Nuran YILDIZ

ERDOĞAN NEDEN OY KAYBETMİYOR?

----- 03.03.2014 - 09:45 -----

Ortalık toz duman. Neredeyse kan kokuyor. Dinlemeler almış başını gitmiş.

Masumlar içerde. Suçlular dışarda. Herkes biliyor. Yine de oy kaybetmiyor, hatta ben ileri gidip, önceki yerel seçime göre oy artırma olasılığını bile söylüyorum. İyi de neden?

Çünkü Erdoğan zamanın karakterinin fazlasıyla farkında. Özetleyeyim;

Bir, anlaşılması kolay cümleler kuruyor. Seçmenle arasında mesafe yaratmıyor.

İki, herkesin “an”da yaşadığının farkında. Ne dün neler olduğu, ne de yarın başına neler geleceğini umursuyorlar.

Üç, güven kavramı bir kez oluşmuşsa, kolay yıkılmayacağını biliyor. Muhalefetin güven krizi, Erdoğan’ın güvenilirlik imajını pekiştiriyor. Muhalefet de her geçen gün buna katkı sağlayacak hamleler yapıyor.

Dört, küresel ve kişisel belirsizlikler öylesine yoğun ve yaygın ki, seçmen yeni bir maceraya atılmaktansa kötü de olsa eskiye sıkı sıkıya tutunuyor.

MANSUR YAVAŞ’IN YANLIŞLARI

Daha önce de yazdım, Mansur Yavaş’ı severim. Melih Gökçek’i yenmesini de çok isterim. Zaten ortalama her Ankaralı da bunu ister.

Ne var ki Mansur Bey, sanki seçimi almamak için çalışıyor. Ya da birileri ona hata yaptırıyor.

Biz önerimizi söyleyelim;
Bir, Gökçek’in projelerini kötüleme, bunu yapmak projelere dikkat çeker.

İki, “Gökçek’e yaptırmayacağım” deme, CHP’nin “yapmaz, yaptırmaz” imajını çağırıyor.

Üç, insanları AVM’lerden çıkaracak projeler anlat. Kızılay’da trafiği yer altına indirmekten, meydanı insanlara bırakmaktan söz et.

MANCİNİ’Yİ ANLAMAK

Bizim ülkemizden dünya klasında insanlar nadiren çıkar. Çünkü bizim sığ bakmaya teşne bir yanımız vardır.

Herhangi bir konuyu derinlemesine önümüze sermeye kalkanlara da “kafa ütüleme” deriz, bir halt olduğumuzu ima eden ses tonumuzla.

Daha Edirne’den öteye geçememiş teknik adamlar ülkesi olduğumuz halde (gidişiyle gelişi aynı hızda olan Terim’i saymazsak), uluslararası marka olmuş teknik adamları, duruşlarını analiz etmeye, eleştirmeye, ahkâm kesmeye meraklıyız.

Mancini, Chelsea maçı öncesi Galatasaray’ın kazanma şansının yüzde 20 olduğunu söyledi ya adama demediklerini bırakmadılar.

1-1’lik maçtan sonra da şansın yüzde 40’a çıktığını söyledi, yine ortalık karıştı.

Bizimkilerden biri olsa çoktan, “Zafer bizim olacak” naraları atardı çünkü.

Oysa Mancini çok basit bir taktik uyguluyor, futbolcusunu hırslandırıyor. “Bana güven vermiyorsun” diyor, çünkü biliyor ki spor bir meydan okuma işi. Takımı da ona tersini kanıtlamaya çalışacak.

ÇİĞ İNSANLA PİŞMİŞ İNSAN

THY’de kabin amiri bir yakınım anlatıyor. Uçuşunda gazeteciler varmış. Birini tanımış, bizim Onur Baştürk! Sevgili çocuk. Yanına gitmiş ve beni tanıyıp tanımadığını sormuş.

Onur da “Tanımaz mıyım? Ben Nuran’ı çok severim” demiş ve biraz sohbet etmişler.

Bizimki bana bunu anlatırken “Onur Baştürk pek sevimliydi ama yanında bir kadın gazeteci vardı, inanılmaz itici, şımarık ve kaprisliydi” dedi.

Merak ettim, kim olduğunu bilmiyormuş. Ama gazeteci kadın uçuş ekibini deli etmiş. Şarabı beğenmemiş, “o yok mu”, “bu yok mu” sürekli sorup durmuş. Sanki THY’nin mahzeni var!

El parasıyla uçak seyahati yapan bir takım görgüsüzler var. Yeni yetme gazeteciler arasında da var. Onur’u arayıp, kim olduğunu sordum. Bizimki tanımamış olabilir ama belki de kapris yapmayı hak görecek kadar değerli biridir (kaprisi sevgilinize yapmıyorsanız kimse o kadar değerli değildir).

Kim olduğunu öğrendim. Anlı şanlı biri değil. Yeni medyanın en büyük sorunlarından biri, çiğ gazeteciyi hemen servise sunması. Eskiden iyi ya da kötü pişmiş kişi gazetecilik yapardı.

AKLIMDA KALAN

Bizim tuhaf kalabalığımızın büyüyor oluşu: Son tuhaflık Derya Sazak’tan geldi. Benim eski dostum, Milliyet’in eski genel yayın yönetmeni Derya Sazak beni aramış. Fark edince kendisine döndüm. Hal hatır sorduktan sonra konu yeni kitabına geldi. Okumadığımı ama üzerine yazılanlardan dolayı fikrimin olduğunu söyledim. Bana aynen şöyle dedi: “Her ne kadar siz artık aşk romanları yazıyor olsanız da, kitabımı göndermek isterim.” Ne hissettiğimi anlayabiliyorsunuzdur! Akif Beki’nin “soft konular yazabilecek olsaydım, kitabını yazardım” demesiyle başlayan süreç, Urfa milletvekili Zeynep Karahan Uslu’nun en kallavisinden akademik yayın olan kitabım için “Aşkla uğraşacağına akademik kitaplar yaz” demesiyle sürmüş, Derya Sazak’la tüy dikmiş oldu. Bu bizim entelektüel dünyamızın kısa bir özeti. Uzaktan, hiç dokunmadan kitaba bakıyorlar ya da adını duyuyorlar, içerikle ilgili hüküm belirtiyorlar. Bu arkadaşların atası Nazlı Ilıcak da bir televizyon programında bana yönelttiği suçlamalara kaynak olarak kendi çizgisindeki gazetenin haberini göstermişti. Böyle medya içeriğine, böyle ortam çok bile. Ne yazık ki.