Nuran YILDIZ

ERDOĞAN’I İSTEMEYEN SERMAYEYE TÜYOLAR

----- 03.02.2014 - 01:01 -----

Bir, karambolde yumruk atanlardan olma, seçmen o tipler kime vuruyorsa ona sempati duyar.

İki, sahibi olduğun medyada tam cepheden ateş açma. Seçmenin açtığın ateşin hedefi kimse, onu korumak gibi abuk bir eğilimi vardır.

Üç, kendi köşe yazarlarına dikkat et, Erdoğan’a zılgıt çekip, onun rakiplerine öpücük göndermesin. Seçmen bu köşe yazarı tipinden haz etmez. Mesela Ahmet Hakan, Ruşen Çakır gibi köşe yazarları Erdoğan’a vuruyor, cemaate sempati mi duyuyorlar? Bil ki seçmen onların yazdığının tersini yapmaya heveslidir.

Dört, sana “Erdoğan gidici” diyenlere ikamet adreslerini sor. Evleri deniz görüyorsa dikkate alma, onların rüzgârdan anladığı denizden esendir.

Beş, şöyle düşün: Erdoğan’a oy vermek istemeyenler çok ama muhalefete oy vermek istemeyenler daha çok.

Sen sen ol, sermayeyi kediye yükleme. Yüklemişsen de sonradan dövünüp ağlama.

Not: Ülkemin geldiği saçma noktaya bak, devletten maaş alan bu memur, koskoca sermaye sahiplerine akıl veriyor!

“AMBULANS UÇAK GÖNDERECEĞİM…”

Sadece işimi yaparım. Doktora alanım “siyaset bilimi” bilgisine, akademisyeni olduğum iletişim bilgisine katarım. Satır arası okurum.

Fetullah Gülen’in BBC’ye konuşmasıyla ilgili bizim medyadaki analizler evlere şenlikti.

Neymiş, muhabir de cemaatten miymiş, değil miymiş? Neymiş, Gülen savaşı sürdürmekte kararlıymış.

Gülen, röportajında yeni bir şey söylemiyor. Şaşırtmıyor. Sarsmıyor.

Peki öyleyse, o röportaj neden yapıldı? Esas soru bu.

Yanıtı ise,“Konuşmadan geriye ne kaldı?” sorusu verebilir.

Geriye kalan, ceket üzerinden de olsa ölçülen tansiyon ve çekim aralarında alınan ilaç.

Yani?

Yani. Başbakanın “Ülkene dön” uyarılarının önlemi alınmış oldu. Bundan böyle cemaat cephesinden duyacağımız mesaj kanıtlı olarak hazır: “Dönmek istiyor da sağlığı izin vermiyor.”

Bu durumda Erdoğan’ın yanıtı ne olmalı derseniz: “Ambulans uçak göndereceğim, yeter ki dön!”

İLETİŞİMİN SİHRİ 1: HİÇ O AÇIDAN BAKMAMIŞTIM!

Tanıyanlar bilir, “iletişim sihirlidir” derim hep. Belirli sözcükleri belirli miktarlarda karıştırırsan istediğin olur.

Telefonda konuşuyoruz. İstanbul’un kurtlar sofrasına dahil olmuş, işinde çok iyi eski öğrencimle.

İstanbul’a giden çoğu Ankaralı gibi, bulunduğu ortamda kalite, iyi iş, başarılı sonuç oranını yükseltmiş biri.

Yaptığı işler iyi olunca şirket ikiye bölünüyor. Bir grup bizimkine “süpersin patron senden vazgeçmez” diyerek gaz veriyor. Diğer grup kendi konumuna tehdit görüyor.

Telefonda bana “Adalet istiyorum, iyi işi ben yapmışsam hak ettiğim değeri görmeliyim” diyor. Hocasına yakınıyor.

“Akıllı ol” diyorum, “hırslanma. Müthiş olduğunu söyleyenlere inanma, bazen en büyük kötülük övgüden gelir.

“Seni tehdit görenleri küçümseme, tersine, şaşkın bir şekilde ‘Hiç o açıdan bakmamıştım’ de, bak o zaman sorun kalıyor mu?”

Size de tavsiyem, bu cümleyi ne kadar çok kullanırsanız o kadar az sorun yaşarsınız: “Hiç o açıdan bakmamıştım!”

BİTSİN BU İŞKENCE! BU ÇİLE! BU TECAVÜZ!

CHP yönetimine sesleniyorum: Lütfen ama lütfen başta Çankaya olmak üzere yerel yönetim adaylarınızı artık belirleyin! Aday belirleme kavgalarınız, birbirinize fırlattığınız şişeler umurumuzda bile değil.

Aday adayları tarafından cep telefonlarımıza gönderilen, “bilmem ne televizyonundayım beni seyredin” abukluğunda mesajlar artık tahammül sınırımızı aştı.

Kural, nezaket tanımadan gecenin yarısı, sabahın körü gelen bu mesajları ruhumuz artık kaldırmıyor. Yeter artık yeter!

AKLIMDA KALAN

“Ölmek için yer yok” isyanım: O sadece bir akademisyendi. Öğrencilerine hocalık etmekle anlam buluyordu hayatı. Zebanilerin kapısına dikilip “teröristsin” dedikleri güne kadar. Kapılar üzerine bir bir kapandığında bağırmadı hiç. İsyan etmedi. “Beni de görün” demedi. Onu içeri attılar, o da içine attı. Hastalandı. Yazdım daha önce. Oğlu öldü, gencecikti. Mezarı başında sicim gibi akan gözyaşlarını unutmadım. Hiç konuşmadı. Eşinin psikolojisi bozuldu. Yazdım daha önce. Şimdi. Ölmeye birkaç soluğu var. Muhalefet yeni fark etti. İktidar “içerde değil, dışarda öl”mesine bile izin vermiyor. Bu nasıl bir kinse, Hilmioğlu hocanın öleceği yere bile izin yok. Derler ki “Kin insanı içten içe çürütür.” Kin tutan iktidarların düşmana ihtiyacı yoktur. Kin iktidarını çürütür.