testleri tamamlanmadığından. Çizdiğim bir iki isim oldu, istemesem de elime kalemi kendileri tutuşturdular.

Dostlarımın bir kısmının iş değiştirmesine vesile oldum, bir kısmının yükselmesine tanıklık ettim. Keyif aldım.

Kariyerde. Her şey iyi gitti. Sanki hasat mevsimiydi tüm yıl. Aşk Yüzyılı Bitti, yılın son haftasında 6. baskıyı yaptı. Popüler olmayan bir yazar ve akademik bir eser için inanılmaz bir başarı bu.

Bilimsel çalışmalar. Üniversitelerde ve özel sektörde konferanslara yetişemez oldum. Geçen hafta Yakın Doğu Üniversitesi’ndeydim, yılın ilk haftası 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’ndeyim. Sonra TOBB-ETÜ’de olacağım, Nisan’da Koç Üniversitesi’nde ve Doğu Akdeniz Akademik Araştırmalar Merkezi’ndeyim. Bir akademisyen başka ne ister ki kariyerinde!

Danışmanlık teklifleri aldım ki üçü unutulmazdı benim için, bir spor kulübü, bir iş adamları topluluğu ve bir siyasi partiden. Her biri alanlarında birinci sıradaydılar.

Verdiğim tüm sözleri tuttum, bana verilip de tutulmayan sözleri bir kenara yazdım.

Yürüdüğüm yollardan, öğrencilerime dediğim gibi gülücük ve iyi ilişki toplamaya devam ettim.

Dostlarımla yemek yedim, meşk ettim, ağladım rakıya karıştı gözyaşlarım, güldüm havaya yayıldı gülüşlerim.

İstanbul’da daha çok zaman harcadım ama İstanbul’u daha çok sevmedim.

Aileme daha çok zaman ayırdım. Ama bu hiçbir zaman yeterince değil.

Ya aşk? 2013’e nasıl girdimse 2014’e de öyle giriyorum, bir tek bu kalemde eşitliği yakalamışım.

Yeni öğrencilerim oldu, onlardan bazıları arkadaşım oldu, yolu birlikte yürüyeceğim.

Hayat ben sana teşekkür ederim…

2014. Sağlık getirsin, bana, size, sevdiklerimize. Sağlık olsun da gerisi olsa da olur, olmasa da olur.

“YANLIŞ YAPTIK!”

Başbakan öyle dedi, HSYK üzerindeki Adalet Bakanlığı denetimini kaldırarak yanlış yapmışlar.

Oysa Anayasa değişikliklerinin oylandığı o 12 Eylül gününü hiç unutmuyorum. “Yanlış yapıyorsunuz” demiştik, “devleti kötü yola düşüreceksiniz.”

Evine gidip “Bu Anayasa değişikliklerine hayır demeniz gerek” diye başlayıp nedenleri daha sıralamadan “Kocam için gömlek, bana da bir şeyler getirmediniz mi?” diyen kadının oyuyla geçirmişlerdi yaptıkları yanlışları. Bir de utanmaz, pişkin ve arsızca “yetmez ama evet” diyen edepsizlerin oyu vardı tabii.

Evet, yanlış yaptınız Sayın Başbakan, birlikte çalıştığınız Genelkurmay Başkanınıza kameralar önünde destek çıkıp da, kameralar arkasında olup biteni yok saydınız.

İmzasız belgelerle, asılsız delillerle suçsuz insanlar linç edilirken, gururlarına yediremeyip bir bir intihar ederken genç subaylar, hiçbir şey yapmayarak yanlış yaptınız.

Oysa herkes size söyledi. Adresleri gösterdi. Sustunuz. Hiçbir şey yapmadınız.

Evet yanlış yaptınız Sayın Başbakan. Özel yaşamınız için geçerli olsa bu özeleştiriniz, büyüklük deyip geçebiliriz de ülkenin genleriyle oynanınca geçemiyoruz, içimiz sızlıyor işte.

BU NE SAÇMALIK YAAA!

Günlerdir gülsem mi ağlasam mı karar veremiyorum. Günlerdir yazacak kadar ciddiye alsam mı almasam mı düşünüyordum.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü, gazetecilerin binaya girmesini yasaklamış. Konu bu değil.

Tamam onlar polis, yeni medya, yeni iletişim olanakları, yeni dünya üzerine bir yere kadar fikirleri olabilir.

Tamam onlar klasik anlayışlarını yeni anlayışla değiştirmemiş de olabilirler.

Ne var ki, durumu protesto etmek için Emniyet’in önüne yığılan gazeteci örgütlerinin yöneticilerini, yere kameralarını koyarak protesto eden muhabirleri dehşetle izledim.

Sanki bugüne kadar Emniyet’ten sızan bilgiler gazeteci başarısıydı?

Sanki bugüne kadar binada yer tutarak yapılan kayda değer haber vardı?

Eskiden polis-adliye muhabirleri gazetede telsiz başında dinleme yaparlardı.

Eskiden telefonla ulaşılan haber kaynakları vardı.

Şimdi polislerin muhbir gazetecileri var.

Şimdi internete konan belge ve haberler var. Ve gazetecilere hangi sitelere ve hangi tweet’lere bakmaları gerektiğini söyleyen polisler var.

Efendim, nasıl olur da gazeteciler Emniyet’e giremezmiş? Girseler ne olur girmeseler ne olur, sanki gazetecilik var, sanki haber artık gazetecinin bulduğu bir şey de, kendilerine servis edilen bir şey değil.

Protesto ediyorlarmış da falan. Emniyet önüne toplanan gazetecilik örgütleri yöneticilerine “Madem toplandınız oraya, gazeteciliğin cenaze namazını kılsaydınız daha anlamlı bir iş yapmış olmaz mıydınız?” diyesim geliyor.

Bu ne saçmalık yaaa!!!!

YÜREKTEN BİR SELAM…

Tuğrul Eryılmaz. Radikal 2’nin genel yayın yönetmeniydi. Önce işine son verildi, sonra gazeteciliği bıraktı. Hem de selamlamalık bir cümleyle: “Kötü gazetecilik iyi gazeteciliği yendi” diyerek…

2002-2003 yıllarında Radikal 2’nin Radikal 2 olduğu günlerde gönderdiğim yazıları yayınlardı.

Son yıllarda demokrasi havarisi kesilenlerin her an darbe olacak korkusuyla tir tir titrediği günlerde, 2003’ün Eylül’ünde, “Ordu konuşuyor, karizma gidiyor” başlıklı yazımı son dakikada yolladığım için başka bir yazıyı çıkararak yayınlamıştı.

Yürekten bir selam Tuğrul Eryılmaz’a. Okuldaşıma.

AKLIMDA KALAN

“Bu dünyada neyi çok istersen…” sözü: Mevlana’nın bir sözü bu: “Bu dünyada neyi çok istersen o senin sınavındır” diyordu. Hayattan hiçbir şeyi çok istememeyi öğrenmiş olan ben, yine de düşünmeden edemedim. Etrafta olup bitenlere baktım, hırstan gözü dönmüşler geçti gözlerimin önünden. Her şeye sahip olmak isteyip de ruha, karaktere ait hiçbir şeyi olmayanları düşündüm. Benim bildiğim, bir şeyi çok istemek o sınavdan kalmak için ilk koşuldur. İstediğini almak için yaptıkların ikinci koşulu belirler. Çok mu çalıştın yoksa çokça insan mı harcadın, yalan mı söyledin, insan mı sattın? Karşılığında kazandıklarına harcadıkların değdi mi? Kazandıktan sonra yaptıkların üçüncü koşuludur sınavın. Ne yaptın çok istediğin şeye kavuşunca? Alçak gönüllü mü oldun, dünyaları ben yarattım mı dedin? Burada bitmedi düşündüklerim ve “Haftanın Dersi”nde Mevlana’ya devam ettim.